İmam Hatipliler Hak Yolunun Yolcuları: 181 İsmail Sert

İmam Hatipliler Hak Yolunun Yolcuları: 181  İsmail Sert
İmam Hatipliler Hak Yolunun Yolcuları adlı yazı dizimizin bugünkü bölümünde Konya İmam Hatip Okulunun mezunlarından okulun 181 nolu öğrencisi İsmail Sert’in, İmam Hatip Okullarına bakışını ve o yıllara ait hatıralarının ikinci bölümünü paylaşıyoruz.

“İmam Hatipliler Hak Yolunun Yolcuları” adlı yazı dizimizin bugünkü bölümünde Konya İmam Hatip Okulunun ilk mezunlarından, okulun 181 nolu öğrencisi, öğrencilik hayatı bir çok arkadaşı gibi zorluklarla geçen, Konya’nın çeşitli camilerinde imamlık ve daha sonraki yıllarda Kuran Kursu öğretmenliği yapan, çok istediği halde öğretmen olamayan ancak çocuklarının ikisini öğretmen yapan, Kuran kursu öğretmenliği yaparak içindeki öğretmenlik ukdesini gideren İsmail Sert’in İmam Hatip Okullarına bakışını ve o yıllara ait hatıralarının ikinci bölümünü sizlerle paylaşıyoruz.

KIZILIRMAK

Nahide Hanım Coğrafya dersimize girerdi. Ön tarafta oturuyorum. Okulun en şık giyinen öğrencisi Bayram Başpınar’dı. Ondan sonra Mehmet Ali Uz ve Mehmet Ali Aldur gelirdi.

Nahide Hanım Bayram’ı severdi. Onu tahtaya kaldırdı. Kızılırmak hakkında sorular sordu. Nehrin çıkış yeri, akışı, debisi dedi. Bayram Abi anlatamadı. Otur dedi sıfır.

Sonra bir başka arkadaşı kaldırdı.

Oda bir şeyler söyledi herhalde ona da iki vermişti. Ben parmak kaldırdım. Beni kaldırdı. Bende başladım anlatmaya. Kızılırmak, Türkiye’nin en uzun nehridir. 1151 km.dir.

Erzurum yakınlarındaki Kızıldağdan çıkar. Orada çıktığı için rengini bu dağdan alır. Anadolu içlerine geldiğinde durgun bir haldedir. Karadeniz’e dökülürken orada Bafra ovasını meydana getirir, deyince otur On dedi…Kızılırmak’tan on aldım.

BENİ BİR SENE GEZDİRDİN!

1957-58 döneminde okulu bitirdim. Ancak son sene Fransızcadan ikmale kalmıştım. Hocamız Süleyman Biroğlu.

Bayram Başpınar İmam Hatip Okulunun müdürüyken, yanına gitmiştim. Baktım yanında Fransızca Hocamız;

Bayram beye; bu arkadaşı tanıyamadım, hatırlayamadım dedi.

Hocam 181 numara dedi hatırlayamadın mı?

Oysa, her birimizi numaramızla ezbere bilen bir hafızaya sahipti.

Hatırlayamadım dedi...

Hocam dedim, beni bir sene gezdirdin ondan hatırlamıyorsun…

KENDİSİ MUHTAC-I HİMMET

Adnan Koçbeker, Azade Osman Efendi’nin oğluydu. Bize Kimya dersine gelirdi. Ben Ömer Ali Güneş ile ön sırada oturuyordum. Bazı arkadaşlarımız tahtaya kaldırmıştı. Tahtaya kaldırdığı arkadaşlara o duymadan soruların cevabını söylemeye çalışıyordum. Beni bir şekilde görmüş.

Kalk bakalım dedi.

Kendisi muhtac-ı himmet, nerde kaldı gayriye himmet, diyerek bir soru sordu.

Bende cevabını söyledim.

Herhalde cevap vereceğimi beklemiyordu.

Otur dedi.

img-2342.jpg

KEDİDE DE BIYIK VAR!

