ŞEHZADE ORHAN OSMANOĞLU

ŞEHZADE ORHAN OSMANOĞLU
Sultan Abdülhamit Han'ın dördüncü kuşak torunu, Payitaht Abdülhamit dizisinin danışmanı Şehzade Orhan Osmanoğlu ile Selçuklulardan günümüze kadar gelen tarihimizi enine boyuna konuştuk.

Sultan Abdülhamit Han'ın dördüncü kuşak torunu, Payitaht Abdülhamit dizisinin danışmanı Şehzade Orhan Osmanoğlu ile Selçuklulardan günümüze kadar gelen tarihimizi enine boyuna konuştuk.

whatsapp-image-2017-10-06-at-11.20.23.jpeg

• Şehzade Orhan Osmanoğlu’nu kendi kelamından tanıyabilir miyiz?

-Sultan Abdülhamit Han dedemizin dördüncü kuşak torunu oluyoruz. Yani torununun torunuyuz. Sultan Abdülhamit Han’ın büyük oğlu Mehmet Selim Efendi, onun oğlu Mehmet Abdülkerim efendi, onun oğlu da babam ve ben diyebilirim. Babam halen hayatta ve 1924 yılında çıkan yasayla yurtdışı edildik; 1974 yılında ise tekrar yurda döndük.

• Türkiye’ye ne zaman geldiniz ve dönüş sürecinde neler hissettiniz?

-1974 yılında Türkiye’ye geldiğimizde 11 yaşındaydım ve Türkçe bilmiyordum. Türkçe’yi burada öğrendim. Ben Suriye’de Arap kültürüyle yetişmiş olsam da kendi ülkem gibi geldim. Ama babaannem Türk olmadığı halde hep bana ülkemi anlattı. Senin ülken Suriye değil, İstanbul’un da içinde olduğu Türkiye’dir ve dedelerin burada sultandı diye nasihatler etti. Geceleri pek erken uyumuyorum diye babaannem bana masal anlatıyor zannederdim ama büyüdükçe ve tabi Türkiye’ye gelince hakikaten de dedelerimin sultan olduğunu böylece öğrenmiş oldum. Karışık duygular hissettim. Dedeniz sultan bu saraylar da dedenizindi deniliyor ama içeriye girmek istediğinizde bilet almak zorundasınız. Küçük yaşlarda olduğum için bu durumlar kafamda soru işaretleri oluşturuyordu. “Neden, ne yaptılar, kaç sene kaldılar?” gibi sorduğumda anlatıyorlar; 600 sene filan deyince şaşırarak Mısırlılar gibi çok kalmışlar diye düşünüyorum. Bu sefer de “Madem bu kadar kaldılar, bize ait burada bir yerimiz yok mu?” diye sordum. Ama Mustafa Kemal’i sonradan duydum. Türkiye’de yaşarken kimliğimizi gizledik. Osmanlı torunu olarak ben okurken çoğu hocam kim olduğumu bilmezdi. Milliyetçiliğe sahip çıkan MHP kökenli birtakım büyükler vardı ve bizlere “Aman kimseyle konuşmayın. Kim olduğunuzu söylemeyin.” gibilerinden nasihatler ederdi. Bu işte kafamda hep soru işaretleri bıraktı. Suriye’deyken yönetim belli; katilin babası Beşşar Esad’ın babası Hafız Esad’ı yaşım küçük olmasına rağmen biliyordum ama kendi ülkemde neden gizleniyordum bunu bir türlü çözemedim. Yaşım ilerledikçe, bazı şeyleri okuyunca ne kadar haksızlığa uğradığımızı kurmuş olduğumuz vatanda aklamak çok zor diyebilirim. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet devam etmesi için Osmanlı Hanedanlığı’nın ufacık bir üyesi bile Türkiye Cumhuriyeti’nin aleyhinde bir söz etmemiştir. Bu çok önemlidir. Bizde bu terbiye ile büyüdük. Büyüklerimiz hep “Yeni kurulan sistemle alakalı asla laf etmeyeceksiniz” demişlerdi. Bu bir devletçilik anlayışı ve böyle sürdürdük. AK Parti kuruluncaya kadar Allah’a şükür hiç siyasilerle işimiz olmadı. AK Parti iktidar olup Osmanlı’ya sahip çıkınca bizde kenarda kalmadık. Tayyip Bey’den Allah razı olsun. Vatandaşlıkların verilmesi, bazı özel açılış ve organizasyonlara davet edilerek tanınmaya başladık. Ve görüşümüz aynıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası, devamlılığı için biz devletçilik anlayışımızı devam ettiriyoruz.

• Çifte vatandaşlığınız mı var?

-Evet. Suriye vatandaşlığım devam ederken aynı zamanda da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım.

• Osmanlığı Hanedanlığı’nın tüm üyeleri şuan birbirleri ile görüşebiliyor mu?

