"LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDUN RESULULLAH"- Kelime-i Tevhid nedir? Okunuşu ve anlamı nedir?

"LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDUN RESULULLAH"- Kelime-i Tevhid nedir? Okunuşu ve anlamı nedir?
 Editör
Kelime-i Tevhid nedir? Okunuşu ve anlamı nedir? İman esaslarının özünü ifade eden cümle için kullanılan bir tabir.

“Zât-ı ilâhiyyeyi zihinde canlandırılabilecek her şeyden berî kılmak” anlamındaki tevhîd ile burada “cümle” mânasına gelen kelimeden oluşan kelime-i tevhid (kelimetü’t-tevhîd) tabiri Allah’tan başka tanrının bulunmadığını ifade eden cümlenin adıdır.

Tevhid inancı hak dinin temelini teşkil eder. İslâm dinine girmek isteyen kimsenin yapması gereken ilk şey kelime-i tevhidi içtenlikle benimsemesidir. Kelime-i tevhid hayatın birçok safhasında insana telkin edilir. Yeni doğan çocuğa isim konulurken kulağına kelime-i tevhid fısıldanır, son demlerinde olan kimseye de kelime-i tevhidi söylemesi telkin edilir.

Kelime-i tevhidin aslı “LÂ İLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RESÛLULLAH” cümlelerinden ibaret olup “ALLAH’TAN BAŞKA TANRI YOKTUR, MUHAMMED ALLAH’IN ELÇİSİDİR” şeklinde Türkçe’ye çevrilir.

Kelime-i tevhid, inanç esaslarının ve dolayısıyla dinin özünü oluşturan iki temel üzerine kurulmuştur. Bunların ilki Allah’ın yüceliğini ve birliğini, ikincisi de O’nun insanlarla münasebetini sağlayan nübüvveti vurgulamaktadır. Kelime-i tevhid gramer açısından incelendiğinde önce “lâ” olumsuzluk edatı ile hiçbir tanrının bulunmadığı, sonra da sadece bir ve gerçek tanrı olan Allah’ın varlığının ispat edildiği görülür. Bu ise tevhid ilkesinde öncelikle şirke sebebiyet verecek inançların geçersiz hale getirilmesi, ardından ispatın gerçekleştirilmesinin gerektiğini gösterir. Gazzâlî, Allah’tan başka ilâhın bulunmadığına inanmanın imanın kemali için yeterli olamayacağını kaydettikten sonra Hz. Peygamber’in risâletinin önemine değinir ve nübüvveti tasdik etmekle imanın tamamlanacağını belirtir (İḥyâʾ, I, 120). Bu da Allah’ın varlığına ve birliğine Resûl-i Ekrem’in açıkladığı şekilde inanılması gerektiğini gösterir. “De ki, Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” (Âl-i İmrân 3/31) meâlindeki âyet bu gerçeği kanıtlamaktadır.

Kelime-i tevhidle aynı niteliği taşıyan kelime-i şehâdet, İslâmiyet’in Allah’ın birliği ve Hz. Muhammed’in nübüvvetinden ibaret bulunan iki temel ilkesini içerdiğinden bazı kaynaklarda “kelimeteyi’t-tevhîd” ve “kelimeteyi’ş-şehâde” biçiminde tesniye sîgasıyla anılmıştır (meselâ bk. a.g.e., I, 117). Bu iki ilke bir arada Kur’an’da bulunmamakla birlikte birinci ilke otuz yedi âyette yer almaktadır. Bunların üçü “lâ ilâhe illallah”, otuzu “lâ ilâhe illâ hû”, üçü “lâ ilâhe illâ ene”, biri de “lâ ilâhe illâ ente” şeklindedir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “İlâh” md.). İkinci tabir ise bir âyette kelime-i tevhiddeki biçimiyle (el-Feth 48/29), iki âyette de unsurlarını Muhammed ile resul kelimelerinin oluşturduğu farklı cümlelerle tekrarlanmıştır (Âl-i İmrân 3/144; el-Ahzâb 33/40). Bir âyette de kendisinden sonra bir peygamberin geleceğini müjdeleyen Hz. Îsâ’nın ifadesinde Resûl-i Ekrem’in Ahmed ismine resul vasfı nisbet edilmiştir (es-Saf 61/6).

Kur’an’da ilim sahiplerinin Allah’tan başka ilâh olmadığına şahitlik yaptığı belirtilir (Âl-i İmrân 3/18). Hz. Peygamber bir hadisinde imanı, daha sonra “âmentü” şeklinde ifade edilen altı esas çerçevesinde tanımladıktan başka İslâm’ın ilk ilkesini de kelime-i şehâdete esas teşkil edecek bir cümle ile anlatmıştır (Müslim, “Îmân”, 2; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 16). Resûlullah’ın iman için “inanmak”, İslâm için “şehâdet etmek” kavramlarını kullanmasından imanın, dolayısıyla kelime-i tevhidin zihnî ve kalbî bir amel, kelime-i şehâdetin ise dil ve ikrar yoluyla icra edilen bir fiil olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür. Kelime-i tevhid ve kelime-i şehâdete ilişkin hadisler, ilgili kaynakların başta iman ve tevhid babları olmak üzere değişik bölümlerinde yer almıştır (Wensinck, el-Muʿcem, “İlâh” md.).