Okul bittikten sonra tecilimi bozdurdum.,. Askere gittim. İstanbul Tuzla’da Levazım Okulunda okuduktan sonra. Kayseri’ye geldim. İhtilal de Kayseri’deydim. Cuma günüydü. Bir astsubay arkadaşla aynı yerde kalıyorduk. Radyoyu açtık . radyoda marşlar çalıyordu. Astsubay arkadaş, İhtilal olmuş dedi. Hemen giyindik bize çok yakın olan Garnizona geldik.

Herkes bayram yapıyordu.

Kıdemli bir Başçavuş, ne bayramı yapıyorsunuz dedi. Size subaylık hakkı veren, adam gibi adam olma hakkı veren bu adamlardı. Yarın hepinizi kışlalarınıza geri gönderecekler, ne biçim adamlarsınız dedi.

Bir üsteğmenimiz vardı. o gün oralarda yoktu. Alay Komutan Yardımcısı olan Yarbay Ekrem Tural’ı Yeşilhisar Kaymakamı yaptılar. Alay Komutanını emekli ettiler.

Alay Kumandanımız çok değerli, çok anlayışlı bir insandı.

Ben 194. Tabur’da Levazım subayıyım. Alay’dan İsmail Alaya gelsin diye telefon etmişler. Sekiz tane yedek subayız. Alayın levazım Subayı terhis olmuş, onun yerine birini arıyorlarmış. Tevfik Başçavuş diye alayda bulunan bir görevli Hoca var diye benim ismimi vermiş. Benimde bıyıklarım var.

Alay Komutanı çağırınca yanına çıktım. Asteğmenim dedi, bıyıklarını keseceksin. Bende kesmem dedim.

Gazino subaylığı, kantin subaylığı görevi de bendeydi. Gazinoda otururken Levazım Şube Müdürü Binbaşı İsmail Altan geldi. Hemen ayağa kalktım.

Otur dedi. Bir masaya oturduk. Binbaşı bana döndü;

-İsmail dedi, şu bıyıklarda ne keramet varda kesmiyorsun.

-Zevk meselesi Binbaşım.

-Kes şu bıyıkları…

-Bıyık bırakmayı seviyorum komutanım.

-Kedide de bıyık var. Bak Alay Kumandanı Naci Bey, bir asteğmene bile sözümüzü geçiremiyoruz dedi. Senden ağabeyin olarak istirham ediyorum kes şu bıyıklarını.

-Keseyim komutanım. Ancak bir tane bıyıklı subay görürsem, bilin ki ikinci bıyıklı subay ben olacağım.

Ben bıyığımı kestim. Ertesi gün 27 Mayıs 1960 Cuma günüydü. O gün ihtilal oldu.

CEMAL TURAL PAŞA GELDİ

Askerdeyken kendime verdiğim söz şuydu; Askerliğim biter bitmez İmam olacağım demiştim.

31 Aralık 1960 tarihinde terhis oldum. Daha önceden İmamlığa müracaatım vardı. 1 Ocak 1961 günü de Aslanlıkışla Camiinde İmam olarak göreve başladım.

Bu görev İmam olarak ilk resmi görevimdi.

Son sınıfta Fransızca dersinden bir sene gezdiğim 1958 yılının Ağustosunda, Konya Şeker Fabrikası Muhasebe bölümüne eleman alınacaktı.

İmtihana girdim kazandım.

İşlerin en yoğun olduğu Seydişehir-Ilgın kantarında memur olarak çalıştım.

Kampanya dönemi bittiğinde sizin de işiniz bitecek deniyordu.

Konya Ağır Bakım Fabrikasına imtihana girdim. Eniştem orada çalışıyordu. İmtihanı kazandım altı ay kadar orada çalıştım, askere de Ağır Bakımdan gittim.

Askere gitmeden önce, mahalle mescidinde namaz kıldıran kimse olmadığı için cemaate bir müddet namaz kıldırmıştım.

