Nükleer Santral yapılmalı mı?

Nükleer Santral yapılmalı mı?
Selçuk Üniversitesi Yenilenebilir ve Temiz Enerji Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Muammer Özgören: Komşularımızdaki nükleer santraller bizim için daha büyük risk

Çiğdem Kurut’un Röportajı

Nükleer enerji santralleri deyince aklımıza ilk gelen elbette Çernobil ve Fukuşima kazaları. Her iki kaza da üst seviyede kazalar olduğu için adından en çok söz ettirenleri. Ama dünya çapında daha düşük seviyelerde gerçekleşen kazalar da var. Tüm risklere rağmen dünya nükleer enerjiden vazgeçemiyor.  Türkiye de bu alanda ciddi adımlar attı.  Nükleer Enerji Santrallerini her yönüyle Selçuk Üniversitesi Yenilenebilir ve Temiz Enerji Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Muammer Özgören’le konuştuk.

Yenilenebilir ve Temiz Enerji Araştırma ve Uygulama Merkezi ne amaçla kuruldu?

Selçuk Üniversitesi, Yenilenebilir ve Temiz Enerji Araştırma ve Uygulama Merkezi (SÜYTEM) 2013 yılında kuruldu.  SÜYTEM disiplinler arası her türlü enerji uygulamaları konusunda üniversiteler ile sanayi ve kamu kuruluşlarında ihtiyaç duyulan testlerin, prototip üretim çalışmaların ve araştırmaların yapılmasını, üniversite-sanayi işbirliği çerçevesinde enerji öncelikli ulusal ve uluslararası projelerin hazırlanmasını hedeflemektedir. Merkez, Konya ili ve çevresinde yenilenebilir, temiz ve konvansiyonel enerjinin üretimi, tüketimi ve verimli dönüştürülmesi konusunda sanayicilerin, tüketicilerin, araştırmacıların, yatırımcıların, eğitim ve öğretim faaliyetleri içerisinde bulunan ilgililerin ihtiyaçlarının karşılamak amacıyla kurulmuştur. Selçuk Üniversitesinin nitelikli insan kaynağını, eğitim ve araştırma imkanlarını yenilenebilir ve temiz enerji uygulamaları kapsamındaki çalışmalarda değerlendirmek yenilenebilir ve temiz enerji alanındaki araştırma ve teknoloji geliştirme faaliyetlerine ivme kazandırmaktır. Merkezin bir diğer amacı uzun vadede  Konya başta olmak üzere tüm Türkiye ve Dünyaya farkındalık oluşturarak hizmet edebilecek bir “İç Anadolu Enerji Araştırma Enstitüsünü” nün kurulmasını başlatmak için öncülük etmektir. Selçuk Üniversitesinde Enerji Sistemleri Mühendisliği Yüksek Lisans programımızı da başlattık.

Yenilenebilir enerji ne demek?

Yenilenebilir enerji; dünya var oldukça kaynağını devam ettiren sürdürülebilir enerjidir. Bugün kullandığınız enerjiyi belli bir periyottan sonra tekrar kullanmanız demektir. Mesela bugün güneş enerjisinin Konya’da ölçülen bir değeri var. Bu enerjiyi gelecek yıl aynı zamanda belli bir tolerans dahilinde bulabilirsiniz.  Güneş, rüzgar, biokütle enerjisi, gelgit enerjisi, hidrolik, dalga ve jeotermal enerji başlıca yenilebilir enerji çeşitleridir. Bir de alternatif enerjimiz var. Bu sadece yenilenebilir olmak zorunda değil.  Bunların yanında hidrojen, nükleer enerji, kaya gazı enerjisi, dimetileter ve yeni yakıt türleri de mevcuttur. En ucuz alternatif enerji verimli kullanımla tasarruf edilen enerjidir.

Konya enerjisini en çok hangi kaynaktan karşılıyor?

Konya’nın mevcut enerji tüketimi fosil yakıt ve doğalgaz ağırlıkta gidiyor. Doğalgazın diğer enerji kaynaklarıyla karşılaştırdığımızda evsel kullanımda öne çıktığı dikkat çekiyor. Güneş enerjisi, Ilgın ilçemiz başta olmak üzere Jeotermal enerji uygulamaları, Büyükşehir Belediyesinin Aslım Çöplüğünde ürettiği elektrik enerjisi ve mini ölçekte sera uygulaması, Çumra Şeker fabrikasında ki enerji üretimleri, kısmen hidrolik ve rüzgar enerjisi ile ilgili uygulamalar da var. Lisanslı veya lisansız Güneş enerjisinden elektrik üretimi ile ilgili devlet  Konya’ya ciddi destekler ile ayrıcalık verdi. Karapınar’da Enerji İhtisas Endüstri Bölgesi olarak belirlendi.  Yakın gelecekte Konya tahıl ambarı olarak bilinirliğinin yanında tüm dünya da farklı enerji yatırım ve uygulamaları ile anılır olacaktır.

