Dündar ve Gül hakkındaki "casusluk" davası

Dündar ve Gül hakkındaki "casusluk" davası
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Çalışkan, esas hakkındaki mütalaasında, sanıklar Can Dündar ve Erdem Gül'e isnat edilen "silahlı terör örgütüne üye olmaksızın bilerek ve isteyerek yardım etme" ve "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevle

İSTANBUL (AA) - Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ün, gazetede, MİT'e ait yardım tırlarının durdurulması olayına ilişkin gizli kalması gereken bilgi ve fotoğraflara yer verdikleri gerekçesiyle yargılandıkları davaya ilişkin verilen mütalaada, ''Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'na (FETÖ/PDY) üye olmamakla birlikte bilerek yardım etmek'' ve "darbeye teşebbüs'' suçlarıyla ilgili dosyanın, "casusluk" suçu yönünden yürütülen ana dosyadan ayrılarak başka bir esasa kaydedilmesine karar verilmesi talep edildi.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma savcısı Evliya Çalışkan, esas hakkındaki mütalaasını celse arasında mahkemeye sundu.

Mütalaada, FETÖ/PDY mensuplarının yaptığı operasyonlara bakıldığında, örgüt lideri Fetullah Gülen'den gelen talimat doğrultusunda hedef aldıkları kişi ya da kurumlarla ilgili önce örgüt mensubu yazarların basın yayın kuruluşlarında konuyu işlemeye başladıkları, belirli mesafe alındığında, Gülen'in ya kendilerine ait medya kuruluşlarına mülakat vererek ya da kullandığı "www.herkul.org" isimli internet sitesinden açıklama yaparak algı oluşumuna katıldığı anlatıldı.

- "FETÖ, MİT tırlarının durdurulması eyleminde de 'algı' yöntemini kullandı"

"Şefkat Tepe" ve "Tek Türkiye" gibi kendi kanallarında yayınlanan dizilerde, sırf bu amaçla oluşturulan "Karanlık Kurul" ve "Karar Kurulu" sahnelerinde, operasyonlar ve verilen mesajlarla ilgili replikler kullanılarak, hedef alınan kişi ya da kurumlarla ilgili olumsuz algı oluşumunun tamamlandığı aktarılan mütalaada, son olarak kolluk birimlerinde görevli, örgütle bağlantılı kişilerin isimsiz ihbarlarıyla ya da sahte gizli tanık beyanlarıyla, hedef alınan kişi ya da kurumlarla ilgili operasyona başlandığının görüldüğü kaydedildi.

Örgütün başta "Selam Tevhid" ve "Tahşiye" olmak üzere yaptıkları tüm sözde operasyonlarda belirtilen yöntemi kullandığına dikkati çekilen mütalaada, örgütün MİT tırlarının durdurulması eyleminde de aynı yöntemi kullandığı ifade edildi. Mütalaada, örgütün, "Türkiye'yi sahte ihbar ve delillerle teröre yardım eden ülke konumuna sokup, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasını sağlayarak, o dönem görevde olan 61. Hükümeti ortadan kaldırmayı, görevini yapmasını kısmen ya da tamamen engellemeyi" amaçladığı öne sürüldü.

Örgüt yöneticilerinden Emre Uslu'nun gazetelerdeki yazıları, örgüt lideri Fetullah Gülen'in "herkul.org" isimli internet sitesindeki konuşmaları ve konuşmaların örgüte ait basın kuruluşlarında haberleştirildiği aktarılan mütalaada, "FETÖ/PDY'nin, tüm bu olumsuz algı oluşturma çabasının ardından, 17-25 Aralık girişiminin de sonuçsuz kalmasıyla, 1 Ocak 2014'te Hatay Kırıkhan'da MİT'in yardım tırına yönelik ilk eylemi ika ettiği, ancak MİT görevlilerinin karşı koymasıyla istedikleri sonucu alamadıkları anlaşılmıştır. MİT tırlarını durdurma eyleminin kendileri açısından başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından, örgütün basın yayın kuruluşları aracılığıyla yeniden kamuoyu ve algı oluşturma çabasına başlandığı görülmüştür." ifadeleri kullanıldı.

