Haşim Bayram, Lambada titreyen alev üşüyor

Haşim Bayram, Lambada titreyen alev üşüyor
Kombassan Holding eski Yönetim Kurulu Başkanı merhum Haşim Bayram’ın vefatından yaklaşık on yıl kadar önce anlattıklarının ve hatıralarının ilk bölümünü sizlerle paylaşıyoruz

Kombassan’ı kurduktan sonra Konya’nın ileri gelenlerini topladım. Veysel Candan, Sanayi Odası, Ticaret Odası, Belediye Başkanı Halil Ürün geldiler. Güçlerimizi birleştirelim, fabrika kuralım dedim. Benimle dalga geçtiler.

HAŞİM BAYRAM

Konya’nın sayılı Kimya Öğretmenlerinden, Yozgat Lisesi, Konya Gazi Lisesi ve Konya İmam Hatip Lisesinde öğretmenlik yapan, Büyük Konya Dershanesiyle bir çok Konyalı gencin Üniversiteyi kazanmasına vesile olan, Konya’nın müteşebbis insanlarından, kurduğu Kombassanla Konya’nın adını dünyaya duyuran, 36 bin insana iş ve aş kazandıran Kombassan Holding eski Yönetim Kurulu Başkanı merhum Haşim Bayram’ın vefatından yaklaşık on yıl kadar önce anlattıklarının ve hatıralarının ilk bölümünü sizlerle paylaşıyoruz.

img-5233.jpg

LAMBADA TİTREYEN ALEV ÜŞÜYOR!...

Haşim Bayram, Konya’nın ufuk açanlarından, Kombassan’ın başındayken telefonları susmayan, şehrin en çok aranan, en çok merak edilen adamıydı.

Bir ara 36 bine kadar ulaşan çalışanı, bir çırpıda sayılamayacak kadar fabrikası olan İç Anadolu Bölgesinin en güçlü Holdinglerinden birinin başındaydı.

Şimdi küçücük bir büroda, üç beş seveni ve eski öğrencilerinin dışında arayanı-soranı yok.

Geçirdiği iki ağır beyin kanamasından sonra ölümlerden dönen, hareket kabiliyetini, konuşma melekesini daha yeni yeni kazanmaya çalışan bir adam, Haşim Bayram…

Seveni var, sevmeyeni var…

Durumu nedir, ne değildir bileni var, bilmeyeni var.

Sorularıma çok net cevaplar veremedi. Cevap vermek istemediğinden değil, geçirdiği ağır rahatsızlıklardan sonra cevap veremediği için.

Konuşamıyorum…Kafamı toparlayamıyorum…gibi sözler döküldü durdu ağzından.

Bazı günler birkaç kelime dışında hiç konuşmadı.

Onu anlatanların tamamını onun yanında dinledim. Onlar konuştukça kendini toparlayıp bazı konulara girdi, bazı hatıralarından bahsetti.

Onun anlatabildiklerini, ondan dinleyebildiklerimi de, kayıt altına almaya çalıştım.

Sende en çok iz bırakan şarkı yada türkü hangisi Hocam diye sordum. “Mihriban” dedi.

Neden bu kadar çok iz bıraktı deyince, sözleri çok güzel dedi.

Sigarasından derin bir nefes çekti ve şöyle bir daldı gitti Haşim Bayram.

Hatırladığın birkaç mısrası var mı dediğimde, “Sarı saçlarına deli gönlümü” diye başlıyor dedi.

Birde, “lambada alev üşüyor” denen bir kısmı var.

Abdurrahim Karakoç yazmış Mihriban’ı dedi.

Güftesini Abdurrahim Karakoç’un yazdığı, bestesini Musa Eroğlu’nun yaptığı Mihriban, şöyle başlıyordu;

“Sarı saçlarına deli gönlümü / Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban./ Ayrılıktan zor belleme ölümü / Görmeyince sezilmiyor Mihriban.”

“'Yâr' deyince, kalem elden düşüyor / Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor / Lâmbada titreyen alev üşüyor / Aşk, kağıda yazılmıyor Mihriban.”

img-5235.jpg

BENİ EN FAZLA ETKİLEYEN KİTAP, “DEMİRHANE MÜDÜRÜ” ADLI KİTAPTI

1951 yılında Kazımkarabekir’de doğdum. Babam Ahmet Bayram, annem Elmas Bayram. Babam hademeydi. Beni okutmak için hademe oldu.

