Konya Barosu Başkanı Fevzi Kayacan, yargı paketini yerden yere vurdu

Konya Barosu Başkanı Fevzi Kayacan, yargı paketini yerden yere vurdu
Konya Barosu seçimlerinde HUDER Üyesi ve AK Partili avukatların oylarıyla tekrar Baro Başkanı seçilen Fevzi Kayacan'ın bir siteye verdiği röportajda çok ilginç ifadeler bulunuyor İşte o röportaj...

"Temel Hak ve Özgürlükler Bakımından Bizi Uluslararası Arenada Geriye Düşürecek Tehlikeli Bir Düzenleme"
Yeni Yargı Paketi adıyla Meclis'e sunulan teklifte Adli Yıl Açılış töreninin kaldırılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Yeni yargı paketiyle Meclis’e sunulan teklifte Adli Yıl Açılış töreninin kaldırılması açık söyleyeyim ki, bir korkunun ifadesidir. Korku; eleştirilmektir. Oysa nüvesi çoğulculuk olan demokratik sistemlerde eleştirilere hatta sert eleştirilere açık olmak gerekir. Hakaret ve iftira olmadığı sürece eleştirilmekten de korkulmaması gerektiğini düşünüyorum.

Geçmiş yıllarda da, üstelik askeri vesayetin güçlü olduğu dönemlerde Yargıtay başkanlarının Adli Yıl Açılış Törenlerindeki konuşmaları manifesto olarak nitelendirilirdi. İktidarlar açısından can sıkıcı da olsa, bu törenlerin kaldırılmasının gündeme geldiğini hatırlamıyorum. Örneğin; Sami SELÇUK’un Yargıtay başkanı iken yaptığı konuşma, halen dillerdedir. O dönemde bu konuşmayı alkışlayanların, bu dönemde Adli Yıl Açılış törenlerini kaldırmayı düşünmeleri üzücüdür. Örneğin; Ahmet Necdet SEZER’in yine Yargıtay Başkanı sıfatıyla yaptığı konuşma insan hakları ekseninde bakıldığında her türlü övgüye değer bir konuşmaydı. Zaman zaman haddi aşan konuşmalar da yapılabilir, yapılmıştır da. Demokrasi kaideleri tatbik edildiği sürece, bu nevi konuşmalar da kamuoyunda gereken karşılığını bulacaktır. Veya bu nevi konuşmaları da muhatapları gerektiği şekilde karşılığını verecektir. Ancak yasak getirmek, onlarca yıldır devam eden bu nevi törenleri kaldırmayı düşünmek üzülerek de olsa belirteyim ki, çaresizliğin ve konuşulmaktan korkmanın yansımasıdır.

Adli Yıl Açılışlarında yargının yeni bir başlangıç yapması, sorunlarını gündeme getirmesi, temel hak ve özgürlükler alanında yargının kürsü dışında devlet yetkililerinin en üst düzeyde katıldığı bir ortamda düşüncelerini aktarması son derece yerinde bir uygulamadır. Yapılan konuşmalardan rahatsız olmamak, bu nevi toplantıları vesile bilip, notlar alarak, gereken düzeltmelerin veya düzenlemelerin yapılmasına vesile olduğunu düşünmek gerekir.

Yine aynı teklifte avukatın dosyaya erişim hakkının kısıtlanması hakkındaki değerlendirmeniz nedir? Bu kısıtlamanın 2014 Mart ayında kaldırılmış olmasına rağmen, yeniden getirilmesi ile kişiye özgü bir düzenleme olduğunu düşünüyor musunuz?

- Tamamen adil yargılanma ilkesine, yargı diyalektiğine aykırı bir uygulama olur. Siz dosyaya erişmeden savunma hakkını nasıl kullanacaksınız? Avukat, yargılama faaliyetinde sadece şekilsel olarak değil, aynı zamanda özünde de yer alacak şekilde bulunması gerekir. Aksi uygulamalar hukukun üstünlüğü ilkesiyle kesinlikle bağdaşmaz. 

Kişiye özgü bir düzenleme olup olmadığı konusuna gelince; bu konuda elimde somut bir veri olmadığı sürece yorum yapmam hukuki olmaz.

Başbakan'ın Bingöl'de hakim tarafından arama kararı verilmemesini gerekçe göstererek somut suç şüphesi yerine makul şüphe düzenlemesi yapılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Olaya endeksli reaksiyoner düzenlemeler yapmak, hak ve özgürlükleri nasıl etkiler?

- Hangi saikle somut suç şüphesinden, makul suç şüphesine geçildiğini bilemiyorum. Veya bu saikin doğru olup olmadığı konusunda da açıkçası bir yorum yapmak istemiyorum. Ancak şu kadarını söyleyeyim ki; hukuk devleti ilkesini benimsemiş, içselleştirmiş ve bunu gelenek haline getirmiş olan devletlerde, kişi hak ve özgürlükleri son derece önem taşır. Bu hak ve özgürlüklerin keyfi müdahalelerle sınırlandırılmaması veya kaldırılmaması gerekir. Somut suç şüphesi objektif bir değerlendirmeyi gerektirir. Mesela 100 kişiye sorsak en az 90 kişinin aynı düşünebileceği bir sonuçtur somut suç şüphesi.

