“Tırnaklarım hayat mücadelemin simgesi”

“Tırnaklarım hayat mücadelemin simgesi”
Mutlu Ulusoy'un bir tokatla değişen hayatı... Çok özel röportajı okumak için tıklayın

Derya Demir'in Özel Röportajı

Bugün oturduğum sıralardan yıllar önce geçmiş bir kadın. Kimsenin tahmin edemeyeceği noktalara tırnaklarıyla kazıya kazıya ulaşan başarı öyküsünün sahibi.  Türkiye’de kadın spor spikeri dediğimizde akla öncelikli gelecek isimlerden. O isim Mutlu Ulusoy… O kadar içten ve samimi anlattı ki başarı öyküsünü, imrenmemek ve gurur duymamak elde değil. Adeta küllerinden doğmuş diyebiliriz Mutlu Ulusoy için.  Birçok televizyon kanalında çalışmış, başarılı projelere imza atmış. Babasının öldüğü gün yemeye başladığı tırnakları için “Tırnaklarımdaki izler benim hayat mücadelemdir” diyen Mutlu Ulusoy’un hayat hikayesini sizler için birinci ağızdan dinledik, keyifli okumalar.

Birçok kişinin hayranlıkla izlediği bir spikersiniz. Sektör öncesinde Mutlu Ulusoy’un nasıl bir yaşamı vardı?

Babamı 8 yaşında kaybettim. Babasına çok aşık bir çocuktum. Çok uzun yıllar onu düşündüm ve kimseyle konuşamadım. Çok donuk, asi, zor bir kızdım. Babam vefat ettikten sonra annem de çok uzun yıllar tedavi gördü. Bu nedenle kız kardeşimin hem annesi hem babası oldum. Babamın ölümünün üzerinden uzun süre geçmesine rağmen, hala içine kapanık birisiydim hatta yanlış kararlar almak üzere olan biri… Lise son sınıfta sözlendim, eğitim hayatımı devam ettirmeyecektim. Annemin bana attığı bir tokat ile kendimi Ankara’da bir dershanede buldum. Baktım benden olacak, ders çalışmaya daha fazla özen gösterdim ve Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesini kazandım.

Selçuk Üniversitesi’nde öğrencilik hayatınız nasıl geçti?

Üniversiteye gittiğim zaman da içime kapanıklık devam ediyordu, kimseyle konuşmazdım. ÜNTV’de program sunmaya başladım ve Konya’da kendimin farkına vardım. Birçok programın sunuculuğunu üstlendim. Kız kardeşim de o dönemler üniversite sınavlarına hazırlanıyordu, onun eğitimi için para gerekliydi. Ben de gözümü karartıp, demolarımı Kral TV’ye Cesur Saraç’a gönderdim. Kesinlikle emindim bana döneceklerinden. Bir ay sonra beni aradılar ve görüşmeye çağırdılar. Orada kazandığım para ile hem kardeşimin eğitimine katkı sağladım hem de hayatımın geri kalan üç senesini geçirdim. Derslerden devamsızlıktan kaldığım için işi bırakıp, okula geri dönmek zorunda kaldım. Bu geri dönüş beni iki yıl geriye götürdü. Şu an Türkiye’de en iyi işleri yapmış olabilirim ama geri dönmeseydim çok daha iyilerini yapmış olabilirdim.

Üniversitede unutamadığınız bir anınız veya özel bir şey var mı?

Benim için çok özel olan bir an vardı. Dersini alttan aldığım Birol Gülnar hocam derste sunum yaptırıyordu. Sunum yaptığım makalenin ismini dahi hala hatırlıyorum; “Eleştirel Ekonomi Politik.” O sunuma çok özenli bir şekilde hazırlandım. Okula geldim, hakkını vererek sundum ve o dersten geçtim. Ancak o kadar canlı yayın sundum, son dakika gelişmelerini aktardım, hiçbiri bu kadar özel değildi. Çünkü Birol Hocam bana o sunumla bilmediğin bir konuya hakim olarak sunmanın ne kadar önemli olduğunu öğretti.

 

Konya’yı özlüyor musunuz?

