"Oğlumun cenazesi 8 aydan beri işgal gücünün elinde"

"Oğlumun cenazesi 8 aydan beri işgal gücünün elinde"
Cenazesi İsrail tarafından ailesine teslim edilmeyen Fakih'in annesi:"Her gün baskı ve zulmün farklı bir çeşidine tanık olan Muhammed, tabii İsrail zindanlarında yaşadıkları da buna eklenince artık dayanamıyordu. Baskılarına, kendi vatanımızda bize yaşatt

EL-HALİL (AA) - ESHAT FIRAT - İsrail'in 1 Ocak'ta aldığı bir kararla "Hamas mensuplarına ait cenazelerin ailelerine teslim edilmeyeceğini" duyurması, Filistinliler tarafından "kabul edilemez" olarak nitelendiriliyor. İsrail'in izlediği intikam politikasının bölgedeki şiddet sarmalını devam ettireceğini söyleyen aileler yaşadıkları acıya, en azından ölülere saygı gösterilmesini istiyor.

AA muhabirine konuşan Filistinli aileler, Hamas mensubu olduğu iddiasıyla yakınlarının cenazelerinin kendilerine teslim edilmeyecek olmasının kabul edilemez bir durum olduğunu söyledi.

El-Halil kentindeki Otnail yerleşim birimi yakınında Haziran 2016'da bir Yahudi yerleşimciyi öldürdüğü gerekçesiyle daha sonra İsrail askerleri tarafından düzenlenen bir operasyonda ölü ele geçirilen Muhammed el-Fakih isimli Filistinlinin annesi Yusra Amru, "Oğlumu benden alan işgalciler, beni ölüsünden de mahrum ediyorlar." dedi.

İsrail'in Filistin halkına yaşattığı acıların artık dayanılmaz boyutlara ulaştığını söyleyen Fakih'in 76 yaşındaki annesi, oğlunun yaşadıklarını gözyaşları içerisinde şöyle anlattı:

"Muhammed şiddetten uzak duran, yuva kurup, güzel bir hayat sürdürmeyi hayal eden, ahlaklı ve hoşgörülü bir insandı. Ancak her şey Muhammed'in Nablus'taki Necah Üniversitesi'ne gitmesiyle başladı. 2006'da Nablus'tan El-Halil'e dönüşünde Huvvara adlı askeri kontrol noktasında İsrail askerlerince gözaltına alındı. İslami eğilimleri nedeniyle çıkarıldığı mahkemede 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı."

Oğlunun hapisten çıktıktan sonra yarım kalan üniversite eğitimini tamamladığını aktaran Filistinli anne, "Muhammed okulunu bitirdikten sonra, önce Ramallah'taki Mahmud Derviş Müzesi'nde çalışmaya başladı, daha sonra da bir şirkette pazarlama müdürü oldu." dedi.

İsrail hapishanelerinde yaşadıklarının her daim oğlunun zihninde canlı olduğunu, çıktıktan sonra da kontrol noktalarında durdurulmak, saatlerce bekletilmek, aranmak, sözlü tacize maruz bırakılmak suretiyle uğradığı zulme her gün bir yenisinin daha eklendiğini anlatan Amru, "Her gün baskı ve zulmün farklı bir çeşidine tanık olan Muhammed, tabii İsrail zindanlarında yaşadıkları da buna eklenince artık dayanamıyordu. Baskılarına, kendi vatanımızda bize yaşattıkları zulümlere tahammül etmekte zorlanıyordu. Ancak biz hep onu şiddete başvurmaktan alıkoyuyor ve sabretmesini söylüyorduk."

- "Hayattayken gün yüzü göstermedikleri oğlumun cenazesini versinler"

Fakih’in annesi, oğlunu ölüme götüren süreci ise şu sözlerle aktardı:

"Ama Muhammed dayanamadı ve bir gün bizden habersiz Otnail denilen Yahudi yerleşim bölgesi yakınlarında İsrailli işgalcilere karşı bir eylemde bulunmuş. O günden sonra Muhammed ile görüşemedik. İsrail istihbarat birimleri Muhammed’i bir ay boyunca takibata almaya başladı. Bir gün duyduk ki Muhammed ve arkadaşları İsrail askerleri ile girdikleri ve 7 saat süren çatışmadan sonra şehit olmuş."

İsrail askerleri, 27 Temmuz 2016’da El-Halil’e bağlı Surif beldesinde Fakih ve arkadaşlarının kaldığı eve düzenlediği operasyonda, Fakih’i ölü, 5 arkadaşını ise yaralı şekilde ele geçirmişti.