Oysa makul suç şüphesi kişiden kişiye değişebilir, daha değişkendir, daha sübjektiftir. Mesela 100 kişiye sorsak belki 40 kişi aynı belki 40 kişi farklı belki 20 kişi de kararsızdır. Hukuk devleti için hangisinin tercih edilmesi gerektiğini sizlerin takdirine sunuyorum. Bu uygulama temel hak ve özgürlükleri kısıtlayacak, yok edecek ve kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanırken korku yaşamalarına neden olacaktır. Temel hak ve özgürlükler açısından bizi uluslararası arenada geriye düşürecek son derece tehlikeli bir düzenleme.

İktidar partisi telefon dinlemelerinden sürekli şikayet edip, dinleme iznini Ağır Ceza Mahkemeleri'nin kararına bağlamışken, bu düzenleme ile telefon dinleme işlemini kolaylaştıracak bir değişiklik yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Telefon dinlemeleri maalesef ülkemiz açısından bir türlü kurala bağlamadığımız bir olgu. Herkes telefonunun dinlendiğini düşünüyor. Açık söylemek gerekirse yersiz de değil. Bu konuda kişi hak ve özgürlüklerini ihlâl etmeyecek, somut ve yargı güvencesini sağlayacak demokratik bir düzenleme yapılması gerekir.

Özel Yetkili Yargılama Usulünü kaldırmış ve bu usulle yapılan yargılamaların insanları mağdur ettiği meydanlarda defalarca söylenmişken, Sulh Ceza Hakimliklerinin benzer bir şekilde tüm Türkiye'de arama, el koyma ve gözaltı kararı verebilecek olmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Sulh ceza mahkemelerinin yapısı, işleyişi maalesef yine temel hak ve özgürlükler açısından olumlu karşılanması mümkün değildir. Kamuoyuna yansıyan kimi davalarda da görüldüğü üzere, bu mahkemeler adil bir yargılama yapma konusunda donanımlı olmadıkları gibi, işleyiş ve yapı da son derece kötüdür. Bu mahkemelerin tüm Türkiye’yi kapsayacak şekilde arama, el koyma veya gözaltı kararı verebilecek olması elbette hukuki değildir.

Şunu unutmamak gerekir ülkemiz Avrupa Konseyi ülkesidir. Avrupa değerlerini kabul etmiştir. Hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hak ve özgürlükleri Avrupa değerleri olduğuna göre, bu değerlerle çelişen düzenlemeler bizi tartışılır kılacaktır. Tartışılır olmanın ötesinde, bize antidemokratik, totaliter bir devlet görüntüsü verecektir. Kimsenin bizi bu görüntüyle çağrıştırmaya hakkı yoktur.

Hakim ve Savcılar için sicil affının kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar olmak yerine, 01.09.2013 tarihine kadar olanları kapsamaması kişiye özel düzenleme anlamına gelmez mi?

- Tabi sicil affının, hâkim ve savcılara maaş zamlarının HSYK seçimleri öncesinde gündeme gelmesi, maalesef iyi olmamıştır. Hâkim ve savcıların en iyi koşullarda ve kimseye muhtaç olmaksızın son derece rahat bir şekilde yaşamaları yargılama faaliyetinin sıhhati açısından gereklidir. Ancak zamanlama doğru olmamıştır. Öte yandan hâkimler, sıradan kamu görevlisi değillerdir. Bu meslek gurubu için sicil affı hassas bir konudur. İyi düşünülmesi gerekir. 

Bir suç vasıtasıyla elde edilmemiş mal varlığına "Devlete Karşı Suç" isnadıyla el konulabilecek olması, muhalifleri sindirme düzenlemesi olarak görülmez mi?Türkiye'de yatırımları olan veya yatırım yapmayı düşünen yabancı sermaye bu düzenleme hakkında ne düşünür?

- Sorunuza politikacıların ve ekonomistlerin cevap vermesi sanırım daha doğru olur. Bir hukukçu olarak şu kadarını söylemem gerekir ki; kamu otoriteleri tarafından kişilere yönelik ithamların, delillerin somut ve inandırıcı olması gerekir. İddia üzerine kişilerin adil yargılanma hakları vardır ve bu hakları anayasal güvence altındadır.

Şeyh Edebali’nin ifadesiyle “insanı yaşat ki devlet yaşasın”. Biz ise, insanımızı devleti yaşatma adına susturuyor, köşeye sıkıştırıyor ve hatta yok ediyoruz. Gelişmiş ülkelere baktığınızda devleti güçlü kılan yapının, güçlü insan yapısı olduğunu görürsünüz. Yani temel hak ve özgürlükler konusunda kendisini güvende hisseden, düşünen, üreten, bilimle uğraşan insanları görürsünüz. Bu ülkelerde devlet işleri zorlaştıran değil, kolaylaştıran bir aygıttır. 

(Baroturk)

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.