Uzun uzun zaman önce memleketin birinin bir şehrinde parasız, pulsuz, çulsuz mu çulsuz bir adam varmış. Kendi gibi çulsuz babası, çulsuz anası ve kardeşleriyle karın tokluğuna çalışırlarmış. Çulsuz evlenecek çağa geldiğinde, akrabasından birine varmış. Emmi dediği adamın karısı daha yakın bir akrabaymış, çulsuzu hem korur hem gözetir, iş bulur, ekmeğini taştan çıkarmasına yardım edermiş. Çulsuz, yengem demiş, kimi istediysem çulsuz diye bana kızını veren olmadı. Eğer evlenemezsem bu şehri terk edeceğim. Gel şu işin ucundan bir tut. Yenge, akşam kocasına açmış mevzuyu. Kocası, çulsuzu severim demiş ne babasına benzer ne de bana akraba olan engerek dilli anasına. Aklımda biri var, sabah ola hayrola.
Ertesi gün, karı koca, varmışlar Bedestene. Envai çeşit kumaş satan bir dükkân sahibine. Emmi lafı fazla uzatmadan akraba demiş, benim yeğene senin kızı isterim. Delikanlı kim dersen, namına çulsuz derler. Lakin, kefili benim. Benimle çalışıyor, yarın bir gün kervanımın başına da o geçecek. Biliyorsun benim evladım yok. Say ki, çulsuz benim evladım yerinedir. Dükkân sahibi, şimdi oldu akraba demiş, çulsuzu bende severim. Herkese yardım eder, yolda kalana, darda kalana Hızır misali yetişir. Müsaade et, kızıma bir sorayım. Kumaşçı, akşam eve vardığında yemek sonrası, çağırmış büyük kızını. Kızım demiş, çulsuzun emmisi ve yengesi seni çulsuza isterler.
Kız, çulsuzu demiş şehirde herkes bilir. Ne kinci ve inat babasına benzer, ne de yaygaracı, dedikoducu, iftiracı anasına. Bu şehirde elini uzatmadığı, yardımına koşmadığı kimse yok. Varsın çulsuz olsun, mesele adam olsun. İş de bulur, kendine yürüyecek yol da. Kızdan ve ailesinden olumlu haberler gelince, çulsuz havalara uçmuş. Yengem demiş, Allah ne muradın varsa versin. O kızı bilirdim, beğenirdim de…İyi de benim evlenecek tek bir akçem yok. Ne bir atım var ne sırtımda bir kaftanım. Kılıcım dahi yok. Yenge onlar kolay demiş, artık, çulsuzluk da yok sana. Emmin seni kervanın başına geçirecek. Bizim konaklardan birine de otur. Tek bir şartım var. Ne baban ne anan ne de o ortalığı birbirine katan bacın o konağa girmeyecek hatta bu düğünden haberleri bile olmasın.
Çulsuz, tamam yengem demiş. Kimselere duyurmadan kumaşçının kızıyla evlenen çulsuz pek bir mutluymuş. Kumaşçının kızı, ben demiş eskiden beri seni severdim. Anam da bilirdi. Lakin, çulsuz diye vermeye yanaşmazlardı. Emmin ve yengen seni olmayan evlatlarının yerine koyup beni isteyince, her şey yoluna girdi. Çulsuz, bundan böyle demiş, deli gibi çalışacağım. Karısı, ben demiş senin yanındayım. Biliyorsun, babamın ilk karısından olma bir ağabeyim var. Şehrin en iyi tüccarı o. Ağabeyimle aram çok iyidir. Beni dinlersen, yarın onun yanında işe başla. Bu şehirde ticareti ne babamdan ne de emminden öğrenebilirsin. Çulsuz ertesi gün kızın ağabeyinin yanına varmış. Ağabey, gel bakalım enişte demiş. Seni benim adamlarım da çok sever. Seni onların başına veriyorum. Birkaç saat sonra kervanla yola çıkıyorsun.