Amru, "İsrail, Muhammed’imin cenazesine el koydu. Oğlumu benden alan işgalciler, beni onun ölüsünden de mahrum ediyorlar. Şimdi bunlardan tek talebimiz oğlumun cenazesini bize teslim etmeleri. Hayattayken gün yüzü göstermedikleri oğlumun cenazesini versinler, bari ölüsüne saygı göstersinler. Bıraksınlar da insan onuruna yakışır bir şekilde defnedelim oğlumu." şeklinde konuştu.

İsrail güçlerinin Fakih'i öldürdükten sonra kardeşini de gözaltına aldığını hatırlatan anne Amru, "İsrail sadece oğlumun cenazesine el koymakla yetinmedi, Muhammed’in hamile eşine de çok baskı yaptı. Son olarak Muhammed’in çocuğunu doğurmaması için gelinime düşük yaptırmaya bile kalkıştı. Gelinim bu zalimlerin elinden kaçarak, ailesine sığındı ve kendisini zor kurtardı. Diğer oğlum da şu an hapiste. Şimdi yapayalnız bir başıma kaldım." dedi.

- Filistinli gençleri intihar eylemciliğine götüren "işgal politikaları"

Batı Şeria’nın Beytullahim kentine bağlı Beyt Cala beldesinde yaşayan Muhammed Ebu Surur, 2016’nın mart ayında işgal altındaki Kudüs’te bir otobüste düzenlediği intihar eyleminde hayatını kaybeden 18 yaşındaki Filistinli Abdulhamid Ebu Surur’un babası.

Baba Ebu Surur, "Biz Abdulhamid'den şiddete başvurmak yerine ilim tahsili ile işgal altındaki vatanına hizmet etmesini istiyorduk. Ancak o bunun yerine direnişi ve bu uğurda can vermeyi seçti." dedi.

Varlıklı ve kültürlü bir ailenin çocuğu olan Ebu Surur’un ticaretle uğraşan babası Muhammed Ebu Surur şunları söyledi:

"Abdülhamid, üniversiteye hazırlanıyordu. Veterinerlik okumayı planlıyordu. Ben üniversiteye girmesini, tahsilini bitirip diplomasını almasını çok istiyordum. Böylece vatanına, toprağına hizmet edebileceğini ona her daim söylerdim. Ancak, davasına hizmet noktasında aceleci davrandı."

Oğlunun hayvanları çok sevdiğini, onun için de veterinerlik okumak istediğini kaydeden baba Ebu Surur, "Oğlum çok merhametli bir çocuktu. Biz hiçbir zaman hayvanlara bile bu kadar merhametli, düşkün olan birinin insanlara zarar verebileceğini düşünemezdik. Bu çok çelişkili bir durum aslında. Bu kapıda gördüğünüz köpekler onundu. Bu köpeklerden biri doğum yapınca, Abdülhamid evde uyumaz oldu. İki ay boyunca çocuk gibi bakımlarını yaptı. Dolayısıyla sizce böyle bir insan terörist olabilir mi, düşmanca bir karaktere sahip olabilir mi?” dedi.

Kalbi sevgiyle dolu henüz hayatının baharında pırıl pırıl bir genci intihar eylemciliğine götüren sürecin iyi okunması gerektiğini ifade eden baba Ebu Surur oğlunu bu sona götüren etkenleri şöyle anlattı:

"Abdülhamid, vatanının işgal edilmiş olmasını kendisi için bir 'zillet' olarak kabul ediyordu. Aşağılanmış bir hayat yaşadığını düşünüyordu. Televizyon haberlerinde İsrail askerleri tarafından hakarete uğrayan, kameralar önünde vurularak öldürülen kadınları, gençleri ve çocukları görmek Abdülhamid’i fazlasıyla rahatsız ediyordu. Neredeyse her gün yaşanan bu tür sahneler, böylesi duygusal ve hassas bir genci nasıl etkiler iyi düşünmek iyi okumak gerekiyor."

- "Şiddet, şiddeti doğuruyor işte"

İsrail güçlerinin, işgal altındaki Filistin topraklarında izlediği sert politikayı eleştiren baba Ebu Surur, "Şiddet, şiddeti doğuruyor işte. Ya bu yöntem değişecek ya da bu şiddet sarmalı devam edecek. Yanlış yapıyorlar. Çünkü nasıl bir nesil ile karşı karşıya kaldıklarını hala anlamış değiller. Bu öyle bir nesil ki, sonuçları ne olursa olsun zilleti kabul etmeyen bilinçli bir nesil. Dolayısıyla İsrail buna hkim olamaz." dedi.