Annem çok çalışkan bir insandı. Halı dokurdu. Üç erkek, iki kız, beş kardeşiz. Ben ailemin ikinci çocuğuyum. İlkokulu Kazımkarabekir’de okudum. Önceleri bizi eğitmenler okuttu. Daha sonra Şefika Arslan’da okudum. İlkokulu bu öğretmende bitirdim.

Daha sonra Akşehir Öğretmen Okulunu kazandım. Bu okulda okurken Yüksek Öğretmen Okuluna seçildim. Ankara’da Yüksek Öğretmen Okulunu bitirerek Kimya Öğretmeni oldum.

Babam okumazsan ot sökeceksin, odun getireceksin diyordu. Odun getirmekten çok sıkıntı çektim. Kararımı verdim okuyacaktım. Mecburen okudum.

Ortaokulda Şerafettin Hoca diye bir öğretmen vardı. Kuzu almış bana ot getirir misin dedi. Tamam hocam dedim, getireyim. Ben sana her gün bir çuval ot getireyim, sende bana okul kütüphanesinden üç tane kitap getir.

Hoca razı oldu. Ben bir çuval otu getirdiğimde, Şerafettin Hoca’da bana üç tane kitap veriyordu. Böylece okul kütüphanesinde ne kadar kitap varsa okudum.

Okuduğum kitaplar içerisinde beni en fazla etkileyen kitap “Demirhane Müdürü” adlı kitaptı. Sanayiyi, işçiliği, çalışmayı, fabrika kurmanın ne manaya geldiğini bu kitaptan öğrendim. Ve neler yapmak istediğimi bu kitabı okuduktan sonra kafaya koydum:

hasim-bayram-2.jpg

AĞABEYİM ÇALIŞMAYI HİÇ SEVEMEDİ

Babam odun getirmek için ağabeyimi eşekle odun kesmeye gönderirdi. Büyük olduğu için ona öncelik vermişti. Ağabeyim çalışmayı hiç sevemedi.

Bir gün baktık eşek ağabeyimden önce eve geldi.

Eşeğin bir tarafında odun, diğer tarafında onu dengelesin diye taş bağlanmıştı. Baktık ki, odununu da kendi kesmemiş arkadaşlarına kestirmiş.

Babam çok kızdı. Ulen dedi eğer seni bir daha oduna gönderirsem!...

Zaten onun istediği de oydu.

Oduna ben gitmeye başladım. Doğru dürüst odun yükler gelirdim. Bazen iki eşekle dahi gittiğim olurdu.

Annem çok çalışkan, çok cefakar bir kadındı.

Kombassan’ı kurduğumda sık sık misafirlerimi alır köye giderdim. Yerli-yabancı bir çok misafirle gittim.

Köyde onlara sıkma ikram ederdik. Bizim köyde mayalı, bazlama ve sıkma yaparlardı.

Sıkmanın içinde kıyma, patates, küflü peynir olurdu. İştahlı olan biri 3-4 sıkma yerdi. Ben bol soğanlı olanını daha çok severdim.

TÜRKİYE BİR KİMYACI KAZANDI

Kimya öğretmeni olmam tamamen bir tesadüf. Yüksek Öğretmende Kimya Öğretmenim Lütfiye Çakmakoğlu vardı. Anneannem hasta olduğu için Konya’ya gelmiştim.

Bir süre sonra okula geri döndüğümde beni sözlüye kaldırdı.

Ben yokken “ Esterler” konusunu işlemişlerdi. Bana hiç görmediğim bu konuyu sordu. Bir asit yazdım, bir baz ondan tuz elde ettim. Ben dedi bunu sormadım ki…

Üst üste iki ders Kimya vardı. teneffüste “Esterler” konusunu çalışacağımı biliyordu.

Ders başlayınca, beni yine tahtaya kaldırdı. “Esterleri” sordu.

Çalıştığım halde bilmiyorum dedim. otur “ 1” dedi.

