Fetö'nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu Raporu (2)

Fetö'nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu Raporu (2)
Raporda, FETÖ'nün sinsi bir devşirme sistemi oluşturarak çocukları ailelerinden, beyinleri Türk milletinin geleceğinden çaldığı vurgulandı- FETÖ'nün, bireylerin beyinlerini ve duygularını yönlendirme, işgal etme yoluna gittiği, bilinçaltı çalışmaları ile

TBMM (AA) - FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimini araştırmak amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu raporunu hazırladı.

Raporda, FETÖ tarzı örgütlenmeler ve demokrasiye yönelik her türlü müdahalenin önlenmesinde tespit edilen sorunlarla bunlara ilişkin alınması gereken önlemler de yer aldı.

Eğitim konusunu ayrı bir başlık olarak ele alan raporda, FETÖ'nün, insan kaynağının oluşumunda eğitimi bir yöntem ve araç olarak kullandığına, ilk ve temel yapılanmasını eğitim üzerine kurduğuna işaret edildi.

FETÖ'nün, zaman içerisinde eğitim sisteminde yer alan zafiyetleri sürekli ve sistematik bir şekilde kendi amaçları doğrultusunda kullanma yoluna gittiği, öğrencilerin sosyo-ekonomik düzeyleri, başarı durumları, ihtiyaç alanlarının iyi tespit edilip, örgüt açısından elverişli bir şekilde değerlendirildiği vurgulandı.

Raporda, FETÖ'nün oluşturduğu "paralel eğitim kurumları" bünyesinde, yine paralel bir öğretim programı uygulamasına gittiğine dikkat çekilerek, bireylerin beyinlerini ve duygularını yönlendirme, işgal etme yoluna giden örgütün, bilinçaltı çalışmaları ile de psikolojik etmenleri devreye soktuğu bildirildi. Örgütün, tüm bu çalışmalarında devletin ve milletin imkanlarını kullanmayı başardığı, oluşturduğu eğitim kurumları ve öğrenci yurtlarında bu öğrencileri örgütüne kazandırmayı sağladığı ifade edildi.

- "Gülen, peygamberler tarihini kendi hikayesi gibi formatladı"

Örgüt lideri Fetullah Gülen'in, bir din adamı kisvesi ile tanındığı ve ilk örgütlenme sürecinde de bu kimliğinden yararlandığı, gizli amaçları için dini terminolojiyi istediği gibi yorumladığı, özellikle peygamberler tarihini bizzat kendi hikayesi gibi formatladığı, oluşturduğu din algısını duygusal istismar içeren bir tarzda insanlara sunduğu belirtildi.

Raporda, şu tespitlere yer verildi:

"Örgüt, genç beyinleri ve körpe dimağları istismar etmiş, çarpık bir din algısını, paralel eğitim ortamlarında dinin hakikatlerini bilmeyen gençlere empoze ederek bu gençlerin hayallerini sömürmüştür. Birtakım rüya, menkıbe ve abartılı hikayelerle sahte gözyaşları eşliğinde gençlerin kalplerine ve beyinlerine taarruz edilmiştir. Sahte bir karaktere bürünerek, takiyyeyi din, tedbiri bir yöntem, kibri tevazu olarak pazarlayan bir örgüt sözde vaaz ve nasihatlerle insanların inanç değerlerini emellerine alet etmiştir. Sinsi bir devşirme sistemi oluşturarak çocukları ailelerinden, beyinleri Türk milletinin geleceğinden çalmıştır. Örgüt, özellikle aile bağlarını zayıflatmak için öğrencilere Ramazan Bayramı dışında izin verilmemesi, Kurban Bayramı'nda izin istemenin davaya ihanet olarak görülmesi, sömestr ve yaz tatillerinde kurs ve kamp düzenleyerek öğrencilerin aileleriyle daha az vakit geçirmelerinin sağlanması gibi birçok yöntemi kullanmıştır.

Örgütün eğitim alanında bu kadar yoğun ve kapsamlı bir şekilde örgütlenebilmesi, aslında eğitim sistemimizde var olan zafiyet alanlarını sonuna kadar kullanarak sömürmesiyle mümkün olmuştur."