-Çok olmamak kaydıyla elbette görüşüyoruz.

• Osmanlı Hanedanlığı Vakıf’ını kurma projeniz vardı. Akibeti nedir?

-Var ama bu vakfı kurmak için belirli maddi şartların oluşması gerekiyor. Arkanızda bir holdingin veya aileye yakışacak düzgün bir mekanın olması gerekir.

• Buna bir nebze sponsor arayışı da diyebilir miyiz?

-Biz kesinlikle sponsor kabul etmiyoruz. Bu Osmanlı Hanedanlığı vakfını kesinlikle yardım alamayacak şekilde kurmak istiyoruz. Siz Hürrem’in dışarıdan yardım alıp Kudüs’ün kubbelerini yaptırdığını düşünebilir misiniz? Tabi o zaman paraları vardı diyebilirsiniz ama bizde işte bunu bekliyoruz. Allah’ın izniyle içimizden biri kalkıp maddi durumum iyi ve ben bu vakfı kuruyorum diyecek ve kurduğu zaman da dedelerimizin yolundan devam edeceğiz.

• Çok özür dileyerek soruyorum. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü seviyor musunuz?

-Sevgi demeyelim. Bakın şöyle ayıralım. Saygı ve sevgi ayrıdır. Hanedan üyeleri içerisinden kimse çıkıp aleyhinde bir şey söylemez. Korkmaktan filan değil, söylemeyiz. Bana direkt olarak, “Mustafa Kemal’i seviyor musunuz sevmiyor musunuz?” diye sorduğunuzda iş değişir. Sevgi değil, saygı var. Konuşmamızın başında devletçilik anlayışımızın olduğundan bahsetmiştim. Unutmayalım; Gazi Mustafa Kemal, Osmanlı’nın bir paşasıydı. Sultan Vahdettin tarafından görevlendirilen bir paşaydı. Uygun olmasaydı Sultan Vahdettin göndermezdi. Fakat sonraki gelişen olaylardan dolayı biz çok üzgünüz. Aralarında ne geçtiğini bilemesem de Sultan Vahdettin iki başlı bir ülke olmayacağını bildiğinden ülkeyi terk etmek zorunda kalır. “Bize Mustafa Kemal’i seviyor musunuz?” diye sorduğunuzda ben sevmiyorum derim ama asla ve asla aleyhine veya rencide edecek konuşmalar yapmam. Hatta yapanlara da kızıyorum.

• 1924 yılında sürgün edilmeniz koruma amaçlı mıydı?

-Koruma amaçlı dersek daha düzgün bir şekilde sürgün yapılabilirdi. Bu koruma amaçlı değildi, çünkü dışarıda tamamen unutulduk. 1924 yılında sürgün yapıldığında ailenin fertleri Türkiye Cumhuriyeti’nin maddi yardım edeceğine dair beklentileri vardı ama olmadı. Sahip çıkılmadığı için koruma amaçlı diyemem.

• Bir şehzade olarak ülkemizde aktif siyasetin içerisinde yer almak ister misiniz?

-Şimdilik düşünmüyoruz. Siyasette yer almanın AK Parti’ye zarar verebileceğini düşünüyorum. Ama desteklemeye devam ediyoruz. Soruyu “Bu ülkenin Başbakanı veya Cumhurbaşkanı olsaydınız siyasi anlamda neler yapardınız?” diye yöneltseydiniz Tayyip Bey’in yaptıklarının aynısını yapardım diye cevaplardım.

• Şahsınız ve hanedan üyeleri adına kitap yazıp kalıcı bir eser bırakmak gibi düşünceleriniz var mı?

-Böyle bir kitap yazma düşüncem var hatta başladım da diyebilirim ama daha çok zamana ihtiyacı var. Ertuğrul Gazi’den başlayıp büyük bir kitapçık oluşturacağım. Bilhassa bütün kütüphanelere konulup gençlerimize ve tarihçilerimize kaynak olsun istiyorum. Kısa ve görselliği muhteşem bir şekilde olacak. Ve sonuna da hanedanlığın yaşayan veya vefat eden şehzadeler ve sultanlarını secere halinde sunacağım. Şimdi ben sondan başladım. Yani sondan başlayarak kolaya kaçtım. Son elli yıl içerisinde yaşayan Osmanlı hanedan üyelerini yazdım. Şuan mevcut olan bu eserimi bu şekilde çıkarmak istemiyorum. Hatta bunu Tayyip Bey’e de hediye ettim. Tarabya Köşkü’ne gittiğimizde kendisine taslak halinde, bilgilendirme olsun diye verdim.

• Peki ülkemizde daha genel manada hayata geçirmek istediğiniz projeler var mı?