Dönem bitinceye kadar üç yazılı vardı. Ortalamayı beş düşürmek için lazım gelen notu alıyordum. Kesinlikle bildiğim halde onluk kağıt yazmadım. Hocaya kızmıştım.

Okul bittikten sonra karşılaştık.

Halimi hatırımı sorduktan sonra, Haşim dedi, sana neden Kimya’dan “1” verdim biliyor musun?

Şimdi çok sevinçliyim. Türkiye bir Kimyacı kazandı.

Beni Kimya’ya yönlendirmek için böyle yapmış. Ben Kimya’dan “1” aldıktan sonra, Kimya’yı seçmiştim.

ÖĞRENCİLER ADIMI EJDERHA KOYDULAR

Öğretmen olduğumda ilk görev yerim Yozgat’tı. Çok karışık bir okuldu. Talebe çok farklıydı. Okul kaçkınları, belgelikler yaşı otuza yaklaşmış öğrencilerin olduğu bir sınıfa beni verdiler. İlk ders onlara sabrettim. Ancak elebaşlarını bir bir tespit ettim. ikinci ders yine aynı sınıfa dersim vardı. içeri girince, o elebaşılara sen, sen tahtaya kalk dedim. Hepsi tahtaya kalktılar, başladılar yılışmaya. İki eliyle dövdü demesinler diye, bir elim cebimde, bunları bir temiz dövdüm. O kadar çok dövdüm ki, gözleri korktu. Adıma “ Ejderha” dediler.

Yozgat’ın ileri gelenlerinden Cemil Çiçek ve Taha Akyol ile tanıştım. Herkes beni kendi grubuna almak istiyordu. Bizim yanımızda yer alırsan kimse sana bir şey yapamaz diyorlardı. Çile Kitapevinin sahibi Mehmet bana çok yardımcı oldu. Öğretmen arkadaşlar olarak kendi kendimizi yetiştirmek için aramızda sohbet toplantıları yapardık.

1973 yılıydı. İsmet İnönü vefat etti haberi geldi. Okul Müdürü herkesi topladı. Bugün dedi herkes dersinde İsmet İnönü’yü anlatacak, konuşacak dedi. Sol fikirli bir öğrencim, Hocam dedi sana bir komplo kurdular, dikkatli ol.

Dikkatli olmam lazımdı. Normal derse başladım. İstiklal Harbini anlatmaya devam ediyordum ki, sınıf kapısında ki, deliklerden dışarıda birilerinin beni dinlediğini anladım. Burası Türkiye dedim. burada ne ezan susar, ne bayrak iner. Dersi kestim. Kapıya yaklaştım. Bazı hainlerde kapı dinler diyerek açtım kapıyı.

Baktım Okul Müdürüyle bir müfettiş kapıda.

Okul Müdürünü belinden kavrayıp, üzerimden aşırıp karşı duvara vurdum. Müdürün gövdesi duvara vurdu, durdu.

Beni mahkemeye verdiler. Beraat ettim. Ondan sonra beni Doğu’da bir yere verdiler. Gitmedim.,.

Bizim Müdür çok değişik, çok namussuz bir adamdı. Bıçağın ucuna mavi renkli bir şey sürdüm. Üzerini balmumuyla kapladım. Bu bıçağın üzerine zehir sürdüm, kanına karıştığında senin neden öldüğünü anlayamazlar dedim.

Ondan sonra Müdür benimle uğraşmaktan vazgeçti.

Beni çocuklara fazla not veriyor diye şikayet ettiler. Aynı branştan öğretmenlerden bir heyet geldi. çocukları imtihan etiler biri yedi aldı diğerlerinin hepsi on!

İki sene durduğum Yozgat’tan Karaman’a tayinim çıktı. Karaman’da bir gün kaldım. Aynı gün Konya Gazi Lisesine tayinim yapıldı.

Daha sonra İmam Hatip Lisesine geldim. Bu okulda Müdür Bayram Başpınar beni sürdürdü. Doğanhisar’a gittim. Orada da, 5-6 ay görev yaptım.

Konya’da öğretmenken askere gittim. Denizciydim. Askerliğimi İskenderun’da yaptım.

Ben oradayken Muhammet isimli oğlum vefat etmiş. Hanım kafayı oynatır gibi olmuş.

