“Çocuğun var, derdin yok”

“Çocuğun var, derdin yok”
Pedagoji; Türk toplumunun belki de en yabancı olduğu konulardan biri.

Çiğdem Kurut'un Röportajı

Pedagoji; Türk toplumunun belki de en yabancı olduğu konulardan biri. Çocuk yetiştirmede uygulanan geleneksel teknikler, yapılan yanlışlar ve en kötüsü de tüm bunların doğru bilinmesi. Sonuçta yaşanan sorunlar ve ortaya çıkan “Çocuğun mu var, derdin var” söylemleri. Sorun çocuklarda değil belki de ebeveynlerde. Yani bir zamanlar çocuk olanlarda ve aynı mantıkla yetiştirilenlerde. Çocukların psikolojisini Pedagog İshak Orhan’la konuştuk.

Pedagog kimdir?

Pedagog, psikolojiyi de içine alan geniş bir kavram. Psikiyatri alanıyla da ilgisi var ama psikiyatrist doktordur. Biz tıp doktoru değiliz. Özellikle çocuk psikolojisine uygun eğitimlerin nasıl verileceği, yanlış yapılmışsa, yanlış davranış bozuklukları oluşmuşsa bunların düzeltilmesine odaklanan uzmanlarız.  Anne babaları, öğretmenleri bu konuda eğitiriz. Çocuklarla görüşmeler yapar, bu sorunlar neden kaynaklanıyor ortaya çıkarırız. Problem tarama testleri, bazı özel testler, zeka testleri bulgularımızı ortaya koymada yardımcı olur.  Çocukları karşımıza alır, onlara değer veririz, değerli olduklarını hissetmelerini sağlarız.

Kaç yaş arası çocuklara hizmet ediyorsunuz?

Sıfır yaşından üniversite öğrencilerine kadar. Mutsuz bir evlilikten doğacak bir çocuk, doğduğu andan itibaren problem yaşamaya adaydır çünkü.  En başta gençlerimiz evliliğin ne olduğunu ve nasıl anne baba olacağını bilmeden evleniyor.  Anne baba okulu diye çalışmalar yapılıyor ama yeterli değil. Geçiştiriliyor. İlk oradan başlıyor sıkıntımız. Birbirine uygun olmayan kişilerin evlenmeleri sonucunda mutsuz evlilik ve mutsuz evlilikten doğacak olan mutsuz çocuklar. Anne karnındaki bebek bu durumları kesinlikle hisseder. Dışarıda olup biten her şeyden haberdardır. Sorunu çözmeye oradan başlamak lazım.

Türk toplumunun evlilik yapısında gördüğünüz en büyük problem ne?

Aslında rastgele evlilikler yapılıyor. Araştırılmadan, birbirlerine uygunlar mı değil mi diye bakılmadan. Bu sorun görücü usulü olanlarda da var diğerlerinde de. Duygusal davranılıyor. Elektrik aldım diyorlar ama bir süre sonra elektrik çarpıyor. Sadece elektrik almakla olmaz. Elektrik almak duygusallıktır. Duygusallık ağır basar da aklı kullanmazsak işte orada ahmaklık yapmış oluruz.  Mantık evliliği de şart. Yarı yarıya aklı kullanacağız, yarı yarıya duygusallığı. Duygusallık olmazsa da olmaz. Mevlana Hazretleri’nin dediği gibi “Tek kanatlı kuş uçmaz.” Kendi kişiliğine uygun mu değil mi. Bunu araştırmak gerekiyor. Ayrıca aile yapıları olarak da dikkatli olmak lazım. Ben onu değiştiririm fikrini kafadan atmak lazım. Asla değiştiremezsiniz. Siz ancak kendinizi değiştirirsiniz. Aşıklar gerçek kimliklerini birbirinden gizliyorlar. Gerçek yüzlerini göstermiyorlar. O yüzden aşkın gözü kördür. Biraz büyük sözü dinlemek gerekiyor veya bir uzmandan bu konuda yardım almak gerekiyor.

Çocuğun sorumluluğunu taşıyamayacak evlilikler mi yapılıyor?

