Konya sevdası bir tutkudur

Konya sevdası bir tutkudur
Konya basın camiası, yazı hayatı ve folklör dünyasının önemli isimlerinden, şehrin yaşayan hafızalarından Seyit Küçükbezirci, Pusula TV’de deneyimli gazeteci Uğur Özteke’nin sunduğu UĞURLU GÜNDEM adlı programa konuk oldu

Konya’nın tarihsel süreçteki önemine dikkat çeken Küçükbezirci, “Burası Rab tarafından hicrete izin verilen Belde-i Muhayyeredir. Türkün ölüm kalım savaşlarının hepsi de bu topraklarda cereyan etmiştir” derken, Konya’yı sevmenin, bir tutku olduğunu ifade etti

Konya basın camiası, yazı hayatı ve folklör dünyasının önemli isimlerinden, şehrin yaşayan hafızalarından Seyit Küçükbezirci, Pusula TV’de deneyimli gazeteci Uğur Özteke’nin sunduğu UĞURLU GÜNDEM adlı programda şehrin dünü ve bugünü adına çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Konya sevdasına dikkat çekerek açıklamalarına başlayan Küçükbezirci, “Konya benim sevgilim. Konya sevdası bir tutku meselesidir. Çiçeğe niye açıyorsun, kuşa niye uçuyorsun denmeyeceği gibi bir yazara da niye yazıyorsun ya da bir şehri niye seviyorsun denmez. Pek çok yerde, kaynaklarda Konya’nın hakkında ipuçları verilmiş. Konya’ya kutsal şehir demişler, Konya’ya aziz şehir demişler, Konya’ya aşkın başkenti demişler, Konya’ya muhayyer belde demişler. İncil’de bile birçok yerde Konya adı geçer. Barnabas, İncil’in önemli bir bölümünün kayıtlarını bu topraklarda yapmıştır. Rabbimiz hicret için Sevgili Peygamberimize üç beldeye gitme izni vermiştir. Medine, Bahreyn ve Kın Nesreyn… Konya hicret edilen belde olmamış ama hicrete izin verilen belde olmuştur. Bütün mutasavvıflar gelip burada yaşamış hatta burada gömülmek istemişlerdir” dedi.

TÜRK’ÜN ÖLÜM KALIM SAVAŞLARININ HEPSİ KONYA

Konya’nın Türkler için Anadolu’daki ilk yurtlardan birisi olduğunu da ifade eden Küçükbezirci, “Orta Asya’da Büyük Selçuklu Devleti zayıflayınca Türk boyları Anadolu’ya kaçmışlar ve 1071’de Anadolu’nun kapıları Türklere açılmış; ancak Oğuzların Konya’ya gelişi daha eskidir. Kayı boyu ve diğer bazı boylar 100 yıl kadar önce gelmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Osmanlı orduları hiçbir zaman 1 milyonluk ordularla karşılaşmamış. 100-200 binlik ordularla savaşılmış. Bu bir değer düşürme değildir. Sultan 1. Kılıçaslan Sultan Mesut ve II. Kılıçaslan 600 bin ile 1 milyon nüfuslu Haçlı ordularını bu topraklarda, bu iklimde dağıtmıştır. Yine Anadolu’yu vatan yapan ve Bizans’a karşı yapılan Miryokefalon Savaşı; Konya’da yapılmıştır. Bu zaferin 840. yılı 840 hatimle anıldı.

Türk’ün ölüm kalım savaşlarının hepsi Konya toprağında cereyan etmiştir. Devletin kuruluşu, Anadolu’ya yerleşme yine Konya merkezlidir, başkent burasıdır. Kurtuluş Savaşı’nda da kim ne derse desin Kurtuluş Savaşçıları sırtını yine Konya’ya dayamıştır. Batı Cephesi Karargahı Akşehir’dedir. Kurtuluş Savaşının Lojistik Merkezi Konya’dır” diye konuştu.

BELDE-İ MUHAYYERE’DE

SUÇUN CEZASI DA AĞIR OLUR

Tarihsel süreçte Konya’nın önemini hep koruduğunu ifade eden Küçükbezirci şöyle konuştu: “Bu saydıklarımızı zincir zincir birbirine eklersek Konya hep önemli bir merkez olmuştur. Hristiyanlıktan alırsak (İkonium) 2 bin yıllık bir kutsal belde, İslam’dan Hicret’ten alırsak bin yıldan fazla bir zaman dilimi burası kutsal bir şehirdir. Konya’da yaşayan birçok peygamber var. Mevlana’ya 200 metre kadar bir yerde İlyas Peygamber yatmaktadır. Gidip kabrini ziyaret edebilir, dua edebilirsiniz. Yine diğer peygamberler de kaynaklarda mevcuttur.

Ben her zaman şunu söylerim; Yalan söyleyeceksen Konya dışında söyle, namussuzluk yaparsan Konya dışında yap. Burası Rab tarafından hicrete izin verilen Belde-i Muhayyeredir. Burada suçun müeyyidesi de ağır olur.”