- "Özünde bir casusluk faaliyeti"

MİT tırlarının Adana ve Hatay'da durdurulması ve sonradan bu işlemleri yapanlar hakkında yürütülen soruşturmalarla açılan davalarla ilgili sürecin anlatıldığı mütalaada, şu tespitlerde bulunuldu:

"FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, 19 Ocak 2014 günü cebir şiddet uygulayarak ve silah kullanarak, Suriye Türkmenlerine yardım malzemesi götüren MİT'e ait tırlarını, durdurup arama yapma, yardım malzemelerinin görüntülerini ve uzmanlık (kriminal) raporlarını alma eylemini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, sahte ihbar ve delillerle teröre yardım eden ülke konumuna sokup, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasını sağlayarak, o dönem görevde olan 61. hükumeti ortadan kaldırmayı, görevini yapmasını kısmen yada tamamen engelleme amacıyla ve özünde de bir casusluk faaliyeti olarak ika ettiği anlaşılmıştır."

Söz konusu eylemlerle ilgili FETÖ/PDY'nin mensupları hakkında soruşturmalar açıldığı, soruşturma kapsamındaki belge, deliller ve kaydedilen görüntülerin yayınlanmasının yasal gizlilik kapsamına girdiği, mahkeme kararlarıyla yayım yapılmasının önüne geçildiği hatırlatılan mütalaada, ancak tüm bu yasal zorunluluğa, mahkeme kararlarına, üst düzey devlet ve ilgili kurum yetkililerinin, 'ulusal güvenlik,ulusal menfaat ve devlet sırrı' uyarılarına rağmen, sanıklar Can Dündar ve Erdem Gül'ün, elde ettikleri 'devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararı akımından niteliği gereği gizli kalması gereken' bilgi, belge ve görüntüler ile Jandarma Kriminal Laboratuvar Amirliğinin 23 Ocak 2014 tarihli kriminal inceleme raporunu haberle açıklayıp yaydıkları belirtildi.

- "Sanıkların eylemleri, MİT tırları eylemlerinden bağımsız düşünülemez"

Sanıklar Dündar ve Gül'ün açıklayıp yaydıkları bilgi ve görüntüleri, Dündar'ın, ''Tutuklandık'' isimli kitabında açıkça ikrar ettiği ve bu görüntülerin MİT tırlarının durdurulmasıyla elde edilen casusluk kapsamındaki görüntüler olduğu aktarılan mütalaada, "Dolayısıyla birleştirme talebinde de dile getirildiği üzere, sanıklar isnat edilen suç ve eylemleri, FETÖ/PDY mensuplarının MİT tırlarına yönelik ika ettikleri, anlatılan suç ve eylemlerden bağımsız düşünüp, doğru nitelendirmenin mümkün olmadığı açıktır." denildi.

Mahkemenin, sanıkların dosyasının Yargıtay 16. Ceza Dairesinde 30'u aşkın sanığın yargılandığı dava dosyasıyla birleştirilmesi talebini kabul etmediğine dikkati çekilen mütalaada, şu değerlendirme yapıldı:

"Özellikle FETÖ/PDY'nin 'Türkiye Cumhuriyeti devletini, sahte ihbar ve delillerle teröre yardım eden ülke konumuna sokup uluslararası ceza mahkemesinde yargılanmasını sağlayarak, görevde olan Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırma, görevini yapmasını kısmen ya da tamamen engelleme' amacına, sanıklar Dündar ve Gül'ün FETÖ/PDY'ye üye olmaksızın bilerek isteyerek yardım ve bu şekilde suça iştirak eylemlerini, örgüt mensuplarının yargılandıkları Yargıtay 16. Ceza Dairesinin dosyasından bağımsız düşünmek, sadece iş bu dosya içeriğiyle değerlendirme yapıp, hüküm vermek mümkün değildir.

Bu nedenle Yargıtay 16.Ceza Dairesinin dosyası üzerinden yapılan yargılama sonucunu beklemek üzere, sanıklar Dündar ve Gül'e isnat edilen, 'Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek ve silahlı terör örgütüne üye olmaksızın bilerek isteyerek yardım etme' suçlarıyla ilgili dosyanın bu dosyadan tefrik edilmesi usuli zorunluluktur."