- "Bazı boşlukları iyi kullanan cemaatler"

Tarikatlar ve tekkeler yasaklanırken, İslam dinini gerçek kaynaklarından öğretecek alternatiflerinin kurulmamasının, Türkiye'ye ve benzeri süreçleri yaşayan ülkelere özgü cemaat adı verilen bir olgunun doğuşuna neden olduğu ifade edildi.

Modernleşmenin yol açtığı değişimler karşısında resmi din eğitiminin bıraktığı bazı boşlukları iyi kullanan cemaatlerin, büyüyerek varlıklarını sürdürmeye devam ettiği vurgulandı.

Birçok dini oluşumun, her geçen gün daha da güçlenerek sivil faaliyetler yürüttüğüne işaret edilen raporda, kanunun yasaklamaları ve sınırlandırmaları bu yapıların faaliyetlerini durdurabilmiş değilse de mevcut durum, bu yapıların kimi faaliyetlerini şeffaf olmayan yollarla yürütmeye zorlayabildiği belirtildi.

Cumhuriyet tarihi boyunca devletin dine yaklaşımında yaşanan gel-gitler ve farklı politikaların, toplamda genel bir belirsizlik ve güven sorunu oluşturduğu ifade edilen raporda, değerlendirmesinde bulunuldu.

- "Derslerin daha nitelikli hale gelmesi"

Eğitim alanında oluşan açığı ve yeni toplumsal talepleri iyi gören, bunları fırsata çeviren örgütün hangi toplumsal ihtiyaçlardan ve nasıl beslendiği üzerinde iyi düşünülmesi gerektiği, bu çerçevede öncelikli olarak ele alınması gereken alanın eğitim olduğu kaydedildi.

Raporda, şu değerlendirmelere yer verildi:

"Din eğitiminde, 4-6 yaş din eğitiminden, Kur'an kurslarına, imam-hatip liselerinden ilahiyatlara, diyanet eğitim merkezlerinden yüksek dini ihtisas merkezlerine varıncaya kadar birçok din eğitim kurumunda yaşanan çeşitli problemlerin giderilmesi aciliyet arz eden acil işlerdendir.

'Din eğitiminin tamamen ya da kısmen ortadan kaldırıldığı dönemlerde ve bu dönemleri müteakip geçici bir tedbir olarak ortaya çıkan ve bir türlü kent müessesesi haline getiremediğimiz Kur'an kurslarımızla, sadece Kuran'ın okunuşunu öğrettiğimiz, mana ve hikmetini, hakikatini öğretemediğimiz müesseselerimizle dinin hakikatini, İslam’ın rahmet yüklü mesajını yeryüzüne yayabilir miyiz?' şeklindeki sorunun cevabı şüphesiz ki olumsuzdur. Buna cevap teşkil edecek adımların atılması ve gerekli açılımların getirilmesi kaçınılmazdır.

Kuran kursları, bu tür eğitim faaliyetlerinin, modern eğitim yöntemlerine ne denli uygun oldukları, kullanılan binaların uygun olup olmadığı, verilen eğitimin ne ölçüde denetlenebildiği, mezun olduklarında nasıl istihdam edilecekleri, gelir-gider kaynaklarının şeffaf olup olmadığı gibi birçok sorun henüz tam anlamıyla tatmin edici bir çözüme kavuşturulamamıştır. Ayrıca, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur'an kurslarının hangi yaş aralıklarına hizmet verdiği, öğrencilerin yasal hakları belirgin bir çerçeveye kavuşturulmuş olmadığı gibi müfredatın geliştirilmesi ve bu kursların Kur'an merkezli bir din eğitimi verilen kurumlara dönüştürülmesi de sağlıklı din eğitim-öğretimi açısından kaçınılmazdır. Yine halkın bu konudaki ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan ilk ve orta öğretimdeki seçmeli Kur'an-ı Kerim derslerinin daha nitelikli hale getirilmesi de kontrol dışı oluşumları önünü kesebilecektir."

- "Sağlıklı din eğitimi sağlanamazsa..."

