Ahmet Çapanoğlu

Ahmet Çapanoğlu

NEDEN BEN?

NEDEN BEN?

Musibetler dönem dönem insanları yoklamakta, onlara misafir olmaktadır.

Hepimiz, hayatımızı sonsuz gibi yaşamaya çalışıyor, başımıza gelen nimetlerin de, musibetlerin de, bizde kalıcı olduğunu zannediyoruz.

Kul olmanın ve kulluğun şükründen uzağız. Bir nimete kavuştuğumuz zaman, ne çok seviniyoruz. Bir nimete sahip olduğumuz zaman, güçlendiğimizi, her şeye hükmedebileceğimizi zannediyor, sorumluluklarımızdan kaçıyoruz. Zannediyoruz ki, nimeti biz elde ettik. Zannediyoruz ki, o nimeti biz gücümüzle aldık. Nereden geldiğini bilmeden sevindirik delisi oluyoruz. Nimet başımızı döndürüyor, varlığımızı, kulluğumuzu unutuyoruz.

Ben kazandım, benim becerim diye kendi kendimize ilahlık taslamaya kalkıyoruz. Hiç aklımıza gelmiyor, koskoca kâinatta ki bir zerre kadar küçük bir dünyanın içerisinde ki, altı milyar insandan birisi olduğumuzu unutuyoruz.

Hangimiz bu gelen nimetin nereden ve ne için geldiğini düşünüyor, onun bizde misafir olduğunu bilerek yapılması gerekenleri yapıyoruz?

Nimetler bize lütfediliyor ama kıymetini bilmiyoruz. Hayat sadece gülden ibaret değil, dikeni de unutmamak lazım. Nimetin hoşluğuna sevindiğimiz kadar, başımıza gelen musibetlere de sabırla katlanmamız gerekiyor.

İnsanoğlu, var olduğu müddetçe, bu iki durumla da karşılaşması olasıdır. Aslında musibet olarak gördüklerimiz de, bizim için bir nimettir. Musibetler, varlığın yegâne gücünü hatırlamamızı sağlar.

Bu iki durumun da, Allah’tan geldiğini bilerek ağırlanması gerektiğini unutmamak gerekir. Verenin ve alanın kim olduğunu bilerek, bu iki durumu ağırlamanın en güzel yanı, en güzel yanından öte, şükür etmek gerektiğini anlamak, idrak etmek gerekir.

Şükretmek; verenin verdiğine razı olmaktır.

Şükretmek; güç sahibinin seni yokladığının işareti olup, senin yakınlaşmanı istemesidir.

Ne gariptir ki, nimet elimize geldiği zaman, geldiği yeri hiç düşünmez, nimet elimizden çıktığı ve bir musibetle karşılaştığımız zaman, ahlarla vahlarla dövünür, “neden ben” diye şikâyette bulunuruz. Ne nimeti ağırlarız, şükrümüz ve paylaşımımızla, ne de musibeti layıkıyla ağırlarız, bir gün geçip gideceğini bildiğimiz halde gönderenin hatırına. Ne güzeldir, Verenin hatırına “Eyvallah” diyebilmek.

Başımıza bir musibet, bir hastalık geldiği zaman, “neden ben” diye dövünürüz ya, sahip olduğumuz mal mülk ve servetin neden hesabını sormaz, “neden ben bu servete sahibim de, başkası buna sahip değil” diye söylenmeyiz. Ne garip değil mi? Gelene, nimete hoşgeldin demiyor, gelen musibete veya elden giden servete ve hastalığı layıkıyla ağırlayıp “bir gün sana da güle güle diyeceğim, veren bir gün bunu da benden geri alacak” diye şükretmekten uzak kalıyor, acılar içerisindeyken, “neden ben” diye hayıflanıyor, isyan derecesinde Yaradan’a şikâyette bulunuyoruz.

Farkında değiliz imtihanda olduğumuzun. Unutmayın, Allah hem imtihan eder,  hem de imtihanda yardım eder.  Size düşen sabır ve tevekküldür. 

Neden ben? Peki, neden sen değil? Nimette neden ben demeyeceksin, başına gelen bir musibette neden ben diyeceksin. Bu şükürsüzlüğün anlamı nedir? 

 "Efsane Wimbledon tenis oyuncusu Arthur Ashe, AİDS hastasıydı. Ünlü sporcuya, dünyanın her köşesindeki hayranlarından mektup yağıyordu. Bunlardan biri ise şöyle soruyordu: "neden tanrı böylesine kötü bir hastalık için seni seçti?"

Arthur Ashe bu hayranına, şu cevabı verdi: "tüm dünyada; 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar, 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir,

500 bin çocuk profesyonel tenisi öğrenir, 50 bini yarışmalara girer, 5 bini büyük turnuvalara erişir, 50si Wimbledon’a kadar gelir, 4ü yarı finale, 2si finale kalır.

Elimde şampiyonluk kupasını tutarken tanrıya "neden ben?" diye hiç sormadım. Ve bugün acı çekerken, tanrıya "niye ben?" mi demeliyim? Mutluluk insanı yumuşatır, zorluklar güçlü yapar, hüzün ise insan yapar, yenilgi mütevazı yapar, başarı insanı ışıldatır.

Her şey gelip geçer bu fani dünyada. Ölümden başkası yalan. Her günü ölecekmişiz gibi, hiçbir şeyin kalıcı olmadığını idrak etme bilinciyle yaşamayı nasip etsin RABBİM!..

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Çapanoğlu Arşivi
SON YAZILAR