Yenilenebilir enerji neden çok önemli?

Kömür, fueloil, doğalgaz, LPG gibi kullandığımız fosil yakıt kaynaklarının maksimum seviyede rezervlerinin belirlendiği, bu rezervlerin de bugünkü gibi tüketilmeye devam edilirse ve 2060’lara kadar yeni bir kaynak bulunmazsa tükeneceği yönünde değerlendirme raporları mevcuttur. Dünya nüfusunun çoğalması, insanların refah düzeyinin yükselmesi,  teknolojik gelişmeyle enerji taleplerinin artmasından dolayı da dünyanın yakıt ihtiyacının hızlı bir şekilde artmaktadır. Türkiye’de olduğu gibi tüm ülkelerde öngörülenden daha hızlı bir artış olmaktadır. Türkiye enerji ihtiyacını karşılamak için sadece fosil kaynaklara bağlı kalmamalıdır. Bizim güvenlikten, kontrolden  taviz vermeden enerjiyi karşılama talebimizi çeşitlendirmemiz ve enerjimizi bağımsız olarak karşılayabilme oranımızı yükseltmemiz gerekiyor. Türkiye bugün kullandığı enerjinin yüzde 72’sini ithal ediyor. Çok da büyük bir rakam değil denebilir çünkü Japonya’da bu rakamlar yüzde 90’a çıkabiliyor. Tükettiğimiz enerjiyle neyi ürettiğimiz önemli. Eğer biz tükettiğimiz enerji ile Japonya gibi teknolojik ürünler üretiyorsak tüketelim. İsterse yüzde 90 ‘ın üzerinde enerji ithalatımız olsun. Yani katma değeri yüksek, yüksek teknoloji ürün üretmek önemli. Bizim ürettiğimiz ürünlerin maalesef katma değeri çok yüksek değil. Bugün ileri teknoloji ürünü akıllı telefonu, bilgisayarı, televizyonu, taşıtları, uçağı, uzay mekiğini, uydumuzu, kendi helikopterimizi üretmeli ve ihraç etmeliyiz. Biz daha çok küçük ve orta teknolojik ürünler üretiyoruz. Konya’da  orta seviye teknolojik ağırlıklı bir sanayi yapılanması mevcut ve  çoğunlukta otomotiv yedek parçaları ve yan sanayi ürünleri üretiliyor.

Nükleer enerji olmazsa olmaz mı?

Türkiye’nin tüm enerji kaynaklarından mevcut elektrik üretimi kurulu gücü 70.000 MW seviyelerine ulaştı. Türkiye’nin hedefi 2023 yılında enerji ihtiyacımızın en az yüzde 30’unu yenilenebilir enerjiden karşılamak.  Şu anda bunun yüzde 24’ü yenilenebilir enerji olan hidrolikten karşılanıyor. Yüzde 1 jeotermal enerjiden, yüzde 5 de rüzgardan karşılıyoruz, toplam yüzde 30 u şimdiden yakaladık. Burada özellikle güneş ve rüzgar enerjinin payını yükseltmemiz gerekiyor. Fakat bunlar sürekli enerji kaynakları değiller. Sürekli ihtiyacımızı karşılamıyor. Kömür tüketen termik santrallerde linyit kömürlerin kalorifik değerleri düşük olması ve bunların oluşturduğu  emisyon kontrolü için kullanılan cihazlar yeterli değil. Bu nedenle çevre kirliliği, küresel ısınma ve maalesef termik santrallerimizin bulunduğu bölgelerde önlenemeyen hastalıkların çıkma olasılığı daha yüksek oluyor. Elektrik ihtiyacımızın %30 dan fazlasını  neredeyse tamamını ithal ettiğimiz Doğalgaz tüketen termik santrallerimizden karşılıyoruz. Fosil yakıtları doğalgaz olduğu gibi temiz yakılabilir duruma getirebiliriz. Ancak CO2 salınımı engellemiyoruz, buda küresel iklim değişikliğinin temel nedenlerindendir.  Dolayısıyla şu anda tükettiğimiz enerji kaynakları türüne baktığımızda nükleerimiz yok.  Bugün gelişmiş ülkelerin çoğunda birden çok nükleer santral var. Nükleer enerji  santralleri sadece elektrik üretim olarak değil teknolojik olarak ülkemizin kalkınmasına önemli kazanımlar ve katkılar sağlayabilecektir. Nükleer santraller çalıştığı sürece sürdürülebilir ve güvenilir sabit oranda elektrik enerjisi üretebilmektedir. Bu nedenle gelişmişlik sürecimizi tamamlamak için Nükleer Enerjiyi de olmazsa olmaz şartlarımız olarak değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

 Nükleer enerji santralleri hep büyük risk ve tehlike ile tanımlanıyor.