-Aslında bir projem var da bunu biz Tayyip Bey’le de görüştüğümüzde benim kızım gündeme getirdi. Kızımla devamlı konuştuğumuzda hep bunu söylüyoruz. Malumunuz son otuz yılda bu FETÖ, devlete sızarak boşluk alanlarını o kadar güzel doldurmuş ki buna en başta eğitim kurumlarından başlamış. Yani devlette ki açığı görmüş. İnanın bana biz bunu çok daha önceden gördük. Babam hep “Osmanlı’da ki gibi okullar olması gerekir.” derdi. Günümüzde devlet okullarında yetişip yine devlette çalışacak eleman bulamıyoruz. Çocukları ilkokuldan değil, anaokulundan yetiştirmeye başlamak gerekir. Ve sonunda mezun olan gençlerimizin devlet görevlerini yapabilecek; elçi atanıp bakan, başbakan olabilecek şekilde yetiştirilmesi gerekir. Enderun sistemi gibi yani geçmişte nasıl devşirmeler varsa eğitime beş altı yaşlarındaki çocuklardan başlamalıyız. Bunu Tayyip Bey’le konuşmuştuk, inşallah gündeme tekrar getirip daha da ilerleyeceğiz. Bu geç kalınmış bir çalışmadır. Bu boşluğu daha önceleri kötü amaçlı olan FETÖ doldurmuş ve devletin etkin kanallarına etki etmiş; zarar vererek zedelemiştir. Bir daha yaşamamak için devlet acil bir şekilde kendi elemanını kendisi yetiştirmesi gerekir. Hatta ve hatta geç kalınmış değil; ben hükümetin yerinde olsam bütün okullara bir dilekçe göndererek okul notları çok iyi olan, süper zekalı olduğuna kanaat getirilen çocukları velileriyle de görüşerek devlet himayesi altına alırım. Hangi aileye bunu söyleseniz geri çevirir ki? Zaten geri çevirenin de görüşü bellidir. Bunun biran önce yapılması lazım. Devletçilik anlayışını benimseyecek bir kadroya ihtiyacımız var. Bu gerçekten çok önemlidir. Devletine sadık, riyakatlı, tarihini bilen, dindar ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası için çalışacak kadrolu olmalıdır.

• Bilecik, Bursa, Amasya gibi Osmanlı’nın derin izlerini taşıyan şehirleri ziyaret ettiniz mi?

-Evet, ettim. Son olarak Manisa’ya gitmiştik, burası da çok hoşumuza gitti. Bu ziyaret ettiğimiz yerleri biz daha önceden de ziyaret ettik. AK Partili belediyeler almadan önce de görmüştüm ama şimdi çok fark var. Yöreye göre farklı etkilikler yapılıyor, Osmanlı dokusuna tekrar kazandırılıyor ve bunlar çok önemlidir. Umarım bu şekilde devam eder.

• Konya’ya da sıklıkla ziyaretleriniz oluyor. Peki Konya hakkında neler düşünüyorsunuz?

-Başta İstanbul olmak üzere ikinci Bursa ve üçüncü olarak da Konya benim çok beğendiğim yerdir. Çok önemsiyorum. Bence Anadolu’da ki Türklerin varoluş sebebi Konya’dır. Selçuklu olmasaydı Osmanlı olamazdı. Ertuğrul Gazi, Osman Gazi Selçuklu’nun himayesi altındaydı. Selçuklu himaye etmemiş olsaydı Osmanlı hatta Türkiye Cumhuriyeti olur muydu? Tarihini sadece 1922 olarak kabul eden cahil bir kesim var. Oysa bizim Selçuklu’dan gelen bin yıllık bir geçmişimiz var. Selçuklular yıkılacağını anladığı anda bayrağı Osmanlı’ya teslim etmiş. Osmanlı’da paşasına teslim etmiş. Bu zihniyetle düşünebilirsek bu ülkede hep beraber çok güzel bir şekilde yaşarız.

• Konya’ya Meram Belediyesi’nin Miras programı için geldiniz. Bu mirasın taşınması konusunda Türkiye’nin her yerinde bilinçli bir nesil yetiştirmek adına pek çok faaliyetler düzenleniyor. Bu mirasın taşınması için yerel yönetimlerin faaliyetlerini nasıl buluyorsunuz?