15 Haziran 1964 yılında 2.Ordu Komutanı Orgeneral Cemal Tural Arslanlıkışlaya geldi. Bende namazı kıldırmış, dışarıya çıkmıştım.

Bir astsubay arkadaşla ayakta bir mevzu konuşuyordum.

Paşa geldi. Eliyle işaret ederek Astsubayı istedi. Ona bir şeyler söyledi. Astsubay kaçar gibi gitti. Sonra beni çağırdı ve sordu;

- Sen nesin burada?

-İmamım…Diyanetin görevlendirdiği imam.

Cami askeriyenin içindeydi amma askeriye ile bağlantısı olmayan ayrı bir yolu vardı. Ertesi gün camiye gittim. Bir Binbaşı, artık camiye gelmemizin yasak olduğunu, müezzin arkadaşa da durumun bildirildiğini söyledi.

O günlerin Konya müftüsü Derbent’li Hasan Tahsin Emiroğlu’ydu. Durumu ona anlattım. Biz seni çağıracağız dedi.

Fıtık rahatsızlığım vardı. İleride işime mani olmasın diye, boş zamanım varken gittim ameliyat oldum.

İki ay sonra, beni Küçükkumköprü yolu üzerinde sol tarafta bir camiye verdiler. Bir sene kadar gittim geldim.

Hasan Tahsin Emiroğlu Müftülükten ayrıldı. Yerine vekaleten Hakkı Özçimi bakıyordu.

Hakkı Hocam beni çağırdı, seni dedi Sedirler Sütçü mahallesinde Laleli Camiine veriyorum. Olur dedim.

15 Ağustos 1964 tarihinde Laleli Camiine geldim. O zamana kadar o tarafa hiç gitmemiştim.

Bisiklete bindim. Camiye geldim. Cami vardı amma dışı sıvanmamış bir yapı.

Su yok. çeşme yok, Tuvalet yok, hiçbir şey yok.

Yan tarafına iki oda bir salon cami evi yapmışlar.

Üstü kara örtü. Sıvasız bir lojman.

Orada 4-5 yıl oturdum. Bir arsa aldım, bir ev yaptım. Şimdi Keçeciler caddesi üzerinde bir evim var.

20 Temmuz 1974’te eve başladım. Evi de kendi yapıyor dediler. İki katlı evi neredeyse hiç kimseden yardım almadan, yaptım, çıktım.

img-2382.jpg

ANAM BABAM ÖĞRETMEN OLMAMA RIZA GÖSTERMEDİLER

1965 yılında Öğretmen Okulu fark derslerini vermek için müracaat ettim. Bütün derslerden geçtim. Eğitim Psikolojisinden geçemedim. O ara Öğretmen Okulunda bir yangın çıktı. Öğretmenliği çok seviyordum.

Anam ve babam öğretmen olmam rıza göstermediler. Öğretmen olup köy köy gezeceğine, İmamlığa devam et dediler. Ben de evraklarımı geri aldım.

İki oğlum, dört kızım altı çocuğum var. Üçü Üniversite tahsili yaptı. Biri Lise mezunu , ikisi ilkokul mezunu. Oğlumun biriyle, kızımın biri Öğretmen oldular. Diğer oğlum Polis.

Bende öğretmenliğe olan özlemimi Kuran Kursu öğretmenliği yaparak yaşadım.

İrşadiye Kuran kursunda 1974 yılında çocuk okutmaya başladım. 1978’de kendi Camimizin dibinde bir Kuran Kursu yaptırdık. Taban sıvasını yaptırdığımız günlerde 12 Eylül İhtilali oldu.

İhtilal sonrasında binayı diktik bitirdik. 1981 yılında bina tamamen bitti. 1984 yılında çocukları almaya başladık.

1985 yılında 26 yıl, 11 ay hizmetten sonra 3. derecenin 4. kademesinden emekli oldum.

25 YAŞ SINIRINA TAKILANLARDANIM

1962’de Konya’da Yüksek İslam Enstitüsü açılmıştı. İlk açıldığı yer yaş sınırı olmaksızın herkesi imtihana tabi tuttular.