Nükleer enerji tehlikelidir evet. Bir hidrolik santralin de baraj seti yıkılıverse tehlikesi vardır. Ama yıkılmıyor. Ona göre yapılıyor. Bir jeotermal santralde termik santrallerde de  patlama riski olan basınçlı tanklar var. Rüzgar tribünün kanadı kırılırsa çevresindeki her türlü canlı için büyük risk oluşturuyor.  Teknolojik cihazları kullanmak için risk almak zorundayız. Nükleer enerji konusunda karşı tarafta durmak bu güne kadar ülkemiz için hep kayıp oluşturmuştur. Bunu yapabilecek gücümüz ve ekonomimiz varsa bu dünya nimetinden bizlerin faydalanması doğal bir sonuç olmalı diye, yaklaşmamız gerekir. Radyasyona maruz kalma riskimiz sadece nükleer enerji ile değildir.  Termik santrallerden, bazı tükettiğimiz yiyeceklerden de, sağlık hizmetlerinden günlük yaşamımızda birden çok radyasyon kaynağına maruz kalıyoruz. Kontrollü, güvenilebilir, izlenebilir, bakımı yapılabilir şekilde nükleer santralinizi yapıyorsanız ve bunun arkasında ihmal etmeden, idare eder mantığıyla yaklaşmadan, tedbirleri almada taviz vermeden işinizi yapıyorsanız nükleer enerjiden elektrik üretim santralleri  temiz bir enerji kaynağı olarak Dünya’da birçok ülkede kullanılmaktadır.  Nükleer enerji, reaksiyonu esnasında çevreye salınan emisyon oluşturmadıkları için termik santralden de daha temiz bir yöntem olmaktadır. Santrali Kurduktan sonra adeta bir fanus içine koyuyorsunuz ve burada gerçekleşen nükleer parçalanma/bölünme sonucunda açığa çıkan ısı enerjisi kimseye zarar vermeden  buhar ve elektrik üretimi amaçlı kullanılmaktadır.  Nükleer reaksiyonu birden çok koruma kontrollü olarak fanusun içinde muhafaza ettiğiniz sürece tehlikeli bir durum yok. Kontrolü, emniyeti ve oluşabilecek riskleri hiçbir zaman ihmal etmemek gerekiyor. Bütün tedbirleri aldıktan sonra öngörülmeyen boyutta bir doğal afet olmadığı sürece  Türkiye’nin de her ülke gibi nükleer enerji kullanma hakkını değerlendirmesi gerekiyor. Biz nükleer enerji açısından kendi nükleerimizden çok daha fazla çevremizde bulunan Rusya’nın, Ermenistan’ın, Bulgaristan’ın, Romanya’nın eski, riskli nükleer enerji santrallerinden korkmalıyız.  Tedbir almayan, yıllardan beri kullanılan,  kendisini dahi düşünmeyen çevremizdeki ülkelerin tehlikesine maruzuz.  Biz bu kadar tehlike içerisinde kontrol ve müdahale edemediğimiz santrallere tedbir koyamadığımız halde bu santralleri en son teknoloji ile kendimizin yapmasını neden engelliyoruz. Nükleer santral yapmak demek; teknolojiyi geliştirmek demektir. Bir ülkenin enerji ihtiyacını karşılaması ve ekonomik kalkınmasının ivmelenmesinin tamamlanması içi nükleer  enerjiden faydalanmamız gerekiyor. Bu günlerde Dünya Nükleerden vaz geçiyor gibi bir yaklaşım sergileyen bir kesimle de karşılaşıyoruz, aslında bu ülkeler gerçekten ne yapıyor diye bakmak lazım. Devreden çıkaracağız dedikleri santraller 1980’lerden önce inşa edilen hem kullanım ömrünü neredeyse tamamlamış hem de verimleri düşük teknoloji konumundadır.  1980 model bir otomobili nostaljiden öte kim kullanmak ister!

