Diane Keaton’dan Emma Stone’a

Diane Keaton’dan Emma Stone’a
Woody Allen’ın erken dönem romantik komedi filmlerinin yıldızı Diane Keaton (69) ile son dönemin gözde oyuncusu Emma Stone (27) bir araya gelirse ne olur? Ortaya çok keyifli bir sohbet çıkar

Biri Woody Allen’ın ilk ilham perilerinden ve aşklarından, diğeri son yılların gözde aktrisi. Diane Keaton’a şöhretin kapısını Allen ile oynadığı filmler (Play It Again Sam-1972, Sleeper-1973, Love and Death-1975) açtı. 1977 yapımı unutulmaz romantik komedi Annie Hall’la “En iyi kadın oyuncu” Oscar’ını kazandı. Woody Allen ile yaşadığı aşkla da çok konuşuldu. Düz saçları, maskülen giyim tarzıyla özdeşleşti. Emma Stone ise basit gençlik filmleri ile başladığı oyunculuk kariyerinde çok hızlı yükseldi. Amazing Spider Man filmindeki rol arkadaşı Andrew Garfield ile yaşadığı aşk çok konuşuldu. Onu gerçek Hollywood starı yapan film, “The Help” oldu. Filmde yardımcı kadın oyuncuydu, kendi ödül almadı ama film bol bol ödüllendirildi. “Woody Allen’ın farklı kadınları” listesine ise geçen sene gösterime giren “Magic In The Moonlight” filmi ile girdi. Birdman’deki oyunculuğu ile Oscar’a aday oldu ama kazanamadı. Kızıl dalgalı saçları, porselen gibi cildi ve gülüşü onun alameti farikalarından. Bu hafta bu güzel ve genç aktristi Cannes’da kırmızı halıda Woody Allen’ın yanında göreceğiz. Allen’ın yeni filmi “Irrational Man” Cannes’da izleyiciyle buluşacak ama Stone’un yakında izleyeceğimiz tek filmi o değil. Bradley Cooper ile oynadığı “Aloha” yoldayken Ryan Gosling ile oynadığı “La La Man”in çekimleri devam ediyor. Kendi kendiyle dalga geçebilen, zeki, komik ve tabii Woody Allen’ın ilham perisi, bu 2 kadının sohbeti karşınızda.

D.K.: 1987 yılı Ocak sayısında Interview dergisinin kapağı bendim. O röportajda şöyle demiştim: “Bir şeyi elde etmenin en iyi yolu, onu istediğini kimsenin bilmemesi, hatta kendinin bile”. Sen de başarılı ve hırslı olmanla ilgili vicdan azabını azaltmak için böyle büyük laflar ediyor musun?

E.S.: Benim beynim eğer ne istediğimi tam olarak bilirsem rahat edecek şekilde çalışıyor. Yani sen istediğin şeyi kendine itiraf edemiyor musun?

D.K.: Etmemeye çalışıyordum çünkü onları istediğim için suçlu hissediyordum. Çok şey istiyormuşum gibi geliyordu. Bir de istediğimi kabul edersem elimden gideceklermiş gibi hissediyordum. İstediğin şeyi elde etmek cezadır.

E.S.: Benim için tam tersi. Ama herkesin kendini güvende hissedeceği bir psikoloji mekanizması vardır. Ben kendimi ne istediğimi bildiğimde güvende hissediyorum. Bilmediğim zaman evrende boş yere dövünüyormuşum gibi geliyor. Belirsizlikler hakkında daha rahat davranabilmeliyim.

D.K.: Belki de davranmamalısın. Olduğun gibi iyisin. 2012 yılında yine Interview kapağındaymışsın ve çok seksi poz vermişsin. Dışardaki hiçbir şeyden korkmuyor gibi görünüyorsun. Bir oyuncunun oynayabileceği her şeyi oynamaya hazır gibisin. Öyle mi?

E.S.: Daha önce olmadığım kadar hazır hissediyorum aslında. Broadway’de Cabaret’i oynadığımdan beri her şeye karşı daha hazır hissediyorum. Ama sadece son 6 aydır yeni şeyleri denemeye hazır hissediyorum. Sanırım çok uzun süre her şeyden korkuyordum. Eğer bir şey çok zorluysa başarısız olmaktan ve utançtan kafamı kaldıramayacak hale gelmekten korkuyordum. Şimdi başarısızlıktan daha az korkuyorum. D.K.: Bir röportajında filmlerle ilgili en sevdiğin şeyin bitişleri olduğunu söylemişsin. Ve tüm sevdiğin filmlerin harika sonları varmış. En sevdiğin sonu anlatabilir misin?

E.S.: Charlie Chaplin’in 1931 yapımı City Lights filminin sonu en sevdiğim. Youtube’da o filmin sadece sonunu izleyip ağlıyorum. En ortalama filmin bile iyi bir finalle güzelleşebileceğini düşünüyorum. Ve iyi bir filmin kötü finalle kötüleşeceğini. Sanırım Woody de o filmi sever.

D.K.: Çok seviyor.

E.S.: Sizin Manhattan (1979) filminizin sonu da ona benziyor.

D.K.: Sen o filmi izlediğinde kaç yaşındaydın?

E.S.: 14 yaşımda. Okulda bu filmleri izleyen bir çocuk vardı, Chaplin’i de o göstermişti. İyi gitmeyen ilişkilerimden bir tanesiydi o. Ama hayatımı şekillendiren pop kültür elementleriyle tanıştırdı beni. Bu yüzden ona minnettarım.

D.K.: Andrew Garfield şöyle demiş: “Emma ile çalışmak, tüyler ürpertici bir nehre atlamak ve hiçbir yere tutunmamak gibi. Başından sonuna kadar. Spontane, o anda, ürkütücü, hayat verici. Biriyle rol yapmak ancak böyle olmalı.” Aman tanrım. Bunu okuyunca ne hissettin?

E.S.: O çok şairane biri. Genelde böyle yazar zaten. O yüzden ilk duyduğumda kalbim deli gibi çarptı, gurur duydum ama günlük şeyleri bile böyle anlatır.

D.K.: Yok artık.

E.S.: Öyle, şair ruhlu.

D.K.: Ne adammış be. Ama çok güzel bu.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.