BİYOLOJİK GIDA SAVAŞI

BİYOLOJİK GIDA SAVAŞI
Petrol savaşları, su savaşları derken 3. Dünya savaşı gıda üzerinden mi yapılıyor?

İnsanlık tarihinin yakın dönemde yaşadığı en korkunç olay atom bombalarının atılması olmuştu. Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentleri hâlâ bu bombalarının etkisi altında, bölge neredeyse bir soykırım anıtı gibi. O yıllardan bu yıllarda yeryüzünden birçok şey değişti, ya da biz değiştiğini sanıyoruz. Oysa dünyada şu anda birçok yerde yerel savaşlar yapılıyor. Ortadoğu’da yıllar önce yanan ateş hala çocukların geleceğini karartmaya devam ediyor. İnsanoğlu neden bütün bu olup bitenlerden ders çıkarmıyor, diyorsanız bu sorunu cevabı yok.

 

Üstelik tarihten bugüne üzerinde ölüm yorgunluğu olan nesiller, tıpkı ataları gibi her gün birbirini öldürecek yeni silahlar icat ediyor. Dünyanın birçok yerinde bu silahlar deneniyor, hem de insanlar üzerinde. Bunlardan ise kimsenin neredeyse haberi bile yok. Devletler silahlanmanın peşinde. Çünkü hiçbir devlet kendini güvende hissetmiyor. Sebep sadece petrol mü, yoksa su mu, ne?

 

GIDA TERÖRÜ

 

2015 yılının Ramazan ayında Musul’da 145 DEAŞ militanı iftar sofrasında ölmüştü. Militanları yerel halkın intikam için öldürdüğü haberi evet etkili olmuştu ama bir ayrıntı önemliydi. Halk iddiaya göre DEAŞ militanlarının yemeğine zehir koymuştu.

 

Ülkemizde FETÖ olayı henüz bir yılını doldurmamışken, bazı askeri kışlalardan gelen ölüme varan zehirlenme haberleri, herkesin yönünü gıda terörüne çevirmişti. Bir anda ardı ardına askeri birliklerdeki zehirlenme olayları üzerine sosyal medyada insanlar FETÖ terör örgütünün gıda üzerinden Türkiye’ye bir operasyon gerçekleştirdiği iddiaları ortaya atılmıştı. Hatta FETÖ’nün son dönemlerdeki yayınlanan videolarındaki birçok şifreli mesajında “zehir” mesajı verdiği ortaya atılınca olay yargıya da intikal etmişti. Endişelenenler haksız sayılmazlardı bu endişelerinde.

 

ÜLKELER BİR ORDUNUN AYAKLARI DEĞİL, MİDELERİYLE FETHEDİLİR

 

Napolyon Bonapart yüzlerce yıl önce bir ordunun ayaklarıyla değil midesiyle harekete geçebileceğini söylüyordu. Yıllar sonra Kissinger, askeri bir deha olan Bonapart’ı

 

onaylarcasına, “Tarım, tarım bakanına bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir. Gıda müzakere çantamızdaki silahlardan biridir” diyecekti. Osmanlı padişahlarından bazılarının zehirlendiği vakidir tarihte. Sadece Osmanlı padişahları değil, gıda bir zehir, bir silah olarak aslında binlerce yıldır kullanılıyor. Bunun kitlesel bir imha silahına dönüşmesi ise belki an meselesi.

 

MUTFAKTAKİ ORDU

 

Gıda ve ilaç gibi bir zamanlar henüz keşfedilmemiş bir silahtı. Etkisi ve sonuçları itibariyle hala da bu iki silah belirsizliğini koruyor. Ancak bugün bunun denemeleri yapılıyor. Ülkeler ordularla değil mideleriyle fethediliyor. Bu bir mecaz veya ironi ya da gastronomu ve mutfağı kutsayan bir söylem değil. Elbette konumuz dünyanın bir numaralı şefleri de değil. Çünkü buraya kadar bahsettiğim yemek tadı değil aslında kan kokusu.

 

YEMEK TADINDAN KAN KOKUSUNA

 

Dünyanın yaklaşık 80 trilyon dolarlık gayrisafi milli hasılası var. Bunun yaklaşık yarısını isimlerine aşina olduğunuz Rockefeller ve Rothschild aileleri paylaşıyor. Bu iki aile uzun yıllardın dünyanın gündeminde. Çünkü bu iki aile dünyada değerli madenlerden, petrole, ilaca, tohuma, gıdaya, silaha ve medyaya hâkimler. Yani aslına bakarsanız bu iki aile dünyayı bir anlamda yönetiyor gibi. Anca bu iki ailenin dünyayı yönetmesi ayrı, asıl kurdukları düzen önemli. Saat gibi işleyen bir dünya düzeni var onlar için. Bu daire dışına çıkmak pek de mümkün değil. Zaten çıktığınızda dünya bir çöl... Son araştırmalara göre bu iki ailenin son yıllardaki en büyük yatırımları gıda üzerine. En başta tohum, neden tohum, sebebi sizce de malum.

