Abdullah Tuna

Abdullah Tuna

En Çok İhtiyacımız Olan Şey Hoşgörü

En Çok İhtiyacımız Olan Şey Hoşgörü

Hoşgörü, müsamaha, tahammül, katlanma, görmezden gelme veya göz yumma,  kendi görüşümüze ve çoğunluğun görüş biçimine aykırı düşen görüşlere sabır gösterme, hem de yan tutmadan katlanma demektir. İzin verme, aldırmama, iyi karşılama anlamlarına da gelir.  Hal böyleyken hoşgörüye en çok ihtiyacımız olduğu bu günlerde maalesef başta siyasilerimiz olmak üzere bu erdemi gösteremiyoruz.
Hoşgörüsüzlük, kimi zaman toplumdaki hızlı yapı değişikliğinden kimi zaman, farklı duygu ve düşünce seviyelerine mensup insan guruplarının bir arada yaşamak zorunluluğundan kaynaklanmıştır. Hoşgörüsüzlük, belli bir sınırdan öteyi görmeyi reddedip, kendini, yine kendi egosu çerçevesinde hapsetmeyi tercih eden ve bu anlamda kendine karşı bir savaş vermeyi düşünmeyen genel bir insan karakterinin ürünüdür.

Bu anlayış da bizi sadece kendi doğrularımızın dışında doğrunun olamayacağı düşüncesine;  kendimizi kalın kale duvarları arkasına kapatarak, dışarıda olanların da doğrularının bulunabileceğini reddetmeye götürmüştür.

Bazen sözüm ona en hoşgörülü tavırlar içerisinde,  birdenbire her şeyi değiştirebilecek bir sistem bulduğumuzu sanıp, kutsal bir savaş veriyor edasıyla kendimizden olmayanlara karşı saldırıya geçmiş, onları yine onlara rağmen adam etmeye, değilse imha etmeye uğraşmışızdır. Hatta bazen bu söylemlerimizi din, vatan, millet, hatta, lâiklik, ilericilik ve çağdaşlık gibi yüksek değerleri de kullanarak, süslemeye ve meşrulaştırmaya çalışırız ki en tehlikeli ve çirkini de bu olmuştur.

Toplumumuzun ve siyasetimizin temel sorunu sanırım bu. Kimimiz bu hoşgörüsüzlüğü Atatürkçülükle, kimimiz dindarlıkla, kimimiz milliyetçilikle meşrulaştırmaya çalışıyoruz.

Dışa açılmayı, adeta bir parçalanma, bir kendimizden koparılma şeklinde düşünür, hakikatin ne olursa olsun bizde ve bizimki olduğuna inanırız.

Bu durumda beraberinde ‘ötekileştirme’ sorununu doğurmaktadır. Böylece bizi birbirimize bağlayan değerleri de kendi egomuz adına yok ediyoruz.

Ben kendi adıma her gün birbirlerine küfreden (siyaset adamı olup devlet adamı olamayan) , televizyon ekranlarında kavga eden siyasilerden, trafikte bir dakika için kavga eden magandalardan artık bıktım. İnsanlar artık gözünü kırpmadan adam öldürebiliyor, gazete ve televizyonlarda dünyanın her yanında yaşanan insan ve hayvan katliamlarına şahit oluyoruz, anlamıyorum bu neyin kavgası ve merak ediyorum bunlar hangi dinin ve familyanın mensupları zira bunları hoş gören bir din bilmiyorum bilen varsa beri gelsin. Bu görüntülerin toplumun çoğunu rahatsız ettiğinden de eminim ama bunu engellemenin çok güçlü yaptırımlarla sağlanabileceğini düşünmüyorum.

Bu bir kültürel birikimi zorunlu kılıyor. Kültür, sadece bilgi değil, aynı zamanda bir olgunluk hâlidir, bir irfandır, her türlü hoşgörünün temelinde olması gereken bir seviye ve medenîliktir. Arayış ve yönelişteki çaba, ulaşmak istenen menzilin ta kendisidir.

O halde, yapılması gereken birbirlerine hayat hakkı tanımayan anlayıştan uzak durmak birbirimizi anlamaya çalışmak olmalıdır.

Bu da bizi farklı düşünceleri kabul etmesek bile, en azından onları anlamaya götürecektir. Böyle davranmanın aslında kendi görüşümüzü temellendirme bakımından daha faydalı olacağı kanaatindeyim. Böylece farklı görüşlerin birbirleriyle nasıl tartışıp hesaplaştıklarını ve geliştiklerini görebiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Tuna Arşivi
SON YAZILAR