BÜYÜK TÜRKİYE

Mustafa Balkan

Size, 1970 senesinin Nisan’ında ilk sayısı çıkan ve “‘Büyük Türkiye’ idealini halka ve yeni nesillere aşılamak, bunun gerçekleşmesi için neler yapılması gerektiğini ortaya koymak maksadıyla neşredilen” bir fikir dergisinden bahsedeceğim.

Geçenlerde arşivimi karıştırırken elime geçti.

Büyük Türkiye dergisinin 55’e yakın yazı kadrosunda Ergün Göze’den tutun Sabahattin Zaim, Amil Çelebioğlu ile Turan Yazgan, Nevzat Yalçıntaş, M. Necati Sepetçioğlu, Ahmet Kabaklı, M. Necmettin Hacıeminoğlu, İbrahim Kafesoğlu, Mehmet Kaplan, Nihat Keklik, Sadettin Öktem ve Nurhan Atasoy’a kadar pekçok isim yer alıyor.

Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş, “‘BÜYÜK TÜRKİYE’ hayalimizde yaşattığımız yarının ileri ve mesut Türkiye’sidir. Bunu kısa olarak “her bakımdan kalkınmış, ileri, halkı mes’ut ve müreffeh, kalabalık nüfuslu mâmur ve kuvvetli bir Türkiye” olarak vasıflandırıp tarif edebiliriz.” diyor.

Hukukçu Ergün Göze’nin “Büyük Türkiye Rüyası” ise şöyle:

“Birçokları için bu bir rüyadır. Öyle olması bir şey değiştirmez. Ömer Seyfettin’in hikâyesindeki Forsa’yı ve rüyasını hatırlayınız. Ne diyordu, sakalları arasında gezen kertenkeleleri kovmaya mecali olmayan Forsa: “Kırk yıl görülen rüya yalan olamaz”. Evet, rüya olup olmadığı değil, sahih bir rüya olması mühimdir. Rüya’yı sahih ve sâdık kılanın o’nu görenin ruh aynası olduğu da apaçık. Demek ki “Büyük Türkiye Rüyası”nı her gün Türk gemilerinin kendisini kurtarmaya geldiğini rüyasında gören Forsa gibi, biz de her an o heyecanla görürsek, gerçekleşeceği muhakkaktır. Çünkü bir Forsa’nın da bağlanamayan tek varlığı olan ruhunun derinliğinde duyup söylediği gibi “Kırk yıl görülen rüya yalan olamaz.” Eğer, ruhumuz başka bir milliyetin forsasına çakılmamışsa.

Kaldı ki bütün bir Türk tarihi bu rüyadır.

Fatih’in yolunda öldüğü, Yavuz’un hazırlığını tamamlayamadığı son seferler aynı rüyanın iklimlerine doğru atılışlardı. Kostantaniyye’den sonra Roma rüyası. Demek ki, rüyanın gerçekleştiği an’da, maverası bir başka rüyaya açılıyor. Millî rüyalar böyledir. Rüyâ içre rüya, gerçek üstü gerçektirler.

Büyük Türkiye rüyasının bir başka tarafı da bir mizaç oluşudur. “Beni nereye düşersem oraya gömünüz” diye vasiyet ettikten sonra düşmana salan Alpaslan bu seciyedir. “Benim kılıcımın ulaştığı yerlere sizin hayalleriniz ulaşamaz” diyen Fatih bu mizaçtır. Dünya haritasına bakıp bakıp “İki cihangire pek küçükmüş” diyen Yavuz bu karakterdir.

Bu mizaç en güzel meyvasını “Osmanlı İmparatorluğu” ile vermiştir. “Osman Ertuğrul oğlusun, Oğuz Karahan neslisin, İslâmbolu aç gülzâr yap” diyen Osman bey, bu rüyanın ve bu devletin sahibi ve gerçekleştiricisidir de.

BÜYÜK TÜRKİYE rüyada olsun görülmeden, küçük –Türkiye’ye ne kadar yakışmıyor bu kelime- Türkiye, elde bile tutulamaz.”

 

***

Dünya insanlığı bir hercümerç içerisinde ve yakın coğrafyamızdaki yangına bakarak bir örümcek ağı gibi vatanımızı sarmaya çalışan, gençlerimizin beynine, ahlâkına ve ruhuna bir ahtapot gibi kol salan şu Kara Kâbus’tan kurtuluşun tek yolu; ‘Büyük Türkiye Rüyası’dır.

Peki bu rüya ne zaman gerçekleşir?

Yâni “Rüya değil de, ayniyle vaki” ne vakit olur?..

Bu bir mizaç meselesidir. Büyük Türkiye Mizacında adamlar beklemektedir. O adam veya adamlar gelinceye kadar rüya, ondan sonrası…

 

AZİZİM DİYOR Kİ…

“Büyük Türkiye” varılması imkânsız bir hedef değil, millî ülküler, idealler ve mefkûreler etrafında birleşilebilecek bir hakikattır.

Büyük Türkiye, büyük ideal sahibi milliyetçi, idealist, dinini, vatanını, bayrağını seven ve gözü uzayda olan inançlı nesillerin millî eğitim ve milli kültürle mücehhez kılındıkları zaman gerçek olacak.

 

 

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.