- "Birleşme olmazsa 'casusluk' olmadığının kabulü gerekir"

Esas hakkındaki mütalaada, sanıklar Dündar ve Gül'ün eylemlerinin, örgüt mensuplarının yargılandığı Yargıtay 16. Ceza Dairesindeki dosyadan ayrı düşünülemeyeceği anlatılarak, sanıklara isnat edilen "silahlı terör örgütü, bu örgüte yardım ve amaçla suça iştirak etme" eylemleri değerlendirilmeden "casusluk ve casusluk amacıyla belge bilgi temin edip açıklama" suçunun unsur bakımından gerçekleşip gerçekleşmediğinin sadece bu dosya içeriğiyle değerlendirilmesinin mümkün olmadığı belirtildi.

Mütalaada, "Birleştirme olmadığından ve sadece bu dosya içeriğindeki deliller, kişiler ve eylemler üzerinden değerlendirme yapılması zorunlu olduğundan, sanıklara isnat edilen 'casusluk ve casusluk amacıyla belge bilgi temin edip açıklama' suçlarının, Yargıtay içtihatlarında bu suçlar için öngörülen (lehine casusluk yapılan ülke vs) unsurların, sanıklar açısından sübut bulunmadığının kabulünün gerektiği kanaatine varılmıştır." ifadesi yer aldı.

Yargıtay içtihatları çerçevesinde değerlendirme yapıldığında, sanık Dündar'ın eyleminin, "devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgi ve görüntüleri temin edip açıklama, temin ettiği bilgi ve görüntüleri sanık Erdem Gül'le paylaşarak onu suçuna iştirak'', sanık Erdem Gül'ün eyleminin ise "görev yaptığı gazetenin genel yayın yönetmeni sanık Dündar'ın temin ettiği, devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgi ve görüntüleri açıklama" suçlarını oluşturacağı kanaatine varıldığı kaydedilen mütalaada, sanıkların ifadelerinde belirttiklerinin aksine bu suçların basın yoluyla işlenebilen suçlar olmadığı ve Basın Kanunu'ndaki şartları taşımadığı savunuldu.

- Savcıdan Manning, Assange ve Snowden örneği

Sanıkların, "bilgi ve görüntülerin daha önce yayımlandığı iddialarının" doğru olmadığı belirtilen mütalaada, şunlar kaydedildi:

"Zira sanık Dündar'ın ifşa ettiği, şekil ve içerikte, gazetenin internet sitesine konulan görüntü eşliğinde söz konusu bilgi ve belgelerin daha önce basım ve yayımının yapılmadığı, yine Jandarma Kriminal Laboratuvar Amirliğinin raporunun daha önce Gül'ün ifşa ettiği şekil ve içerikte basım ve yayımının yapılmadığı, aksi iddianın gazetecilik mantığıyla da uyuşmadığı, zira daha önce açıklanıp haberleştirildiği iddia olunan ve güncelliğini kaybeden konunun yeniden aynı içerik ve şekilde açıklanıp haberleştirilmesinin, hayatın olağan akışı ve güncel gazetecilik uygulamalarıyla da bağdaşmadığı, Dündar'ın söz konusu, bilgi ve görüntüleri temin ettiği kaynağı gizleme ihtiyacı duyması, bilgi ve görüntüleri, açık kaynaklardan, gazete arşivinden ya da internetten temin ettiğini beyan etmeyerek, daha önce açıklandığı, yayınlandığı belirtilen bilgi ve görüntüleri, 'yayından iki gün önce gizemli bir kişiden gizemli bir buluşmayla temin ettiğini' beyan etmesi hatta bu gizemli bilgi ve görüntü temini için bir de kitap yazması, bilgi ve görüntülerin daha önce açıklanıp yayımlanmadığının isnada konu edildiği, şekil ve içerikte ilk defa sanıklar tarafından yayımlandığının en önemli göstergesidir."

Basın hürriyetinin ulusal güvenlik, ulusal menfaat, devlet sırrı ve mahkeme kararlarını yok saymasının söz konusu olmadığı vurgulanan mütalaada, uluslararası casusluk faaliyetleri ve gazete ifşaatlarıyla ilgili de örnekler verildi.