Aynen öyle. Çocuk doğduktan sonra ölene kadar o anne babanın çocuğudur ve hiçbir zaman sorumluluğu bitmeyecektir. Bunu bilerek çocuk sahibi olmak gerekir. Aileler sorun ve panik yaşamadan da çocuklarını rahatlıkla büyütebilirler. Bunun püf noktaları var. Ama ciddi sorunlar yaşanmaya başladıktan sonra bize geliyorlar. Püf noktasını bilirseniz hiç canınızı sıkmazsınız, üzülmezsiniz.  

Nedir bu püf noktaları?

Başlangıçtan itibaren,0-12 ay temel güvene karşı güvensizlik dönemidir.  Çocuk özgüvenini ilk 12 ayda kazanır. Yapılacak tek şey, çocuğun ihtiyacı olduğunda hemen yanında olmaktır. Bu kadar.  Çocuk o dönemde özgüvenini kazanıp “Ha bu dünya çok güzelmiş” demeye başlıyor. Tersi olunca da güven kaybediyor. Sıkıntılı bir bağlanma oluşuyor ve bu durum ileride çocuğa ve topluma yanlış şekilde geri dönüyor. 1-3 yaş arasında “Bırakın beni, bağımsız olmak istiyorum” demeye başlıyor. Ailede de o dönemde koruyuculuk başlar. Bu tutum devam ederse ömür boyu öyle kalır. Çocuk “başkası olmazsa yapamam” der. Siz çocuğu nasıl görüyorsanız öyle olur. Ayrıca tuvalet eğitimi bu dönemde yapılmaktadır. Eğer baskıcı bir tuvalet eğitimi yapılırsa ömür boyu inatçı bir kişilik gelişmiş olacaktır.  3-6 yaşları arasında da dil gelişimi için kritik dönem. Çok soru sorarlar. Ama karşıda bunlara cevap verecek anne baba yok. Çocuk sıkılır, bunalır. Yeterli ilgi sağlanmazsa çocuklarda kekemelik,  tırnak yeme gibi olumsuz davranışlar başlar. Konuştukça dinleyin. Gerekli cevapları verin. Çocuk bir süre sonra susacaktır, mutlu olacaktır. Aksi halde dili de gelişemez.  

Bu uygulamalarla çocuklarda sıkıntılar önemli ölçüde önlenmiş mi olur?

6 yaşına kadar çocuğu bunlara dikkat ederek getirebilmişsek güzel bir çocuk yetiştirmişiz demektir. Bilinçaltı oluştu. Birincil kişiliği de oluştu. İkincil kişiliği de ergenlik döneminde oluşacak. Bu şekil davranışla okul döneminde çok rahat edersiniz.  İlkokulda öğretmen onun için idoldür, her şeydir. O dönemde anne babayı takmaz. Burada da öğretmenlerimizin çok iyi yetişmiş olması lazım. Bizde de en büyük sıkıntılardan biri bu. Tüm Türkiye’de öğretmen eğitimlerinin hızla yapılması lazım. Çağdaş eğitimde öğrenciye özel program yapılması gerekiyor. Hiçbiri bunu yapmıyor. Tek yönlü ders anlatımı var. Çocuklarla ne tartışma, ne beyin fırtınası var. Eğitici oyunlar yok. 250 teknik var. Neden tek düze bir teknik uygulanıyor. Çocuklarda işitsel eğitim var, görsel eğitim var. Yapmıyorlar. Çocuğun bireysel olarak öğrenme stillerini belirleyip ona göre program yapması lazım. Rehberlikçilerin, sınıf öğretmenlerinin bunu yapması gerek. Her öğrencinin anladığı dilden konuşulmalı. Böyle olursa çocuklarımız okulu, öğrenmeyi sevecekler. Arkadaşlarıyla daha iyi bir diyalog içinde olacaklar.  

Ailelerin en fazla sorun yaşadığı dönem de ergenlik galiba

Ergenlik döneminde yani 12-20 yaşları arasında arkadaşları devreye girecek.  Ergenlik dönemine girdiğinde çocuk artık yeni bir kişi. Burada öğretmenlerin de etkisi kalmıyor. Ağırlık arkadaşlarının.  Ergenlik dönemi fırtınalı bir dönem. Herkes kendi çocuğuyla çok iyi ilgilenmeli. Sigara içen arkadaşı varsa o da içecektir. Çünkü önemli baskı var. “Sen süt çocuğusun” söylemi var. Ergenlik döneminde kızımızın en az 1, oğlumuzun en az 2, 3 samimi arkadaşı yoksa kesinlikle sıkıntı var demektir. Çocuk bulduğu arkadaşa sarılacak. Bir çocuğa o arkadaşınla görüşme, konuşma demek ters teper. O arkadaşın kucağına atmış olurlar. Çocuğa yapma demek yap demektir.  O arkadaşınla görüşme denmemelidir.  Şu denebilir. “O arkadaşın olumsuz bir davranışı varsa onlara dikkat et. Sen daha iyi görürsün, biz sana güveniyoruz”

Çocuklarımızın eğitiminde yaptığımız en büyük yanlış ne?