Hafta sonlarında herkes evci izni için adres yeri göstermişti. Kimi Adana, kimi Antep yazmış, bende Konya diye yazdım. Alay Komutanı hepimizi topladı. Evci adreslerinize baktım. İçinizde bir kişi doğru yazmış dedi. o da Haşim Bayram.

Tam da oğlumun vefatına rastlamıştı. Cenazeye geldim. Daha sonralarında hafta sonlarında evci olarak Konya’ya gelmeye devam ettim.

img-5120.jpg

BAZI ŞEYLERDE KÂR DÜŞÜNÜLMEZ!..

Okuduğum kitaplar sayesinde, şehrin ilerlemesi için fabrika olmadan bu işin olmayacağını gördüm. Benim maddi gücüm yoktu. Ancak insanlarda para vardı. Ne yapmak istediğimi herkese anlatmaya başladım. Kombassan’ı yeni kurduğum günlerdi. Şirketteyim. Hocam bir misafirin var dediler. Adamın adı Abdullah’tı. Hocam dedi sen benim kızın Hocasıymışsın. Ben senin kuracağın şirkete ortak olmak istiyorum dedi. Kızı talebemdi. Baba demiş bu öğretmen iyi bir adam. Buna yardımcı olalım. Adam da evinin birini satmış, parasını aldı getirdi. Adama hisselerini verdim. Kombassan’ın ilk ortağı talebemin babası oldu.

Kombassan’ı kurduktan sonra Konya’nın ileri gelenlerini topladım. Veysel Candan, Sanayi Odası, Ticaret Odası, Belediye Başkanı Halil Ürün geldiler. Güçlerimizi birleştirelim, fabrika kuralım dedim. benimle dalga geçtiler.

Veysel Candan, ağzını yorma dedi. Sen yarın gel, seni Konya’nın zenginleriyle tanıştırayım.

Ertesi gün, Veysel Candan’ın yanına gittim. Beraber bir zenginin yanına vardık.

Ben yapacaklarımı anlattım. Hocam dedi bizim böyle şeylere karnımız tok. Aziziye Camii civarında bir başka zengine gittik. O biraz iyi karşıladı.

Ne kadar kârlı bir iş diye sordu. Ben de, bazı şeylerde kâr düşünülmez dedim. Bak dedi ben geçenlerde söz temsili yüz liraya bir tarla aldım. Elimde biraz durdu beş yüz liraya sattım.

Kaç kişiye iş verdin dedim.

Ulen dedi aç köpekleri ben mi doyuracağım!...

Tam o sırada içeriye tarlayı alan adam girdi. Birde baktım benim talebelerden biri. Hemen ortak alabilir miyim diye ona Kombassan’ı anlatmaya başladım.

Veysel Candan’ın beni getirdiği zengin, sen dedi benim pişmiş aşıma su mu katacaksın, defol git şurdan!..

Beni dışarıya kovdu.

Ben oradan şirkete geldim. İşte o Abdullah geldi. Yani şirkete ilk ortak olan adam.

İLERİDE KONYA’DAN BİRİ BURAYA GELECEK!

Tesisleri kurmaya başlamıştık. Ben Avrupa’ya gittim. Burada Konya’da anlatmayın dedim. Orada şehir şehir devlet devlet anlattım. Almanya’da, İsviçre’de, Hollanda’da Kombassan’ı ve neler yapacağımı anlattım. İnsanlar daha önce çok aldatılmışlardı. Sen varsan biz varız dediler.

İlk önce Matbaa, kağıt başladı. Dershanede kağıt yok. Konya’da kağıt yok. Matbaadan başladık.

Sonra arka arkaya geldi fabrikalar. Kimisini satın aldık, kimisini kurduk.

KONPEN’i kuracağız. Ladik’e gittik. Ne yapacağımızı anlattık. Orada bulunan Ladikliler dediler ki, Ladikli Ahmet Ağa, “ İleride Konya’dan biri gelecek, buraya fabrika kuracak, sakın ona karşı çıkmayın” diye söylemiş. Bunun üzerine Ladikliler, fabrikayı kuracağımız yeri Kombassan’a bedavaya verdiler.

Kaynak:Pusula Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
16 Yorum