Mütalaada, şu ifadeler yer buldu:

"Ulusal ve uluslararası hukuk normları, basın özgürlüğünün sınırsız olmadığını, her hak ve özgürlük gibi, bu özgürlüğün de sınırlarının bulunduğunu, sanık savunmaları aksine, 'ulusal güvenlik, ulusal menfaat, devlet sırrı ve mahkeme kararlarının' bu sınırı belirlemede temel değerlerden olduğunu, çağdaş ülke uygulamalarının da bu yönde olduğunu bize göstermektedir.

ABD'de 2010'da ordu faaliyetleriyle ilgili yaklaşık 92 bin belgeyi ifşa etmesi nedeniyle Bradley Manning isimli asker 35 yıl hapis cezasına çarptırılmış, ABD daha sonra söz konusu belgeleri sorumlusu olduğu organizasyona ait Wikileaks isimli internet sitesinden yayınlayan Julian Assange'ı ABD'nin ulusal güvenliğini ihlal etmekle itham etmiş, akabinde ABD vatandaşı olmayan, ABD'de yaşamayan Julian Assange'ı terörist ilan edip, aynı şekilde cezalandıracağını deklare etmiş, bunun üzerine Assange yakalanmamak için 2012 yılından itibaren sığındığı Ekvator'un Londra Büyükelçiliğinde tek bir odada yaşamak zorunda kalmıştır.

Yine ABD'de 2013'te Edward Snowden, gizli servisler CIA ve NSA'nın 122 ülkenin devlet ya da hükümet başkanlarını dinlediğini gösteren belgeleri sızdırmış, kendisi casus ilan edilmiş, ABD'yi terk etmek ve Rusya'ya sığınmak zorunda kalmış, ABD belgelerin ulusal güvenlikleriyle ilgili olduğunu deklare etmiş, dünyanın en büyük haber kanallarından biri olan CNN, 'ulusal güvenlikle ilgili gizli bilgilerin ifşasına araç olmayacağını' belirterek belge içeriklerini yayınlamayı reddetmiş, belgelerin tamamı elinde olan The Guardian gazetesi, belgelerin sadece yüzde birlik kısmını yayımlamış, İngiliz hükümeti belgelerin kendi gizli servis faaliyetlerini de içerdiğini yayının ulusal güvenliklerine zarar verdiğini, gizli servis çalışanlarının yaşamlarını riske attığını belirterek, yayının derhal durdurulmasını istemiş, gazete bunu reddetmiş, bu defa hükümet yaklaşık 200 yıllık gazetenin kapatılabileceğini, gazetecilerin de cezalandırılacağını ilan etmiş, bunun üzerine The Guardian gazetesi yetkilileri, özür dileyip belgelerin yayımını durdurarak, gizli servis elemanlarının gözetiminde ellerindeki bilgi ve belgeleri imha etmişlerdir.

Dolayısıyla, ulusal güvenlik, ulusal menfaat, devlet sırrı ve mahkeme kararlarını yok sayan, özellikle Can Dündar'ın söylediği gibi bu değerleri aşağılayan, onu suç işlemenin aracı ve örtüsü kılan, dejenere bir basın özgürlüğü anlayışının, ne ulusal-uluslararası hukuk normlarıyla ne de çağdaş ülke uygulamalarıyla bağdaşır yönü bulunmaktadır."

- Davaların ayrılması talep edildi

Sanıklar Can Dündar ve Erdem Gül'ün eylemlerinin bir gazetecilik değil, suç eylemi olduğu öne sürülen mütalaada, Dündar'ın "Tutuklandık" isimli kitabında, temin ettiği belge ve bilgilerle ilgili, avukatının, ''...tırları durduran savcıları, askerleri tutukladılar, devletin sırrını ifşa ağır ceza gerektiren suçtur, tutuklama kaçınılmaz'' diyerek kendisini uyardığı ve bu beyanın sanıkların savunmalarının aksine gazetecilik değil, bir suç faaliyeti içerisinde olduklarını bilerek hareket ettiklerini gösterdiği savunuldu.

Mütalaada, sanıklar Can Dündar ve Erdem Gül'e isnat edilen ''silahlı terör örgütüne üye olmaksızın bilerek ve isteyerek yardım etme ile Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme'' suçlarıyla ilgili dosyanın, bu dosyadan ayrılarak başka bir esasa kaydedilmesine karar verilmesi talep edildi.

Kaynak:Anadolu Ajansı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.