-Atiyye-i Seniyye, sultanların kutsal topraklarda, hac zamanlarında göndermiş oldukları hediyelerdir. Muhteşem diye tabir ettiğimiz Kanuni Sultan Süleyman’ın muhteşem Atiyye-i’leri olduğunu biliriz. Sadece Mekke ve Medine ile sınırlandırmayalım, Kudüs’te var. Önemli bir nokta var ki 1900’lü yıllarda Sultan Abdülhamit Han’ın tahtta olduğu dönemde yahudilerin Kudüs üzerinde büyük baskısı olmasına rağmen her yıl eksiksiz hatta bir önce ki yıla nazaran daha fazla üzerine katarak, bunu da devlet bütçesinden değil; tamamen sultanların kendisinden, hanımlarından, kızlarından hediyeler yaparak Atiyye-i Seniyye’yi sürdürmüştür. Mekke Allah’ı Teala’nın haremi, Medine Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) haremi, Kudüs ise bütün Müslümanların haremidir. Bu yüzdendir ki Sultan Abdülhamit Han’da çok sahiplendi. Günümüzde ise Meram Belediye Başkanı Fatma Hanım mirası tekrar ihya ediyor. Ben gerçekten kendisini çok tebrik ediyorum. Sağdan soldan yapılan baskıları hiç dinlemeden, cesurca bu mirasa devam etmesi bizim için büyük bir şereftir. Sadece Osmanlı Hanedanlığı için değil, bütün Türk milleti için büyük bir şereftir. Gurur duyuyor ve tekrardan tebrik ediyorum. Örnek teşkil etsin diye bunu diğer belediyelere de anlatacağız. Fatma hanım bu hizmetle çok güzel bir şey attı ortaya ve diğer belediyeler de elini taşın altına koyarak Atiyye-i Seniyye düzenlemesi gerekir. Gereken her türlü yardım ve destek için herkese hazırım. Maddi olarak gücüm olmasa da manevi olarak bütün belediyeleri desteklemeye hazırım.

• Danışmanlığını yaptığınız Payitaht Abdülhamit dizisi hakkında bizlere neler söylemek istersiniz?

-Bu projeyi dört sene önce kardeşimle beraber yapalım dedik ama kimse bizi desteklemedi. Yukarıya kadar götürdük fakat ne yazık ki şunu açık bir dille de ifade etmek istiyorum ki Ak Partili kadroların içerisinde o zaman da FETÖ’cülerin olduğunu hepimiz biliyoruz. Ve bu projenin gelmesini istemediler. Çünkü biz bu projeyi verdiğimizde üzerine basa basa Filistin, Yahudi ve Ermenilerin meselelerini çok detaylı anlatıyorduk. İstemediler. Ben öyle anladım. Yoksa başka türlü neden olmasın. Ta ki Muhteşem Yüzyıl dizisinin piyasaya çıkmasıyla birlikte TRT Muhteşem Yüzyıl’a karşılık bir dizi yapalım dedi. Buna Filinta dizisi ile başladı. Ardından çok tutulan bir dizimiz Diriliş geldi. Diriliş dizisinde tarihi dokularımız az, isimler doğru ama tarih bilgileri, vakaları kurgudur. Biz Payitaht Abdülhamit’te yakın bir tarih işliyoruz. TRT böyle bir projeyi gündeme getirdi. Bize geldiklerinde ben seve seve danışmanlığını yaparım dedim. Kurgu var mı diye sorarsanız elbette var. Olmasaydı zaten belgesel olurdu. Elimizden geldiği kadarıyla seyircimiz sıkmayarak, kanalı değiştirmeyecek şekilde; hem kadınlarımızı, annelerimizi, ablalarımızı bu diziyi seyretsin diye elimizden gelen her şeyi yapıyoruz hem de Sultan Abdülhamit’in şahsiyetine dokunacak bir şey yapmamaya uğraşıyoruz. Ama bununla ilgili bazı tarihçilerimizden eleştiri alıyoruz. Bende onlara bu dizi de Sultan Abdülhamit’e sahip çıkın diyorum. Yani bir kravat takması o kadar önemli değil, neleri anlattığımıza bakın. Gençleri yaptığı hitaplar çok önemlidir. İngilizlere atılan tokat var mıdır yok mudur? Tamam yoktur ama buradaki duruş önemlidir. Biz burada Sultan Abdülhamit’i anlatırken sadece onun zamanında ona yapılan oyunları anlatmıyor, bir şekilde bugün Tayyip Erdoğan’a yapılanları, aynı şeyleri aktarıyoruz. Bunu da anlayın diyoruz. Daha sakin, daha ağırbaşlı, daha uysal bir Abdülhamit çıkarmış olsaydık inanın bana seyreden de olmazdı. İnsanlar daha sert bir sultan istiyorlar. Sultan Abdülhamit’te Tayyip beyi görmek istiyorlar. Bizde bunu yapmak istiyoruz. Allah izin verirse ikinci sezonun ilk bölümünü başlatıyoruz. Yönetmenimiz değişti. Daha da iyi olacağına inanıyorum. Kısa bir dizi olmayacak, daha da uzun soluklu olacak. Bu sezondan ardından bir kış sezonu daha atlatarak devam edecek.

whatsapp-image-2017-10-06-at-11.20.24.jpeg

Röportaj :Hasan Durucan - Tuğba Hilal Kabakçı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.