Ahmet Çapanoğlu

Ahmet Çapanoğlu

SAKIN TERK-İ EDEPTEN

SAKIN TERK-İ EDEPTEN

Şair Nâbi merhum, edebini takınmış, gönlü her mesafede yanarak Rasulullah (SAV) aşkı ile Medine-i Münevvere yollarına düşmüş. O kutlu Nebinin kokusunun buram buram yayıldığı Medine’ye kavuşma arzusuyla yollara düşen şair Nâbi.’

Nâbi merhum, aşkı Muhammed’le(SAV) yanmaktadır. Tüm benliğiyle hazırlanmış ve yola çıkmış, hiç tereddütsüz gönlü aklına, aklı gönlüne yar olmuştu.

Münevverler münevveri kutlu Nebi’nin şehri, gül diyarı Medinei Münevvere’dir yolu. Gönlü Peygamberinin (SAV) aşkıyla öylesine yanıyordur ki, günlerce süren o uzun yolu deve sırtında gelen Nâbi Merhumun ne vücudunda bir parça yorgunluk hissi, ne de gözünde zerre miktarı uyku vardı.

Uzaktan görünür bir seher vakti Münevver şehir Medine. Kervanda ki yol arkadaşlarından bir paşa, devenin üzerinde gaflete dalmış uyumakta. Nâbi merhum ise, edebinden ve utancından edepsizlik sayar, ar duyar O Nebinin (SAV) makamına yaklaşırken uyuyor olmaktan. Ne ilmi, ne de sevgisi müsaade eder böyle ayaklarını uzatıp uyumaya. Heyecanlıdır Nabi merhum, Nebiler Nebisini ziyaret edecektir. İki cihan serverinin huzuruna, paşanın ayaklarını uzatmış olarak girilmesinden dolayı öyle üzüntülüdür ki,  bu durum Nâbi merhumu derinden yaralamaktadır.

“Biraz sonra Rasulun (SAV) şehri Medine-i Münevvere’ye gireceğiz, böyle yatmak ayaklarını uzatarak gaflette olmak uygun mudur? “ diye düşünürken kederlenir, Peygamber (SAV)aşkıyla yanıp tutuşan gönlü incinir. Ama karşısında ki de bir paşa, nasıl uyarır ve nasıl edepli olmasını söyleyebilir ki?

O yanan gönül volkan gibi patlar ve dudaklarından dökülen beyitleri, paşayı gaflet uykusundan uyandıracak şekilde yüksek bir sesle okur.

Sakın terk-i edepten, kûy-ü mahbûb-u hüdâdır bu

Nazar-gâh-ı ilâhîdir, makâm-ı Mustafâ’dır bu

Mürâât-ı edeple, gir nâbi bu dergâha

Mutaf-ı kudsiyândır, bûsegâh-ı enbiyâdır bu

(Edebi terk etmekten sakın! imtina et! Çünkü burası Allah’ın (CC)sevgilisinin memleketidir. Allah’ın (CC) nazar ettiği yerdir. Mustafa (SAV) nın makamıdır. Ey Nâbi, bu dergâha edebini muhafaza ederek gir. Burası nebilerin öptüğü, meleklerin tavaf ettiği yerdir.)

Nâbi merhumun nebiler nebisi iki cihan serveri, aşkı Muhammed (SAV) i metheddiği bu beyiti okumasıyla birlikte gaflet uykusunda ki paşa uyanır.  Bu natı şerifin deruni anlamını anlayan paşa hatasını anlayıp doğrulur ve Nâbi’merhuma sorar:” Ne güzel bir şiir, ne zaman yazdın bunu?” diye sorunca Nâbi merhum, ”daha önce söylememiştim” der. Bunun üzerine paşa “bizden başka bunu bilen var mı?” diye sorar. Nâbi merhum “Hayır, sizi böyle görünce okudum,” der. Aldığı cevap karşısında paşa rahatlar ve Nâbi merhuma: “ Aman! Nâbi, başka kimse duymasın,” diyerek emrivaki telkinde bulunur.

 

Kervan sabah ezan vakti Medine-i Münevvere’ye, Mescid-i Nebevî’ye vardığı zaman, Mescid-i Nebevi’nin minarelerinden ezandan önce Nâbi Merhumun Rasulullah (SAV) aşkıyla yazdığı bu natı şerif okunmaktadır. Nabi merhum hayretler içinde şaşkın, paşa şaşkın ve öfkeli.

“Hani kimseye söylemeyecektin” diye azarlar bir tavırla sitemde bulunur paşa. Hemen müezzinlerden birini bulup bu durumun sebebini sorarlar: “ Bu okuduğun natı şerifi biraz önce ben okudum, sen nereden duydun ve bu minarelerden niye okudun?” Müezzin de şaşkınlığı gizlemeden “ Senin adın Nâbi mi,” diye sorar. “Evet,” cevabını alınca müezzin Nâbi merhumun ellerine sarılır, Nâbi merhum da müezzine.…Paşa bu manzara karşısında müezzine: “Adının Nâbi olduğunu nereden bildin,“ diye sorar. Müezzin anlatmaya başlar:

“Sabah namazına kalkmadan önce rüyamda Peygamber (SAV) efendimizi gördüm. Ey müezzin, kalk! Ümmetimden benim aşkımla yanan Nâbi isminde birisi beni ziyarete geliyor. Minareden şu cümleleri oku ve onu karşıla dedi. Hemen kalkıp abdest alarak Peygamber (SAV) efendimizin iltifatına mazhar olan o kişiyi karşılamak için minareye koştum.”

Müezzinin bu açıklaması karşısında paşanın utancını tarif etmek mümkün olmasa da, Nabi merhum, sevincinden  “demek ki sevgili peygamberimiz(SAV)benim için ümmetim dedi, iki cihan serveri beni ümmetliğine kabul etti öyle mi?” diyerek kendinden geçer.

İşte aşk, işte gerçek edep. İşte İslam’a hizmet etmiş ve dinin bayraktarlığını yapmış olan bir milletin hassasiyeti ve işte bu milletin münevverlerinden birisi olan şair Nâbi merhum...

Öyle bir edeple yoğrulmuş bir ecdadın, edepsiz evlâtlarından eyleme bizi ya Rabbi!

Edeb bir tâc imiş, nûr-u hûdâ’dan

Giy o tâcı, emîn ol her belâdan

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Çapanoğlu Arşivi
SON YAZILAR