Bazı şarkiyatçılar, kelime-i tevhid ile kelime-i şehâdetin yahudi veya hıristiyan menşeli olduğunu ileri sürmüşlerdir. Buna göre lâ ilâhe illallah ifadesi II. Samuel’de (22/32) mevcut olup İslâm’a Yahudilik’ten geçmiştir (Rosenthal, s. 18). Aslında bu tür iddialar müsteşriklerin Kur’an ve vahiy hakkında taşıdıkları şüphelerden ileri gelmektedir. İslâm inancındaki kelime-i şehâdet ile Hıristiyanlık’taki şehâdeti konu edinen bir araştırmada İslâm’daki kelime-i şehâdetin orijinal olduğu ve bağımsız bir gelişim sürecinden geçtiği belirlenmiştir (Merrill, s. 296). Esasen ilâhî menşeli olmaları sebebiyle her üç dinde de bu kavram ve ifadelerin bulunması tabiidir. Ancak bu konuda ilâhî dinler arasında görülen farklılıklar, son din olan İslâmiyet’in kelime-i şehâdeti ve kelime-i tevhidi Hıristiyanlık veya Yahudilik’ten aldığını değil önceki dinlerin aslî hallerini tam anlamıyla koruyamadıklarını gösterir. Müsteşriklerce ileri sürülen diğer bir iddia da kelime-i tevhid ile kelime-i şehâdette yer alan son peygamberin nübüvvetini kabul etmeyi bir zaaf olarak değerlendirmeleridir (TA, XXI, 468). Nübüvvet inancının tevhid ilkesini zedelediğini söylemek ulûhiyyet ve beşeriyet statüsünü çok açık bir şekilde belirleyen İslâmiyet için mümkün değildir. Peygamber sadece dinin teorik yapısını pratikte uygulayan canlı bir rehber konumundadır. Peygamber’in tebliğde bulunduğu hemcinsleri gibi beşer olması (el-Kehf 18/110; Fussılet 41/6) onun hakkında ileri sürülebilecek yanlış zanları ortadan kaldırır.

Kelime-i tevhidle ilgili olarak birçok risâle kaleme alınmıştır. Bunların bir kısmı Zerkeşî’nin Maʿnâ lâ ilâhe illallāh adlı risâlesinde (Beyrut 1986) görüldüğü üzere kelime-i tevhidi ağırlıklı olarak gramer açısından inceler ve bu sırada ulûhiyyetle ilgili meseleler hakkında genel bilgi verir. Bazıları da Eskişehir müftüsü Süleyman Hakkı’nın Rûḥu kelimeti’t-tefrîd şerḥu kelimeti’t-tevḥîd’inde (İstanbul 1284) olduğu gibi doğrudan bir akaid kitabı niteliği taşır. Bu konudaki eserlerin bir kısmı da tasavvufî meseleleri inceler. Ahmed el-Gazzâlî’nin et-Tecrîd fî tercemeti kelimeti’t-tevḥîd’i ve Şevkânî’nin ed-Dürrü’n-nażîd fî iḫlâṣı kelimeti’t-tevḥîd’i (Beyrut 1932) bu niteliktedir. Sonuncu eser, Edirne müftüsü Mehmed Fevzi Efendi tarafından açıklamalı olarak et-Tefrîd fî tercemeti’t-tevhîd adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir (İstanbul 1285). Konuyla ilgili diğer risâlelerin bazıları şunlardır: Sirâceddin Muhammed b. Ömer el-Halebî, el-Menhecü’s-sedîd ilâ kelimeti’t-tevḥîd (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2111); Devvânî, Risâle fî taḥḳīki kelimeti’t-tevḥîd (Süleymaniye Ktp., Hafîd Efendi, nr. 450); Birgivî, Risâle fî kelimeti’t-tevḥîd (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1115); Ali el-Kārî, et-Tecrîd fî iʿrâbi kelimeti’t-tevḥîd (Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2101); İbn Kemal, Risâle fî haḳḳı kelimeti’t-tevḥîd (İÜ Ktp., nr. 3726); Hasan Paşazâde, Risâle fî şerḥi kelimeti’t-tevḥîd (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3580).

Kelime-i şehâdetle ilgili eserlerin bir kısmı da şöyle sıralanabilir: Abdurrahman-ı Câmî, Risâle fî kelimeteyi’ş-şehâde (Süleymaniye Ktp., Hasan Hüsnü Paşa, nr. 260); Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Risâle fi’t-tevḥîd ve fażli kelimeti’ş-şehâde (Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 714); Muhyiddin b. Süleyman el-Kâfiyeci, Envârü’s-saʿâde fî şerḥi kelimeteyi’ş-şehâde (Süleymaniye Ktp., Amcazâde Hüseyin Paşa, nr. 296).


BİBLİYOGRAFYA

Wensinck, el-Muʿcem, “İlâh” md.

M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “İlâh” md.

Müslim, “Îmân”, 2, 19-22.

Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 16.

Gazzâlî, İḥyâʾ, Beyrut 1417/1997, I, 117, 120.

Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 107, 194, 886; II, 1043.

E. I. J. Rosenthal, Judaism and Islam, New York 1961, s. 18.

J. E. Merrill, “A Christian Word of Testimony for Use with Muslims”, The Macdonald Presentation Volume, London 1993, s. 295-301.

“Kelime-i Şehâdet”, TA, XXI, 468.

Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi

Kaynak:Pusula Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.