CEMAATLER, SİYASET ve HALİMİZ -1

Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Muhafazakâr insan için en zor konulardan biri de İslami cemaatler hakkında yazı kaleme almaktır. Sebebi yanlış anlaşılma korkusu ve cemaat müntesiplerinin baskısıdır. Nereden ve nasıl ele alınır bilemiyorum ama yazılmasının da gerekliliğine inanıyorum. Birileri “kral çıplak” demelidir artık.

Son günlerde cemaat denince akla FETO gelse de diğer bazı İslami cemaatlerin iç durumu bundan çok farklıdır diyemeyiz. Bu manada cemaatleri birbirinden ayırmak gerekir. Bir önceki yazımda cemaat denince akla sadece İslami olanlar gelmemeli, İslam dışı da bazı sosyal yapıların olduğu hatta masonlarında bir cemaat olduğunu vurgulamıştım.

Bugünkü konumuz “İslami cemaatleri genel bir bakış atarak”, ortam gereği cemaatlerin hizmet alanlarının belirlenmesi ve İslam’ın istismar edilmesinin önlenmesi noktasındandır.

Ülkem yüzyıllardır İslami konularda bir bocalama içindedir. Yıkılan bir imparatorluk ve cihan şümul davanın sekteye uğraması, yenilikçi hareketler, uzun süren savaşlara bağlı ekonomik ve sosyal bunalımlar, devlet otoritesi yetersizliği nedeniyle ihmal edilen ve sahipsiz kalan Müslüman toplum.

Şanla ve kanla kurulan Müslümanların umudu bir Cumhuriyet, devamında çoğunlukla ötelenen dindar halka irticai yaftalamalar ve baskılar, eğitimden mahrum edilme; daha neler, neler. Bunca baskıda sosyal ve ekonomik hayat tahrip olur da din ve dindar bundan pay almaz mı?  

Hâlbuki Müslüman Türk toplumu İslamsız edemezdi. Bunu gerek siyasi otoritelerimiz ve gerekse de batı âlemi bunu iyi okuyamadı ya da olanı değil de istediği gibi kullanılanı seçti. Müslümanlar dinini yaşamak için yollar aradı, zaman zaman da yer altına girdi.

Toplumun istismarı devrimci yobazlarla, din simsarları arasında gitti geldi ve tokadı temiz Anadolu insanı yedi. Zaman zaman dindara prim veren iktidarlar olsa da bu iktidarlar bir şekilde sonlandırıldı. Nihayet 2000’li yılların başında istediği iktidara kavuştu. Dindar ancak sert kaya bir başbakanla başlayan iktidara hiç olmadığı, masonlar ve çağdaş yobazların beklemediği kadar düzelen sosyal hayat ve ekonomiye rağmen askeri ve sivil cephelerden baskı devam etti. Yine de laiklik elden gitmedi.

Aslında böyle bir iktidar İslam dışı veya başka görüşlerin de umudu olmalıydı. Öyle de oldu ama gel gör ki küresel güçlerin ve içerideki taşeronlarının hedefi haline gelen bir iktidar hep hedefti. Yapılması gerekense geç kalınmış bir ülke ile dünya dengelerini değiştiren düzenle zulme ve sömürüye dur demekti.  

Bunca saptırmalara rağmen kalkınmanın ve dünya düzenine karşı çıkmanın önüne geçemeyen küresel güçler, çareyi, toplumun manevi değerlerini esas aldığını söyleyen ve 40 yıldır hazırladığı dâhili taşeronlarını devreye alarak Fetullah Gülen ve avenesi ile bunca insanın kanına ve canına girdi.

İşin en kötü tarafı da bu taşeron cemaat aracılığı ile ülkemin zeki ve gelecek vadeden potansiyel gençlerini önce iğdiş ederek sonra kullanarak bitirmiş oldu. Bu da cemaat anlayışına bir darbedir.

Bu arada düzgün faaliyet gösteren, hizmeti Allah rızası için yapan, onca zılgıt ve dışlanmaya rağmen hiçbir zaman devletine başkaldırmamış cemaat ve bağlılarına haksızlık etmeyelim.

İşin bir tarafı böyle iken bir şekilde yer tutmuş kapitalist güçler Müslüman gençleri hep dışladı. Sebebi “Devleti paylaşmama” düşüncesi idi.  Masonik ve seküler anlayış bazen vicdan olgusunu kullanarak prim verirdi: “Müslümanlığı fakirce yaşa ama asla devlete ve ekonomiye talip olama”. Tayyip Bey’in ilk İstanbul Belediye Başkanlığı’nda, Çamlıca Tesislerinin halka açılmasına karşı çıkan bir avuç elitin “boğaza karşı rakılarını yudumlama zevkinden mahrum olmaları” hatırlayalım. Evet, öyle.

 (DEVAM EDECEK)      

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.