Benim Konyam bu şehir değil!

İsmail Detseli

Şaban ismi göze çarpınca acaba bir espri mi var Kemal Sunal’dan diye düşünür bütün okurlarım. Evet, çok düşündürücü bir espri var ama o rahmetliden değil.

Ömründe birkaç koca ile evlilik yapmış bir kadının ilk kocalarından bir tanesinin ismi Şaban’mış. Son evlendiği kocası da Şaban olmuş tesadüfen. Yeni koca kendisini hatuna kabul ettirebilmek ya da sevilip sevilmediğini tam olarak anlayabilmek için hanımına sürekli olarak şu soruyu sorarmış, “Eee hatun söyle bakalım eski Şaban mı daha iyi idi, yoksa yeni Şaban mı” diye. Hanım her seferinde edebinden “hı mı” diyerek geçiştirirmiş ama bu soruların arkası kesilmeden devam ettiğini görünce bir gün artık patlamış ve gerçek gönlünde olanı geveze kocanın suratına söyleyivermiş. “Yeni Şaban’ın da eski Şaban’ın da canı cehenneme be adam. Aldığım kocaların içinde biri vardı ki Değirmenci Kel Goca derlerdi, ama heriflerin şahıydı” demiş ve yeni kocanın sözünü kesmiş.

Bu hanım teyzemiz Değirmenci Kel Goca’dan nasıl güzellikler gördü de bu itirafı yaptı bilmem, ama benim eski Konya’da çok güzel hatıralarım oldu. Şimdi bana çok dostlarım gençler sorarlar “İsmail amca İsmail hocam, şöyle eskiyle yeniyi kıyaslasanız eski Konya mı iyi yeni Konya mı iyi diye”.

Bana göre o sade sessiz, huzurlu, samimi insanlarla dolu, birbirini seven sayan, birbirine hürmet eden, konuştuğu zaman riyakarca değil samimi içten yürekten sevgi dolu konuşan insanların yaşadığı Konya yani eski Konya iyiydi. Ben hangi Konya’yı özlerim anlatayım.

Ben tek katlı kerpiç evlerde oturup birbirlerinin ölüsünden, hastasından, düğününden, mevlidinden her şeyinden haberi olan, evlerin önünde ufacık bahçe ya da avlusunda sohbet eden ölü evine yemek götüren, hastayı ziyaret eden ölüden diriden haberi olanların Konya’sını özlerim. Araç gürültüsü ile egzoz gazı ile sahte dünya düzeni ile yaşayan insanların Konya’sını değil.

Ben bir bakkalın önünden geçerken “İyi bir çay getirdim, çok sulu mandalina portakal getirdim çürüğü çarığı yok tertemiz al, memnun olursun Gilissali İsmayıl” diyerek samimiyetini gösteren adamı özledim… Bir yastıkçı yorgancının yanına uğradığında “iyi yastık kumaşı geldi, ot Beyşehir gölünün çok dayanıklı yastık yapayım Ismayıl Efendi 10 sene kullan” diyen sıcak dostların Konya’sını özlerim.

Ben köyden gelen bir kamyonun başına üşüşüp de satılacak köylülerin malını nasıl ucuza kapatırım hevesinde olmayıp malın değerini veren, hatta almayacağı bir ürünün fiyatını satıcının öğrenmesini ve aldanmamasını sağlayacak şekilde “Ismayıl gardaşım benim param olsa şu yirmi liraya almaya uğraştıkları ürünü 50 liradan alırım” diyen esnafın olduğu Konya’yı özlerim.

Ben camiye giderken milyonlarca liralık malı bırakarak dükkanının önüne bir tabure koyup da arkasına bakmadan huzurluca namazını kılan insanların yaşadığı Konya’yı özlerim. Günümüzdeki gibi evden dükkândan tezgahtan hatta yolda giderken tenha yerlerde insanların malını parasını gasp eden bıçakla silahla ölümüne sebep olan insanların eşkıyaların hırsızların soysuzların yaşadığı Konya istemem.

Ben bir tamir için veya inşaat yapmak için eve gelen yapı ustasının çay ve yemek sigara ile zamanını geçirip akşam olsun yevmiyem dolsun diye düşündüğü değil, yarın bir daha gelmeye değmez bir saat fazla çalışalım bu işi bugün bitirelim diyerek aldığı ücreti helal ettiren insanların Konya’sını özlerim.

Bir bahçe bellemeye gelip akşama az bir yer kaldı ise onu bitirebilmek için sıkı çalışan samimi insanların ve onların bu fedakârlığına karşılık onları üzmeden pazarlık ettikleri paradan biraz daha fazla para verip onu gönülleyerek evine tebessümle yorgunluğu geçmiş olarak gönderen dürüst insanların Konya’sını çok özlerim.

Ben süpermarketlerle dolmuş Konya’nın adres ve mahalle bilgini hatta mahalle bekçiliği yapan bakkalların marketlere yenik düşmesinin üzüntüsünü yaşıyorum. Ayrıca teknolojiye kendini kaptırıp anne babasına mesaj çekerek hatır soranların bayramda tatilde denizi tercih edip ailesine “kendinize iyi bakın” tavsiyesinde bulunan gençliğin Konya’sı değil, benim Konyam. Ana babasının daima yanında olan onların hayır dualarını alanların babadan ve ya oğuldan gelen bir mektubu bütün bir akraba toplanarak sevinçle okuyarak sevinenlerin Konya’sını özlüyorum.

Ben Konya’nın günümüzdeki gibi sıcak yaz benzeri zemheri kışını değil, günlerce kar yağıp Meramının, Dere’sinin Hocacihanı’nın Sille’sinin Karaaslan’ının  Harmancık’nın, Karahüyük’ünün, Evdireşe’sinin, Durunday, Yorgancı ve Pirasan civar köylerinin günlerce sessizliğe bürünüp yaşadığı o karlı çetin kışı özlüyorum.

Ben Konya’nın gerek bedesteninde, gerekse çarşısında samimi ve asla çok kazanma hırsı olmayan birisi siftah yapmış ise gelen müşterisini diğer esnaf kardeşine gönderen ahilik kültürüyle yetişmiş esnafını özlüyorum.

Ben Konya’nın eski mahallelerinde hatta cadde ve sokaklarında birbirine selam vermeden hal hatır sormadan geçmeyen insanların yaşadığı her hafta Perşembe günleri güzel yemekler yapıp yahut meyve sebzelere alarak ihtiyaçlı komşulara ölmüşlerinin ruhlarına perşembelik sadaka olması için ikram eden, sevabı bekleyen hanım ve beylerini özlüyorum.

Ben Konya’nın kışa etlik yapacağında veya kurban keseceğinde tiftik erkeç almak için dağ köyünden gelecek malları bekleyip onların beslenmesini, tuzlanmasını çobanını bile takip ederek aldığı malın değerini veren ondan gerekli verimi almasını bilen eli açık ağalarının olduğu yılları, gelenek görenekleri özlüyorum.

Ben Konya’nın zehirleyen havasını değil, çarşıları mis gibi çöğen helvası kokan tahin pekmez kokan simitçi fırınlarının ekmek fırınlarının mis gibi susam kokan çörek otu tüten havasını özlüyorum.

Böyle bir şehirde “yeniden yaşamanın mümkün olmadığını” bilerek yaşıyorum. 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.