Nükleer enerji santrallerinin Türkiye’ye kurulması neden bu kadar gecikti?

Biz son zamanlara kadar ülkemizde kurulan  teknolojik yatırımların çoğunda “Bize balık tutmasını öğretin” demedik. Nasıl balık istediğimizi söyledik. Önümüze geldi, yedik. Hükümet de şimdi gözünü açtı. “Ben balığı istediğim gibi  pişirir yerim” dedi. Nükleer santral kurarken biz nükleer enerji mühendislerimizi de yetiştiriyoruz. Özel eğitimlere gönderiyoruz. Devletin değişik birimlerinden nükleer enerji santrallerinin parçalarını üretme kapasiteniz nedir, kapasiteniz yoksa size teşvik verelim yapar mısınız yaklaşımı var. Biz nükleer enerji için Sanayicilerimizle geliştirdiğimiz teknolojimizi diğer enerji santrallerinde de kullanacağız. Nükleer enerji santrali aslında termik santralin diğer bir yönüdür. Termik santralde enerjinizi kömürden fosil yakıttan, doğalgazdan, güneşten alabilirsiniz. Nükleer santrallerde ısı kaynağı olarak nükleer reaktörler hariç  termik santrallerde elektrik üretimi için kullanacağınız teknolojik parçalar ( buhar türbinleri, jeneratörler, pompalar, soğutma kuleleri ) aynıdır.  Biz  nükleer santrallimizi kurarken kendi termik santralimizi de, güneş enerjisinden sürdürülebilir bir yöntem olan yoğunlaştırılmış güneş enerjisi ile elektrik üretimi  yapacak duruma da geleceğiz. Yüksek teknoloji ürün üretmek hadi üretelim demekle olmuyor. Basamak basamak ilerlemekle, gelişmekle oluyor. Bunun için hem kalifiye eleman yetiştirmek hem de sanayimizin altyapısının oluşturmak gerekiyor. Nükleer enerjinin sanayicimize sağlayacağı güzellikten biri de bu alt yapının oluşmasına önemli katkılar sağlayacak olmasıdır.

Nükleer santraller için alınacak riske değdiğini mi düşünüyorsunuz?

Nükleer enerji sürekli ve stabil bir elektrik üretim yöntemidir. Bardağın dolu tarafına bakmalıyız. Evet, riski var. Arabaya binerken de, uçakla seyahat ederken de,  asansöre binerken de risk var. Hayatımızı farkında olarak veya olmayarak  risk almakla geçiyoruz. Günümüzde risk almayanlar bir şeyi başaramıyorlar. Risk alırsanız, hedeflerseniz, riskleri alarak hayal görürseniz onları gerçekleştirebilirsiniz. Uzaya giden insanlar hadi mekik giderken yolda patlarsa diyerek uzaya gitmekten vaz geçmiyor, sürekli tüm riskleri alarak daha iyisi için araştırıyorlar, deniyorlar, uyguluyorlar... Bazen teknolojik ürünlerde de ciddi kazalar oluyor ama yine de riskini alarak insanlar kullanmaya devam ediyorlar. Evet,  nükleer kaza oldu mu, dönüşü olmayan etkisi yıllarca süren olumsuz sonuçları olabiliyor. Dünyadaki tüm nükleer santrallerini kurarken benzer riskler olduğu halde kurulmuştur, kurulmaktadır ve bu ülkelerin teknolojilerinin gelişmesine önemli kazanımlar sağlamıştır. Bu nedenle bizde Nükleer enerjiden nasiplenmek için belli bir oranda sistemimizi kurmalıyız.  Ekonomik gelişmişliğimizi tamamlamak için Nükleer Santrallerimizi de kurmak zorundayız. Allah kimseyi kullandırmak zorunda bırakmasın ama Nükleer santral demek gelecekte de nükleer güç anlamına geliyor. Bu işte geç bile kalındı çünkü bu bir ülkenin ekonomik gücüyle de ilgilidir. Nükleer santralimiz kurulurken bir vatandaş olarak şu an hepimiz buna katkıda bulunuyoruz. Ülkemizin yönetimini her türlü anlaşmaları yaparak başladığı Akkuyu Nükleer santrali bizlerin ödediği vergilerle yapılıyor, dolayısıyla bu santrali biz yapıyoruz/yaptırıyoruz, bunun en iyi şekilde gerçekleştirilmesi için yapıcı katkılar sağlayarak, sahip çıkmamız gerekmektedir. 

Kaynak:Pusula Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.