Ben o ilk imtihanı kazanamadım. İkinci yıl 25 yaş sınırı geldi. Ben o sınırı geçmiştim.

1985 yılından sonra 1997-98’e kadar İrşadiye Kuran Kursunda çocuk okutmaya devam ettim.

Yediler Selmani Kuran Kursunu arkadaşlarla birlikte kurduk. Selmani Kuran Kursunda da öğretmenlik yaptım.

Araplar Dörtyol’da 3-4 sene, Fatih Kuran Kursunda bir sene, görev yaptım.

Hayatımın 1974-1998 ‘e kadar olan bölümü Kuran Kurslarında öğretmenlik yapmakla geçti. Öğretmenliğe olan hevesimi ve özlemimi Kuran Kurslarında aldım.

ÇATAL’IN İSMAİL AĞA

Konya halkının bize karşı ayrı bir sevgisi vardı. Bize çok yardımcı oldular. 1954-55 yaz döneminde eski İmam Hatip Okulu talebelerinden Çatal’ın İsmail Ağa’da Arapça okudum.

İsmail Ağa meslek olarak Koluşaklığı yapardı. Oturaklı bir bilgiye sahipti. Disiplinliydi.

Siz dedi inşallah İmam Hatip Okulu vasıtasıyla çift taraflı yetişeceksiniz. Hem dini kültürle, hem de diğer kültür derslerinin sizlere kazandıracağı kültürle.

İsmail Ağa birkaç zaman bana yardımcı oldu.

Sivaslı Topal Rıza derler bir Hoca vardı. İrfaniye Kuran Kursunda Hocaydı. Aslanlıkışla Camiinde imamlık yaparken onu ziyarete giderdim. Bana kıraat dersi vermeye çalıştı.

Halil İbrahim Sayar’ın babası Sıtkı Sayar İmam Hatip binası yapılıncaya kadar neredeyse başından hiç ayrılmadı.

Bizim nesil bazılarını çok yanılttı.

Köylere gidecekler sürünecekler, dilenci olacaklar, cer’ci olacaklar diyenler vardı.

Hiçbir arkadaşımız cer toplamaya gitmedi.

O SENE KÖYDEN HİÇBİR ŞEY GELMEDİ

Beşinci sınıfa geçmiştim. Bir arkadaşla birlikte kalacaktık. Ağabeyi İstanbul’da trikotaj işiyle meşguldü. Bir süre sonra, arkadaş, ağabeyinin yanına İstanbul’a gitti.

Tek başıma kalmıştım. Ekim ayı geçti. Kasım ayı soğuk. Aralık ayı soğuk. Ocak ayındaki sömestr tatiline kadar, tek başıma evde kaldım.

Evde odun yok. Pencereler buz tuttu. Odun alacak para da yok. Köyden odun gönderende olmadı. Gaz lambasının gazını, sobanın külüne döküp elimi ısıtıyor, yorgana iyice sarınıp uyumaya çalışıyordum.

O sene köyden hiç bir şey gelmedi. Arada para geliyordu. Onunla da kıt kanat bir şeyler alıyor, karnımı doyurmaya çalışıyordum. Bereket bulgur vardı.

Ocak ayı yani sömestr tatilini beklemek hiç bu kadar uzun olmamıştı.

KİTAPLARIMIZI SAHAFLARDAN TEMİN EDERDİK

Kitaplar çok pahalıydı. Okuyacağımız kitapları sahaflardan temin ederdik. Mesela Büyük İslam İlmihali 20 liraydı.

Mevlana ile Aziziye Cami arasında sahaflar bulunurdu. Aradığımız kitapları onlardan temin ederdik.

Köyümüzün Cami Hatibi Hacı Osman Efendi’den Emsile ve Kelam kitabı almıştım. Kalender öğrencilere okul yardımseverlerden elde ettiği imkanlar (Erol Sunat)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.