 

TÜRKİYE TARIMI BİYOLOJİK GIDA SAVAŞINDA NEREDE DURUYOR?

 

Türkiye yıllardır tohum konusunda bütün uyarılara rağmen gerekli tedbirleri almamıştı. Son üç beş yıldır tohum bankalarıyla bunu kontrol altına almaya çalışıyor. Ancak son otuz yılda Türk tarımı ciddi darbeler yedi. Başta tütün, pamuk, pancar, buğday olmak üzere. 2016 yılının 6. Ayı verilerine göre Türkiye Rusya’dan 58 bin 400 ton olan buğday alımını 105 bin 300 tona çıkardı. Türkiye 2016-17’de ise 2.4 milyon Rus buğdayını satın aldı. Bu sadece buğday ve Rusya olan ithalat rakamları. Tabii ki hemen aklınıza Konya Türkiye’nin tahıl ambarıydı ne oldu? diye bir soru geliyor. Bu soru cevapsız. Bu soru cevapsız ama Türkiye son yıllarda yapılan yanlışlarla ABD, İsrail ve Hollanda’dan tohum birçok ürün için tohum da ithal ediyor. Bunların GDO’lu olup olmadığıyla ilgili incelemeler elbette yapılıyor diye düşünüyoruz. Bu durum aslına bakarsanız hayvancılıkta da pek parlak değil. O halde “Türkiye biyolojik gıda savaşında nerede duruyor?” diye bir soru sorulabilir.

 

TÜRKİYE’NİN MUTFAĞINDAKİ YABANCI ŞEFLER VE YABANCI GIDALARA DİKKAT

 

Bırakın GDO’lu tohumu gıdayı, niteliksiz gıdanın bile insan üzerinde etkisiz tartışmasız korkunç. En önemli etkisi ise sakat doğumlar. Fizyoloji açıdan insanı doyuran ancak biyolojik açıdan insanı doyurmayan gıdalar özellikle sakat doğumlara neden oluyor. Domuz gribi, kuş gribi ve deli dana gibi hastalıkların dünyayı getirdiği noktayı düşünürseniz, ülkemizdeki durum ile ilgili biraz daha kafa yormamız gerekebilir.

 

Çünkü Dünya Gıda Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü gibi çatı örgütler olsa da kendi ülkenizde gıda konusunda daha ileri bir teknolojik biyolojik gıdaya yönelik altyapılar oluşturmanız gerekiyor. Örneğin gerçekten böyle bir altyapınız yoksa bilim insanlarına göre Salmonella bakteri 2 bin 500 ayrı bakteri soyundan oluşuyor ve bunun bin 400 den fazlası insanlar için zehirli; dolayısıyla bunu tespit etmeniz mümkün değil. Zina biyolojik savaş için kullanılması maddi olarak da külfet içermeyen Salmonella havaya sıkılarak, yiyeceklerin içine karıştırılarak kullanılabilir. Üstelik bu bakteri gıda zehirlenmesi etkisi gösteriyor, yani o kadar tehlikeli ki, siz gıda zehirlenmesi yaşadığınızı sanıyorsunuz ancak aslında biyoloji bir gıda silahıyla vurulmuşsunuz. Çünkü biyolojik gıda savaşları sadece tohumla yapılmıyor, Görünmez gıda silahlarıyla da yapılıyor. Eğer ülkenizin mutfağına yabancı menşeli gıdalar giriyor ve mutfağınızda yabancı şefler çalıştırıyorsanız ağız tadınız yerinde olabilir ama sağlığınız elinizden gidebilir. Belki de artık biyolojik gıda savaşlarına Türkiye hızla hazırlanmalı ve sadece sağlıklı tohum değil, gıda üzerinden üretilebilecek silahlara karşı da etkin bir ülke konumuna gelmeli. Ülkenin sağlığından, eğitiminden keserek milyar dolar harcayarak aldığınız füze batarya sistemleri, askeri mühimmat ve teçhizatlarla ülkenizi koruyamayabilirsiniz.(Ali Ulurasba)

Kaynak:Pusula Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.