DİNİKÜM PARA, İMANÜKÜM PARA

Geçmişin tüm güzelliklerine rağmen son yıllarda Konya’nın özünde bulunan değerlerinden de bir bir koptuğuna dikkat çeken Küçükbezçirci, “Bütün Türkiye için geçerli, Konya için de kesin olarak geçerli bir şey var ki son 30-40 yılda hele hele bir tarih veriyorum, 1980’den bu yana, yani 37 yıldan önceki zamanlarda kısmen toplum olarak bizdik. O zamandan bu yana kademe kademe ben olduk. Diniküm para, imanüküm para demişler. Bir Konya atasözünde ‘Abdalın yolculuğu köy görününceye kadardır’ denir. Ben köyü gördüm, kimse bana yardım etmese de ben yine giderim o köye. Yani çekinmeden söylüyorum ki bizi bu hale getiren bizdik, ben merkezli olduk. Herkes ben olunca dostluk kalmadı, yardımlaşma kalmadı, insanlık kalmadı. Kısaca artık herkes ben diyor ve kendisine ‘ben’ diye yardım edilmesini istiyor. Herkes ben olunca da kimse kimseye bir şey vermiyor” dedi.

MIŞ GİBİLİK MASKESİ VAR

Maskeli kimlikten duyduğu rahatsızlığı da dile getiren deneyimli fikir adamı, yazar Seyit Küçükbezirci, “Konya’daki ben merkezlilikten ürküyorum. Benim ikinci korkum da maskeliliktir. Mış gibilik maskesi var. Dürüstmüş gibi, namusluymuş gibi, dindarmış gibi, ümmetçiymiş gibi, solcuymuş gibi, komünistmiş gibi hareket ediliyor. Mış gibi yapmayan da elbette var ama bunlar istisna ve toplumca soyutlanmıştır. Konya toplumcu bir şehirdir. Daha doğrusu eski Konya toplumcuydu. Konyalı insanlar bir yerden bir yere giderken yoldaki taşı alır, ümmetin ayağına takılmasın diye alır kenara koyardı. Kur’an kağıda yazıldığı için kağıt kutsaldı. Üstünde ne yazarsa yazsın o kağıt yerden alınır, kaldırılırdı. Can çekmesini herkes bilirdi. Turfanda zamanında meyveler, sebzeler kimseye göstermeden eve götürülürdü. Tesadüfen biri varsa canı çeker diye bir avuç verilirdi. Ekmek yapılırsa bir tandır fazla çekilir sağdan soldan evlere dağıtılırdı. Değerlerimizi kaybettik. Konya’da ve Türkiye’de asker arkadaşlığı, baba dostluğu, ahret kardeşliği, kan kardeşliği, hemşehricilik vardı. Bunlar artık yok ve sadece ben var. El birliğiyle “biz”i kaybedip “ben” olduk. Cezamızı da çekeceğiz” dedi.

RENGİ YOK, TADI YOK, KOKUSU

YOK, HAFIZA DA SİLİNMİŞ

“Kadim şehirlerin rengi vardı, kokusu vardı, tadı vardı, hafızası vardı” diyen Küçükbezirci, “Konya’yı yerleşke yapıp çıktılar. Rengi yok, tadı yok, kokusu yok, hafıza da silinmiş. Ecdadımız kalkıp gelse bunları Sakyatan’a kadar kovalar. Elbette zamana uymalı, yeni şeyler yapmalıyız; ancak ruhu korumalıyız. Kadim şehirlerde insanın gözü bağlı olsa bile orada olduğunu bilir. Alaeddin Tepesi’nde medfun bulunan Selçuklu Sultanları herkes tarafından bilinmesi gerekir. Avrupa’dan Amerika’dan ya da Avusturya’dan insanlar gelse ve size banileriniz (kurucularınız) ile ilgili sorular sorsa ve siz cevap veremezseniz, gözlerinde çok kötü duruma düşersiniz. 1. Haçlı seferini karşılayan 1. Kılıçaslan Alaeddin’de değil ama 2. haçlı seferini karşılayan Sultan Mesut, Alaeddin Tepesi’nde yatıyor, 3. haçlı seferini karşılayan onun oğlu II. Kılıçarslan da aynı yerde yatıyor. Selçuklu medeniyetinin en parlak döneminde yaşayan Alaeddin Keykubat da orada yatıyor. Alaeddin’den tam 9 sultan yatmakta Osmanlı’yı Cumhuriyet’i borçlu olduğumuz bu insanları herkes bilmeli. Çocuklarımıza bunu bir bir öğretmeliyiz. Kuru kuruya ‘ecdadımız’ nutuklarını maskeli bir nutuk olarak kabul eder samimimi bulmam. Ecdadımız bizim için her şeyi yapmış biz de onlar için gerekeni yapmalıyız” diye konuştu. (İlyas Ege)

Kaynak:Pusula Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.