Ahmet Çapanoğlu

Ahmet Çapanoğlu

Suç kimde?

Suç kimde?

İnsani isteklerimizin yerine, ne kadar çok hayvani, şehevi heveslerin peşine düşmüşüz. Üç günlük dünya için, insan ve Yaradan’a kul olmanın gereklerini unutup zamanında yaşamadıklarımızın ezikliği ve dünyalık menfaatlerimiz için fırıldak olup, bir zamanlar nefret söyleminde bulunduklarımız için, “seni seviyorum” kandırmasını söylemeye başlamışız.

Vermeden almayı, doyurmadan doymayı ve biz olmayı bir kenara bırakıp “ben” egosu tüm benliğimizi sarmış, doğru ve yanlışları ayırma içgüdüsünden uzaklaşıp insana saygı duymadan çokbilmişliğimiz ortaya koyar dökmüşüz.

Makamların ve mevkileri, adaletle hükmedilen yerler olması gerekliliğini unutarak adaletin, sevgisizliğin, hasetlerin ve hırsların kapladığı yerler haline getirmişiz.

“Rabbena hep bana” mantığıyla hareket edip doymak bilmeyen açgözlülüğümüz, “benden sonrası fırtına boran, beni ilgilendirmez” düşüncesi ile vazgeçilmezliğimiz ve tatminsizliğimizin yanında insan olduğumuzu unutmuşuz.

O kadar vefasız ve menfaatperest olmuşuz ki, menfaatimiz olanlara “ ağam-paşam,” çıkarımız bittiyse unuttuklarımız, yok saydıklarımız olmuş, onurlu bir insana yakışmayan maskelere bürünmüşüz. Ta ki, bir daha o insana ihtiyacımız olana kadar.

İnsanların, çıkarları doğrultusunda yaptıkları yalakalıkları gerçek sanıp, bulunmaz Hint kumaşı sınıfına koyuyoruz kendimizi.

Çevremizdekilerin çıkarları doğrultusunda, dalkavukluğu ve yalakalığı ile sürekli kulağımıza fısıldanır olmuş, “vazgeçilmezsin, sen olmazsan hiçbir şey olmaz” larla attıkça artmış egolarımız.

Her türlü övgü ve iltifatı, hak etmediğimizi bildiğimiz halde mutlu oluyor,” işte ben buyum” diyerek kendimizi Kaf dağında Anka kuşu sanmaya başlıyoruz.

Ukalalığımız zirve yapmış,  dolayı fevri davranışlar sergileyip kızmak için bahaneler arıyor, dünyanın yalnızca kendi eksenimiz etrafında döndüğünü zannederek, hoşgörü duygumuzu köreltiyoruz.

Gücü ele geçirince, hükmetme güdüsüyle hareket ediyor, kendimizi diğer insanlardan soyutlayarak “ benzemez kimse bana, tavrıma hayran olayım” şarkısını söyleyip kendi doğrumuzun tek doğru olduğunu kabul ederek, kıyaslanması bile söz konusu olmayan insanları aşağılayarak, enaniyet ve kibrin şahikalarında geziyor, en önemlisi ise zulüm olarak adlandırılacak her işi ircaa ediyoruz.

Sahne benim, oyunu ben kurar, rolleri dağıtır, gerekirse oyunu ben bozarım diyecek kadar her şeye sahip ve gücümüzün yettiğini düşünecek kadar megaloman oluruz ama kurguladığımızı sandığımız oyun içerisinde figüran olmaktan öte bir rolümüzün olmadığını da nedense hiç hatırlamayız.

Ne kadar insanız, ne kadar liyakat sahibiyiz bunun bile farkında değiliz. Aslında bu suç birazda hak etmeyene hak etmediği değeri veren biz insanlarda değil mi sizce? Hani bir atasözü var ya; “eşeğe o kadar fazla değer verirsen, kendini yarış atı zanneder” diye.

Suçlu aramaya gerek yok. Eğer insanları karakteri ve insan olma değerleriyle yargılamaz, Nasrettin hocanın dediği gibi “ ye kürküm ye” babından övgüye mazhar kılarak hak etmedikleri yerlere yüceltirsek, onlarda burunları bir karış havada, ayakları yerden kesilmiş, hatalarını anlamadan, vazgeçilmez olduklarını varsayarak yaşamaya devam ederler.

Peki, suç kimde?

Belki sevgimizden, saygımızdan, belki de toz kondurmayı yeğlemediğimizden, çıkarcıya, kul hakkı yiyene, rüşvetçiye ve avantacıya hak etmediği değeri verip, gerçekleri örterek toplumun gözünde aklamaya çalışıyoruz. İşte bu yüzden suç bizde.

Onlar ne kadar suçlu ise, biz de tenekeyi altın gibi göstermekten suçluyuz. Bu yüzden suçlu aramayalım. Toplum olarak yozlaşmışız, doğruya doğru, eğriye eğri diyebilme erdemini kaybetmiş, “iyiliği emret, kötülükten men et” düsturunu unutmuş, Hz Pir’in sözü olan “ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” manasından uzaklaşmış, menfaatlerimiz, korkumuz, kaygılarımız öne çıkmış ve insani değerlerimizden uzaklaşmışız.

 Erkler, hazmedemeyen insanların eline geçtiği zaman, liyakat sahipleri ortaya çıkmaz ve bunun yanlışlığını ifade etmezse, sorumluluğa bir o kadarda onlar ortak olmuş oluyor.

Allah sonumuzu hayr etsin, biraz akıl ve feraset, doğruları söylemek için, biraz da olsa aptal cesareti versin.

Emanetler ehil olmayanlara verilirse, haklı olanın değil de güçlü olanın haklı olduğu kabul edilirse, zulme seyirci kalıp zalime destek olunursa, işte o zaman her şeyin tepe taklak olduğu “an”ı bekle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Çapanoğlu Arşivi
SON YAZILAR