İmam hatiplerin eğitim-öğretim seviyesi bakımından her geçen gün biraz daha irtifa kaybetmesinin endişe verici olduğu, bu liselerin daha da geliştirilmesiyle, farklı yapıların “din eğitimi verme” bahanesiyle genç nesilleri kendi emellerine kanalize etmelerinin önlenebileceği belirtilen raporda, şu önerilerde bulunuldu:

"Milli eğitim sisteminde yapılandırılmış sağlıklı bir din eğitiminin sağlanamaması halinde, dini yanlış öğreten, yetkisiz, liyakatsiz, FETÖ lideri tipi insanlar hoca kisvesinde ortaya çıkabilecek ve 13 yaşında ortaokula başlayan bir çocuğun dini, milli, pedagojik, duygusal tüm eğilim ve ihtiyaçlarını istismar ederek beynini yıkayabilecek ve emirlerini sorgulayamaz bir hale dönüştürebilecektir. Eğitim sisteminde insanlara doğru din öğretilir ve yanlış otoritelere itaati öğreten ve yücelten eğitim tarzının dinin özünde olmadığı, bunun sonradan çeşitli yollarla dine sokulduğu etkili bir şekilde gösterilirse öğrenciler beyin yıkama faaliyetlerine karşı daha korunaklı olabilecektir."

İlahiyat fakültelerinin müfredatının, yeniden masaya yatırılması, dinden kaynaklı savrulmaların, zihniyet yapısı bağlamında ele alındığı bu bilim yuvalarının itibarı ve seviyesinin korunması istendi.

Birçok velinin, çocuğunu, Kredi Yurtlar Kurumu veya Türkiye Diyanet Vakfı gibi resmi öğrenci yurtlarında yer bulamadığı için mecburen örgüte teslim etmek zorunda kaldığına işaret edilen raporda, bu ihtiyacın henüz giderilemediği, bu açığın en kısa sürede öncelikle resmi kurumlar ve güvenilir sivil toplum kuruluşları tarafından karşılanması gerektiği vurgulandı.

- FETÖ'nün yurt dışı örgütlenmesi

Raporda, FETÖ'nün yurtdışı örgütlenmesine yönelik tespitler de yer aldı.

FETÖ ile mücadele konusunda güçlü bir ulusal konsensüs oluştuğu, bu doğrultuda atılan adımların, FETÖ’nün Türkiye’deki örgütlenmesini çökerttiği, örgütün yurt içi müdahale kapasitesinin büyük oranda yok edildiği, Türkiye'deki mali kaynaklarının da kurutulduğu bildirildi.

Raporda, şunlar kaydedildi:

"Ancak, ülkemizin, eşine evvelce rastlanmamış ölçüde küresel bağlantıları bulunan bir örgütle mücadele ettiği bir gerçektir. Elimizdeki bilgiler, FETÖ’nün 160’a yakın ülkede mevcut olduğunu, 800’e yakın okul ve üniversite, 100’e yakın öğrenci yurdu, 1000’den fazla STK, vakıf, dernek, 200’den fazla yazılı ve görsel medya, 500’den fazla şirketten oluşan devasa bir ağ üzerinden faaliyet gösterdiğini ortaya koymaktadır. FETÖ’nün toplam sermayesinin 25-50 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu küresel ağ içerisinde sadece yönetici konumunda bulunan şahısları dikkate aldığımızda sayıları 3 bini geçmektedir. Okullardaki öğretmenler ve aileleri hesaba katıldığında, yurtdışında Gülen hareketine bağlı olup sayıları onbinlerle ifade edilebilecek, büyük bölümü iyi eğitimli bir takipçi kitlesinin mevcudiyetinden bahsetmek mümkündür. Yurtdışındaki FETÖ unsurlarının, başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere yerleştikleri tüm ülkelerde etkin PR, lobi, nüfuz mekanizmaları oluşturduklarını, siyasi elitlere ve medyaya kolaylıkla ulaşabildiklerini ve bunları halen etkin biçimde kullanabildiklerini görmekteyiz. FETÖ’nün yurtdışındaki okulları, örgütün yurtdışında giriştiği ilk faaliyet alanı olup, halihazırda özellikle eğitim kalitesinin yeterli standartta olmadığı ülkelerde, etkinliği azalmakla birlikte, mevcudiyetini devam ettirebilmektedir. "

(Sürecek)


Kaynak:Anadolu Ajansı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.