Ebu Surur, İsrail'in dış dünyaya farklı bir imaj yansıtmaya çalıştığını ifade ederek şöyle konuştu:

"İsrail terörist, kendini bilmez, hayattan nefret eden, bir halk ile mücadele ettiği imajı yaratmak istiyor. Bu imaj üzerinden dünyaya kendisini haklı göstermeye çalışıyor. Hayır, biz hayattan nefret eden bir halk değiliz elbette hayatı seviyoruz. Ama hangi hayat? Onurlu bir hayatı, şerefli bir hayatı seviyoruz. Biz kültürlü, medeni bir halkız. Çocuklarımızı iyi yetiştirir, kaliteli bir tahsil almaları için uğraşırız. Biz çocuklarımızı ölmeleri için yetiştirmiyoruz."

Oğlunun oluşturulmak istenen terörist imajına uymadığını dile getiren acılı baba şunları söyledi:

"Abdülhamid, zengin bir ailede büyüdü, sokak çocuğu değildi, aile baskısına da maruz kalmıyordu. Psikolojik sorunları yoktu. Abdülhamid kültürlü, ahlaklı ve hedef sahibi bir çocuktu. Abdülhamid’i ölüme biz sürüklemedik, Bu onun kendi iradesiydi. Ancak şehadet ailemize yabancı bir olgu değil. Abdülhamid ile aynı ismi taşıyan dedesi de 1981’de İsrail’in Lübnan’ın Fakhani bölgesinde düzenlediği suikast eyleminde hayatını kaybetmişti. Abdülhamid, ailedeki 17'nci şehit."

- "Oğlumun cenazesi 8 aydan beri işgal gücünün elinde"

Babasını suikasta kurban veren Ebu Surur’un öğretmen annesi İzhar Ebu Surur ise Filistinliler için yaşamın hiçbir zaman kolay olmadığını anlattı. Filistinli anne, "Babam Abdülhamid’in İsrail güçleri tarafından öldürülmesi sonucu ben daha 9 yaşında yetim kaldım. Babamın cenazesinin, suikasta uğradığı binadan çıkarılışına şahit oldum. Şimdi de daha 18 yaşındaki oğlumu kaybettim. Ama daha kötüsü ne biliyor musunuz? Oğlumun cenazesini dahi göremiyorum şimdi. Bu çok ağır ve zor bir durum. Oğlumun cenazesi 8 aydan beri işgal gücünün elinde ve ben oğlumun parçalanmış cesedini defnedemiyorum bile." şeklinde konuştu.

Oğlundan bahsederken gözyaşlarına hakim olamayan anne Ebu Surur, "Ben hayatım boyunca şehit kızı olmakla gurur duydum, şimdi bu gurura yenisi eklendi. Bir şehit annesi olmakla ayrıca gurur duyuyorum. Ama bir anne olarak oğlumun yaşadığı evde, hatırasının hala çok diri olduğu bu evde dolaşmak benim için çok acı, dayanılmaz bir durum." dedi.

Anne Ebu Surur oğlunun ölümünden sonra yaşadığı acıyı şöyle ifade etti:

"Babam benim için çok değerliydi ve onunla her zaman onur duyardım. Ancak insanın oğlunu kaybetmesi, babasını kaybetmesinden daha büyük bir acıymış. Şehit olmadan bir gün önce burnu kanamıştı, burnundaki kandan birazı duvara bulaşmıştı. Geçen evde temizlik yaparken onun kanının bulaştığı duvarı temizlemeye gönlüm razı olmadı. Bu Abdülhamid'den kalan bir hatıraydı. Odasına girmem çok acı verici. Yüreğim buna dayanamıyor. Ancak bazen buna ihtiyacım olduğunu hissediyorum. Bazen gidip yatağına uzanıyorum ve onu hayal ediyorum. Yattığı yatağın çarşafını bile değiştirmedim. Gardırobu da aynı halde duruyor, hiç ellemedim."

Ebu Surur’un annesi son olarak, "Sabretmekten ve Allah’a dua etmekten başka çaremiz yok. Abdülhamid şerefli bir ölümle aramızdan ayrıldı, tarih her daim onu hatırlayacaktır. Filistin tarihine adını kazıdı." ifadelerini kullandı.

Kaynak:Anadolu Ajansı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.