Özlemez olur muyum hiç… Konya’daki hocalarım ve arkadaşlarım benim ailemdi. Konya’dan kim gelirse gelsin, her zaman kapım açık ve hepsine vefa borcum var. Bana Konya’daki hocalarım baba, amca oldular. İstanbul’a gelirken cebime harçlık koyup yolladılar. Hala oradaki insanlarla görüşürüm ve asla bağımı koparmam. Zaten Konya’nın öyle bir ruhu vardır ki orada kurulan dostluklar, ilişkiler kolay kolay bitmez. Canım bir şeye sıkıldığında ya da bir fikir almam gerektiğinde sektördekilerden önce, okuldaki hocalarımı ararım, destek alırım. Manevi desteklerini her zaman gördüm hala da görmeye devam ediyorum.

 

Sektöre atılma serüveninizden bahsedelim bir de… Neler yaşadınız bu süreçte?

Çok zor zamanlar geçirdim, buralara gelmek hiç kolay olmadı. İstanbul’a ilk geldiğimde 8 arkadaş, Seyrantepe’de bir bodrum katında eve çıktık. Evin küçük bir camı vardı, karşısına apartman yapılınca o da kapandı. Hepimiz işsiz, beş parasızdık. Evde her gün bir yerim şişmeye başladı. Arkadaşlarım bir yerlerden para bulup beni doktora götürdü. Sonuçlarımdan iltihaplı eklem romatizması çıktı ve bu nedenle hekimler hemen o evden taşınmam gerektiğini söyledi. Sağlığım dahil her şey çok kötü gidiyordu. Aynı dönemde neredeyse her gün Fox TV’nin Haber Müdürü Doğan Şentürk’e CV’mi ve demolarımı yolluyordum, stajyer olarak beni yanınıza alın diye. Bir gün telefonum çaldı, o an hayatımın dönüm noktasıydı diyebilirim. Görüşmeye çağrıldım ve Fatih Portakal’ın yanında yapım asistanı olarak çalışmaya başladım. Fatih Portakal’ın programı bittikten sonra, onun haber metinleriyle tekrar stüdyoya girerek, teknik ekibe demolarımı kaydettirdim. Gece haberlerini bana sunduracaklarından emindim, ta ki taşeron işçileri çıkarana kadar. Ben de taşeron olduğum için işten çıkarıldım.

Devamında neler yaşadınız?

Kaydettiğim demoları, Fatih Portakal ve Doğan Şentürk, TV8’e yollamış. Telefonla arayıp beni görüşmeye çağırdılar ve hemen işe başladım. Sabah haberlerini sunuyordum. Ama bir süre geçtikten sonra kendimi haberde artık mutlu hissetmemeye başladım, farklı şeyler yapmalıydım. Bu nedenle işten ayrıldım. Beşiktaş’ta büyüdüm, buranın kızıyımdır yani. Esnaf ile toplanıp balıkçıda maçları izlerdik, bana neden spor denemiyorsun dediler. Fuat Aktağ’ı aradım beni yanlarına alsınlar diye. Dokuz kere NTV Spor’a iş görüşmesine gittim ve sonunda işe alındım. Uzun yıllar burada Rıdvan Dilmen ve Ercan Taner’in asistanlığını yaptım. Ekran önünde değilim diye hiçbir zaman gocunmadım, çünkü bir gün ekranın benim olacağını biliyordum ki bir salı akşamı Fuat Aktağ beni arayıp bültenlerin bende olduğunu söyledi. NTV’de işimi çok güzel bir şekilde devam ettirdim ancak artık bu bana yetmemeye başladı, farklı şeyler yapmak istiyordum. Bu nedenle işimden çok üzülerek ayrıldım. TRT Spor’da işe başladım oradan da tatsız bir olay nedeniyle istifamı verdim. Şimdi Radyo Bilyoner ve Fitbol’da çalışıyorum.

Radyo’da çalışmak size farklı deneyimler kattı mı?