Biz çocuklarımızın yeteneklerine uygun davranmıyoruz. Çocukların üç tür öğrenme stili var. Öğretmenler bunu ilk bakışta bilebilir. Test yapmadan bile. Bir çocuk sizin gözünüze bakarak dinliyorsa, o işitsel öğrenme yeteneğine sahiptir. Ona güzel anlatım yapacaksınız. Aşağıya bakıyorsa, görsel öğrenen biridir. Yazdıracaksınız. Yere bakan çocuğa kızıyorlar.  Doğuştan gelen yeteneği bu. Görsel öğrenme yetisi var.  Yazdıracaksınız. Siz konuşurken bir gözünüze, bir yukarı bakıyorsa bu da ben yerimde duramıyorum. Bana bir etkinlik ver demektir. Yani her çocuğun özelliğine göre eğitim yapılırsa her çocuk başarılı olur.

Aslında her çocuk öğrenebilir mi?

Özel bir durumu olmayan her çocuk öğrenebilir. Özellikle zeka konusu farklı bir olay. Her birey zekidir aslında. Ama kendi kapasitesine göre zekidir. Biz zekayı bile öğretebiliyoruz aslında. Çoklu zeka kuramı üzerinde çalışılıyor. İnsanların hepsinde 8 zeka boyutunun sekizi de var. Ama bunların bir veya ikisi baskın. Diğerleri de geliştirilebiliyor. Çocuklar yeter ki o ortamı bulsun. Çocukların eğitiminde sevgi ön planda olmalı. Ve koşulsuz sevgi olmalı. Şunu yaparsan severim değil. Maalesef biz hep bunu yapıyoruz. Çocuk sevgiyi dışarıda arıyor. Temelden itibaren yanlış yapılırsa ergenlik dönemine gelindiğinde çocuklar kız, erkek arkadaş derken sevgiyi yanlış şeylerde arıyorlar, yanlışlar yapıyorlar.

Mutlu çocuk mu başarılı oluyor?

Aile içi mutsuzluk ve huzursuzluk pek çok şeyin temelini oluşturuyor. Eşler arasında muhabbet yoksa çocuklar da anne babaya saygı duymuyorlar. Özellikle rica ediyorum. Karı koca olarak çocuklarının yanında birbirinizi öpün,  sevin, birbirinizin gözünün içine bakın. Ellerinizden tutun. Çocuk bunu görsün. Gördüğü an bakacaksınız çok şey değişecek. Çocuk ailenin yanında öğretmenin yanında sevgi görmeli. Biz çocuklarımızı çok rencide ediyoruz. Türkiye’de anne babaların, öğretmenlerin hala daha uyguladığı  ceza; azarlama, bağırma rencide edici sözler söyleme, aşağılama, hakaret etme, dövme. Bunların tümü aynı etkiyi yaratabilir. Beden diliyle bile bu yapılıyor. Çocuklarımıza yaptığımız en büyük hatalardan bir tanesi hayır dedikten sonra evet demek. Hayır demeden önce iyi düşünmek lazım. Her şeye de hayır denmez. Durmadan yapma da demeyeceğiz. Özellikle küçük çocuklarda etkisi yok. Çocuk yapma dediğinizi yapar. Yapma demek yerine dikkatini daha çok ilgi duyacağı bir alana çekmek daha iyi sonuç verir. Sıkıntı varsa çocuk tırnak yer, kekeler, farklı davranış bozuklukları gösterir. Sıkıntıyı ortadan kaldırmadan bu davranışları yapma demenin hiçbir anlamı olmaz. Sıkıntı kalktığı anda zaten bu davranışlar da kendiliğinden ortadan kalkacaktır. 

Kaynak:Pusula Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum