Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî'nin edebî şahsiyeti

Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî'nin edebî şahsiyeti
Mevlâna’da tefekkürle hissin yüksek bir imtizâcı görülmektedir. O, bediî tasavvuf inceliklerine şiirlerinde yer vermiştir.

Mevlâna’da tefekkürle hissin yüksek bir imtizâcı görülmektedir. O, bediî tasavvuf inceliklerine şiirlerinde yer vermiştir. Şiirlerindeki renk, ışık, neşe ilâhî aşka bir kuvvet vermiştir. Mevlâna tasavvufun tezâhürlerini göstermek üzere, Mesnevî’sini ve gazellerini yazmıştır. Bu şiirleri, şâir olmak için değil, düşüncesini ve ilmini yaymak ve anlatabilmek için kaleme almıştır. Doğu edebiyatının bütün mânasiyle en büyük şâiri olmuştur. Şiirlerinin pek çoğunu vecd içerisinde söyleyen Mevlâna’nın şiirlerinde Kur’ân-ı kerîm’in âyetleri, hadîs hükümleri, tasavvuf, Yunan mitolojisi ve halk hikâyelerinden Leylâ ve Mecnûn, Ferhat ve Şirin gibi parçaların işlenmiş şekilleri göze çarpmaktadır. Mevlâna, kendi dilinde Türkçe pek az şiir yazmış olup, şiirleri nazm ve kâfiyeden ziyâde ruh itibâriyle zirvededir. Mevlânâ’nın Türkçe yazmış olduğu şiirlerinden örnek olarak;

“Seni unutur dostların, oğlun, kızın, avretlerin

Evvel malını üleşeler, hesap edip kıldan kıla

Kılmayalar sana vefâ, bunlar bay ola; sen gedâ

Senin için vermeyeler bir pâre ekmek yoksula”

parçası sunulabilir. Hattâ Mecâlis-i seb’a’sını da Türkçe yazmıştı. Fakat Mesnevî ve Divân-ı kebîr’i Farsça söylemiştir. Mevlânâ Şam’da iken İbrânice’yi, Konya’da iken de Rumca’yı öğrenmişti. Bu iki dilden de şiirler yazmıştı. Ayrıca Arapça yazıları da mevcuttur. Mevlânâ’nın toplu olarak şiirleri ( Divân-ı kebîr’i) ile bazı parçaları da (Divân-ı Şemsü’l-Hakâik) adındaki divânında bulunmaktadır.

Bu arada Mevlâna’nın, eserlerinde edebî sanatları da ustaca kullandığı görülmektedir.

Mevlâna’nın büyüklüğünü gören devrinin bütün insanları, ona saygı göstermişlerdir. Nitekim Selçuklu Sultanı I.Alâeddîn Keykubâd ve ümerâsı, aynı zamanda Anadolu Beyleri de, ona hürmet göstermekte idiler. Aydın oğlu Umur Bey, ona fevkalâde hürmetkârdı. Karaman oğulları da akrabalık tesis etmişlerdi. Sıvas’ta hükûmet süren Kadı Burhâneddîn, Mevlâna’ya fazlasiyle saygı gösterir, şiirlerinden tefe’ül ederdi. Mevlâna, Ertuğrul Gazi’yi çok severdi. Buna mukâbil Ertuğrul Gazi oğlu Osman Gazi ile Mevlâna’yı ziyarete gelmişlerdi.

Mevlâna da Osman Gazi’ye hayır duâda bulunmuştu. Osmanlı padişahlarının birçoğu, Mevlâna ve düşüncelerine saygı göstermişler ve yardımlarını esirgememişlerdir. Nitekim padişahlar arasında Mevlevî olanlar da vardı. Bunlar arasında III. Selim, II. Mahmud, Sultan V. Mehmed Reşad tanınmaktadır. Ayrıca II. Bayezid, Yavuz Selim, Kanûni Süleymân, II. Selim, Mevlevî dergâhında birçok yerleri yaptırmışlardır.

whatsapp-image-2023-03-27-at-16-57-29-1.jpeg

Mevlâna şiirlerini Farsça yazdığı için, Acemler onu benimsemek istemişlerdir. Halbuki Mevlâna, bir şiirinde şunları söylemiştir.: “Yabancı bellemeyin, ben de bu eldenim, sizin diyarınızdan kendi ocağımı aramaktayım. Düşman gibi görünüyorsam da düşman değilim, Hindce söylüyorum ama aslım Türk’tür.” diye Türklüğünü bizzat yazmıştır.

Ona Türk milleti, İslâm âlemi ve bütün Avrupalılar hayrandır. Bu yüzden hakkında yüzlerce eser yazılmıştır.

ESERLERİ

Mevlâna’nın eserleri, manzûm ve mensûr olmak üzere iki kısım olup, bunlar şöyle sıralanabilir:

1. Mesnevî:

Mevlâna’nın en değerli eseri olan Mesnevî, altı cilttir. 25618 beyittir. Mesnevî, sırf sâlikleri irşâd maksadiyle yazılmış ahlâkî ve tasavvufî didaktik bir mahsüldür. Mevlâna, eski mutasavvıf şâirlerin usûllerine uyarak, her fikri, her nasihatı, her nazariyeyi münâsip bir hikâye ile anlatır; meselâ, tevekkülü açıklamak isteyince, öğüt verici birkaç beyit ile başlayarak, ona bir de hikâye ilâve eder; fakat ekseriyetle, o hikâyeyi bitirmeden söz arasında bir sırasını getirerek ikinci, hattâ onu da bitirmeden üçüncü hikâyeye geçer ve onlardan sonra ilk hikâyenin neticesi gelir. Gerek, tertîbe, gerek lisânın ve nazmın safvetine ehemmiyet vermemesi, Mevlâna’nın şekilcilikten tamamıyla uzak kaldığına bir delildir. Divân-ı Şemsü’l-Hakâyık’da, şiiri, ruhunun en samimi ihtiyaçlarını tebliğ edecek bir vasıta gibi kullanan Mevlâna, Mesnevî’de, onu sâlikleri irşâd maksadına hizmet eden bir âlet tarzında kullanmış ve hiçbir zaman kendisini herhangi bir şâir ve bir san’atkâr seviyesinde görmemiştir. Mevlâna’nın Farsça yazdığı Mesnevî, Mevlevîlerin kutsal bir eseri olmuş ve Mevlevî dergâhlarında Mesnevîhânlar tarafından ders kitabı olarak okutulmuştur. Mesnevî, İslâm ve Türk âleminin ölmez bir şaheseri olarak yaşamış ve günümüzde de yaşamaktadır. Nitekim büyük İslâm âlimi Abdullah-ı Dehlevî hazretleri: “Üç kitabın eşi yoktur. Bunlar, Kur’ân-ı kerîm, Buhâri-yi şerîf ve Mesnevî’dir.” buyurmaktadır.

Mevlâna, Mesnevî’sinde yalnız tarîkat bilgileri vermiyor; aynı zamanda Şarkın eski efsânelerinden; peygamberlere ve evliyâya âit menkıbelerden faydalanmış hikmetler de sunuyordu. Bu yüzdendir ki astronomiden tıbba; din, felsefe ve sosyal bilgilerden psikolojiye kadar, maddî ve manevî nice ilimlerin ışığı altında söylenmiş bu manzum hikmetler ve hikmet dolu hikâyeler kitabı, asırlardan beri her devri ve her zekâyı tatmin edecek bir bilgi, bir ilham ve tefekkür kaynağı olmuştur.

whatsapp-image-2023-03-27-at-16-57-29.jpeg

Birçok şerhi yapılan bu eser, dünya dilerine tercüme edilmiştir. Mesnevî’ye yapılan şerhlerin en kıymetlisi, Mevlânâ Câmi’nin kitabı olup, bunun da birçok şerhleri vardır. Türkçe şerhlerinden, Ankara vâlisi Âbidin Paşa şerhi çok kıymetlidir. Âbidin Paşa, bu şerhinde, ney’in, insan-ı kâmil olduğunu isbat etmektedir. Ney’in üç mânası vardır. Birincisi, İslâm dininde yetişen kâmil ve yüksek insan demektir. Ney içi boş çubuk olup, bundan çıkan her ses, onu çalan kimseden hâsıl olmaktadır. İnsan-ı kâmil kendi varlığından boşalıp, kendisinden, Allahü teâlâ-nın ahlâkı, sıfatları ve kemâlatı zâhir olur. İkincisi Farsça’da, yok demektir. Ney’in üçüncü mânası ise, kamış kalem demektir ki, bununla da insan-ı kâmil işâret edilmektedir. Bu arada Mevlânâ, Mesnevî’sini nazm şeklinde yazarak, düşmanların değiştirmesine imkân bırakmamıştır.

2. Divân-ı kebîr:

Bu eser, Mevlâna’nın gazel ve rubâilerden meydana gelmiştir. Divân-ı kebîr’de 2073 gazel vardır. Bu gazeller ise, 21366 beyitten ibâretttir. Gazellerin ekserisinde mahlâs olarak “Tebrîzî” ismi vardır. Bu sebeple Divânına “Divân-ı Şems-i Tebrîzî” de denir. Bazı gazellerinde mahlâs olarak “Salâhaddîn” ismi de görülür.

3. Mektûbât:

Kendi devrindeki Selçuklu padişahlarına, vezirlere, kadılara, hekimlere ve ahîlere yazılmış 147 mektupdan meydana gelmiştir. Selçuklular tarihi bakımından önemlidir.

4. Mecâlis-i Seb’a (Mevlâna’nın yedi meclisi) :

Câmilerde söylemiş olduğu mev’izelerin bir araya getirilmesinden meydana gelmiştir. Yedi büyük bölüme ayrılmıştır. Arapça bir hutbeden sonra hikâyeler gelmektedir. Mesnevî’nin yazılmasında Mecâlis’teki usûlden istifâde edilmiştir.

5. Fîhi Mâ Fîh:

Mevlâna’nın Muîneddîn-i Pervâne’nin konağında ve diğer topluluklarda söylediği sözlerden ibâret önemli bir eserdir. Gerek Mevlâna’nın hayatını, gerek kendi zamanındaki çeşitli olayları ve inançları göstermek bakımından büyük değer taşır.

Celâleddîn-i Rûmî’nin eserleri ile şahsının, Türk edebiyatına büyük tesirleri olmuştur. Bilhassa Mesnevî, İslâm ülkelerinde yetişen edip ve şâirlerin ilhâm kaynağını teşkil etmiştir. Mevlâ-nâ’yı iyice bilmeden Anadolu’daki ilk Türk eserlerini anlamanın mümkün olamayacağı da, ilmî bir gerçektir. Zira Mevlâna, Anadolu’da vücûda gelen en eski Türkçe eserlerde ve hattâ halk edebiyatında büyük izler bırakmıştır. Prof. Dr. Recep Dikici

(Devam edecek)

Kaynak:Pusula Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.