BAŞARIDA DUYGUSAL ZEKĀ

Ziya Uysal

Derler ki, Selahaddin Eyyubi çocukken evlerinin yakınında bulunan bir minber ustasının atölyesine gider, ustanın çalışmalarını izlermiş. Ustanın, yaptığı en güzel minberi satmadığını görünce merak edip, onu niçin satmadığını sorar. Usta, onu Mescid-i Aksa için yaptığını söyler. Mescid-i Aksa Hristiyanların elindedir. Fakat usta, inatla, ısrarla ve özlemle onu Mescid-i Aksa için bekletmektedir. Küçük Selahattin çok duygulanır ve bunu hiç unutmaz. Yıllar sonra Kudüs’ü fethettiğinde minber hâlâ Suriye’deki o atölyede durmaktadır. O minberin getirilmesini emreder ve onu Mecid-i Aksa’ya yerleştirir. O minber, bugün dahi oradadır. Birçok tarihçi o küçük çocuğu Selahattin Eyyubi yapan şeyin, çocukluğunda geçen bu mihrap hikâyesiyle güçlenen duygusal zekâsının verdiği başarma azmi olduğunu söyler.

Bu olay, duygusal zekânın doğru yönde harekete geçirilmesiyle başarının ne denli arttığını gösteren güzel bir örnektir. Onun bu örnekliği insanın ideali uğruna ne zorluklara, ne çilelere katlanabileceğini ve ne büyük hedeflere ulaşabileceğini gösteren de gerçek bir örnektir. Tarih boyunca insanlar en çok dinleri ve ideolojileri uğruna yani yüksek idealleri uğruna zorlukları yenmiş ve ölümü göze almışlardır. Bu uğurda katlandıkları çileleri, yorgunluk ve zorlukları bu sayede adeta hiç hissetmemişlerdir. “Zoru başarırız, imkânsız biraz vaktimizi alır” sözü her halde buradan gelmektedir.

İster dini duygular, ister milli, ister diğer duygular harekete geçirilsin, insanları doğru ideallere yönlendirmenin ve duygusal zekânın motor gücünden yararlanmanın başarıdaki önemi çok büyüktür. Selahaddin Eyyubi, Nureddin Mahmut Zenginin mahiyetinde yetişmiştir. Nureddin Mahmut Zengi, sonraları Karaman yöresine gelmiş ve Karaman Oğulları Beyliğini kurmuş olan Zengi Aşiretinin Reisidir. Zengiler, Oğuzların Bozok kolundan olan Avşar Türklerindendir. Nureddin Mahmut Zengi de, Selahaddin Eyyubi de, yüksek idealleri uğruna nice zorlukların üstesinden gelmişlerdir. Nur içinde yatsınlar.

Fatih Sultan Mehmet’in yaşamında da, duygusal zekânın yüksek ideallerle beslendiğinde neler yapabileceğini gösteren bariz örnekler vardır. “Ya ben İstanbul’u alırım, ya da İstanbul beni alır” diyerek, atını denize sürdüren o güçlü kararlılığın kaynağı budur. Fatih’e, gemileri karadan yürüten o olağan üstü yaratıcı zekâyı getiren de budur. Bütün bunların ve onun tüm yaşamında şahit olduğumuz fevkalade başarılarının kaynağında yine güçlü iman ve yüksek milli ideallerle yoğrulmuş duygusal zekâ vardır. Mekânı cennet olsun.

Tarihin kaydettiği birçok Türk ve İslam büyüğünün de yine duygusal zekâlarının motor gücüyle büyük başarılara imza attıklarını görüyoruz. Sadece bizim tarihimiz değil, tüm insanlık tarihi de bunun güzel örnekleriyle doludur.

Örneğin “Gemileri yakma” deyimi Endülüs (İspanya) Fatihi Tarık Bin Ziyad’dan geliyor. O, kendisinin ve askerlerinin zorda kalınca geri çekilme ümidini ortadan kaldırmak için İspanya kıyılarında gerçekten kendi gemilerini yakmıştır. Ama bu azim ve kararlılığı ona Endülüs’ün (İspanya’nın) fethini getirmiştir. Bu başarı da dini duygularla yeşermiş bir duygusal zekânın eseridir. Mağrip (Fas) kıyılarından, karşıdaki İspanya kıyıları görünmez. Ama o, fethe o kadar güçlü odaklanmış ki, sürekli karşıya bakıp iç geçirdiği ve sanki görüyormuş gibi askere savaş planları anlattığı söylenir. Allah’ın rahmeti Onun ve tüm Müslümanların üzerine olsun.

Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışından sonraki günlerin bütün ümit kırıcı zorluklarına karşın Atatürk’e, “Geldikleri gibi gidecekler” dedirten ümit ve cesaretin kaynağı da duygusal zekâdır. O günlerin bütün yokluk, zorluk ve yorgunluğuna, düşmanlarımızın onca imkân ve gücüne rağmen bizi kurtuluş savaşında muzaffer kılan da dini ve milli duygularımızla harekete geçen duygusal zekâmız olmuştur. Hepimizi tek yumruk yapan ve zafere götüren o bilincin kaynağı da duygusal zekâdır. Onlar, en değerli varlıkları olan canlarını ortaya koydular. Savaşta şehit olanlar önden gittiler. Sağ kalıp, gazi olanlar da sonraki yıllarda gittiler. Şimdi hepsi de Allah’a kavuştular. İstiklal Savaşı askerlerinden biri de rahmetli babamdı. Hepsi nur içinde yatsınlar.

Bize de onların bıraktığı mirasa adam gibi sahip çıkmak düşüyor. Onlar sadece toprak için savaşmadılar. Bilhassa bizi biz yapan milli ve manevi değerlerimizi korumak ve yaşatmak için savaştılar. Bize de şimdi yıkıcı, bölücü, asimile edici, ahlâk bozucu, ruhsuzlaştırıcı, idealsizleştirici,  maneviyatsızlaştırıcı, yozlaştırıcı, düşmanca fitnelere karşı atalarımız gibi azimli, kararlı ve birlik içinde mücadele etmek düşüyor.

Bizim için bütün bu başarıların, bu azim ve kararlılığın asıl kaynağı Peygamberimiz (S.A.V) dir. Bilindiği gibi Ona, İslam davasından vaz geçmesi karşılığında Mekke müşrikleri pek çok şey vadetmişlerdi. Kabul etmediği takdirde de Onu ölümle tehdit etmişlerdi. Bunun üzerine O, “Güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler, vallahi ben bu davamdan vaz geçmem” diye cevap vermişti. Onun o gün gösterdiği azim ve kararlılık, her devirde, tüm Müslümanlara örnek teşkil etmiştir, kıyamete kadar da edecektir.

Kin, nefret, öfke, intikam, kıskançlık duyguları gibi birçok duygumuz vardır. Bunlar, insana has gelişmiş duygulardır. Sanılanın aksine bunlar tamamen zararlı, silinip atılması gereken duygular değildir. İnsan manevi bakımdan iyi yönde, kaliteli bir eğitim aldığı takdirde bunların her biri başarıda birer motor görevi görür. Örneğin kin ve nefret duyguları köreltilmiş biri, haksızlık ve kötülüklerden de nefret etmez. Bu yüzden, “ Neme lazım” der, bunlarla mücadele de etmez. Allah korusun, dünya yaşanmaz hale gelir. Allah’a emanet olunuz.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.