Radyo bana sadece çenem ile iş yapabileceğimi öğretti. Adeta zincirlerimi kırdım diyebilirim. Sonuçta ne yüzümle ne de fiziğimle ön plana çıkıyorum. Sadece konuştuklarımla dinleyiciyi tavlayabiliyorum. Ekrana çıktığım tek bir gün bile ben futbolu biliyorum demedim ama artık diyorum. Sekiz yıldır sektördeyim ve hiçbir gün radyoda çalıştığım kadar kendimden emin olmadım. Şimdi öyle bir özgüvenim var ki istedikleri kadar bana canlı yayın versinler, boşluğa düşmeden hepsini sunarım. Şu an çok mutluyum, radyoyu da dergiyi de tatmam gerekiyormuş.

Schweinsteiger’in ismini telaffuz etmekte zorlandınız bir bülteninizde, uzun bir süre de gündemden düşmedi. Neler hissettiniz?

Ekranda şu ana kadar yaptığım tek hata Schweinsteiger’in ismini telaffuz edemeyişim oldu. O gün, ondan önceki üç bültenimde de Schweinsteiger’i doğru bir şekilde söyledim. Ama o bültende tutuldum kaldım, söyleyemedim. Son dakika haberleri oluyordu, sadece bir kere kulağıma söylüyorlardı ve söylerken hiçbir zaman hata yapmadım. Bir spor kanalında futbolcu ismini söyleyememek kadar ayıp bir şey daha yoktur. Ama arada böyle şeyler olabilir. Onca başarılı projeye imza attım bu kadar gündem olmadı, ama bu hata uzun bir süre gündemden düşmedi. Yaptığım şey büyük bir hata evet ama bunlar olabilir. Bugüne kadar hiçbir yaptığımdan utanmadım, her zaman arkasında durdum. Babamın öldüğü gün tırnak yemeye başlamıştım. Tırnak yemeyi bırakmanın bir yolu rencide olmaktır. Ama asla rencide olmadım. Çünkü o tırnaklara baktığımda hayatımı görüyordum. Hala o tırnaklarımı o kadar özlüyorum ki onlar benim hayatla verdiğim mücadelemdi. Bu nedenle yaptığım hatalardan da utanmadım, her insan yapabilir.

Bir spor kadını olarak Konyaspor’un bu sezonki performansını nasıl buldunuz?

Üniversitedeyken Konya’nın stadından kuş uçmazdı. O kadar boştu oralar. Futbolun bir şehre olan etkisi işte budur. Konya’ya renk, kan, can, başka bir karizma geldi. Fenerbahçe maçındaki tribünlerle gurur duydum. Konya tribünlerini hiç bu kadar muazzam görmedim. Aykut Kocaman gerçekten başka bir adam. Kocaman’ın kıymetinin bilinmesi gerekiyor. Aykut Kocaman’ın tarzını eleştiriyorlar, ama daha ne yapabilir. Bu kadro ile bunu yapmak zorunda. Ofansif futbol oynatması beklenemez. Kendine has bir sistemi var ve buna sadece defans ağırlıklı diyemeyiz. Konya bugün üçüncü sırada ve tarihinin en iyi sezonunu geçiriyor. Her sezon aynı performansı yakalayamayabilirsin. Önümüzdeki sezon çok kötü bir giriş de yapabilir Konyaspor. Ama bir şeylere sahip çıkmak ve bir şeyleri hakkıyla teslim etmek lazım. Bizim futbolumuzdaki en büyük sorun değer kıymet bilmemek, teknik adamları anında harcamak. Bunları engellemek lazım. Aykut Kocaman sana tarihinin en şaşaalı dönemini yaşatıyorsa senin bu saatten sonra bu adama gönül borcun var demektir.

Sektöre atılacak genç iletişimcilere neler söylersiniz?

En başta arkalarına manevi güç alsınlar. Annelerini babalarını her daim yanlarında tutsunlar. Benim içimde kalan çok şey oldu, babasız büyüdüm. O kadar çok isterdim ki onunla oturup, sohbet etmek. Sektörde seni destekleyenlerin olduğunu bildiğin zaman daha iyi ilerlersin. Mesleklerini sadece ekrana çıkıp bir şeyler sunmakmış gibi algılamasınlar, çalışsınlar. Yeterince çalışırsan başarı sana gelir. İletişimcileri bu meslekten vazgeçirmek isteyenler çok oluyor. Buna çok kızıyorum. Asla vazgeçmesinler, çünkü genç beyinlerin gelip güzel işler yapması gerekiyor.

Kaynak:Pusula Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.