Çulsuz bir süre sonra, gittiği diyarların en sevilen, en aranan, en çok tercih edilen tüccarı olmuş. Ağabey, çulsuz demiş, helal olsun sana, bana kazandırdığın her ne varsa yarısı senin. Hile bilmezsin, hak yemezsin, hak geçirmezsin, yanındaki adamlarımı korur ve gözetirsin. Bu kazandıkların senin, kız kardeşimin ve yeni doğan yeğenimin. Çulsuz, ağabey demiş, oğluma müsaadenle senin adını vermek isterim. Sen adalet nedir, hak ve hukuk nedir bilen insansın. Allah razı olsun senden.
Aradan birkaç sene daha geçmiş. Çulsuz, akçeli, konaklı, yalılı, malı mülkü her geçen gün artan biri olup çıkmış. Tam o günlerde, ak saçlı, ak sakallı yaşlı biri kesmiş çulsuzun yolunu. Çulsuz demiş, çulsuzdun, çulun oldu. Akçen oldu, çil-çil altınların, kervanın, konağın, malın mülkün oldu. Lakin, sen artık o eski çulsuz değilsin. Bugünlerde hiç aynaya baktın mı?
Çulsuz, ayağımın altından çekil ihtiyar demiş, ben seni çok eskilerden bilirim. Beni çok teselli ettin, çok cesaretlendirdin. Lakin, köprülerin altından çok sular aktı, geçti o günler. Her ne yaptıysam kendim yaptım. Ben kazandım. Ben girişken olmasaydım, atak olmasaydım, bunlar olmazdı. Şimdi sen ne demek istersin de yolumu kesersin? Sen de kimsin ihtiyar? Beni bundan gayrı bu şehirde kimse yıkamaz. Bana çulsuz diyemez. Sen bile…
Çulsuz varmış konağına. Kapıda derdini anlatmak isteyenleri tutmuş kollarından atmış dışarı. İnsanlar yazıklar olsun demişler, sen artık o bildiğimiz çulsuz değilsin, insanlara tepeden bakmaya başlamışsın. Yazıklar olsun sana. Bizler bütün bir şehir, senin ayağına taş değmesin diye senin için dualar eder dururduk. Aynı o nemrut baban, iftiracı ve dedikodu ananın yolundan gidersin. Çulsuz konağına girmiş öfkeyle, karısı çıkmış karşısına. Az bile yaptın demiş. Bıkmadılar yardım istemekten. Malımızın ortağı mı bunlar? Başka zengin mi kalmadı şehirde, onların kapısına gitsinler. Çulsuz, adamlarına kapatın kapıları demiş. Bundan böyle kimseye yardım falan yok. Çulsuzun bu yaklaşımı şehri karıştırmış. Çulsuzun babası, işte benim oğlum demiş, çulsuzken selam vermezlerdi, çul sahibi olunca, kapısında yatmaya kalktılar. Sanki beraber kazandılar. Çulsuzun anası, kalk adam demiş, ben yıllardır görmem evladımı. Onu ben doğurdum. Varmışlar çulsuzun konağına. Çulsuzun adamları Beyim demişler, ananız ve babanız geldi. Yanlarında kardeşleriniz de var. İçeri alalım mı? Çulsuz alın demiş, alın salona huzuruma getirin.
Getirmişler huzuruna. Anası, sen demiş bizi de geçmişsin. Bir elimizi ayağımızı bağlatmadığın kaldı. Bu şehirde bize her defasında yazıklar olsun derler. Bundan böyle sana yazıklar olsun. Kız kardeşi, ağabeyim diye geldim amma demiş, burnu Kaf dağında bir adam gördüm karşımda. Bizi belli ki karınca gibi görmeye başlamışsın. Aslın çulsuz, neslin çulsuz, dalsız, budaksız, görgüsüz birisin işte. Sana anca çulsuz Bey falan derler. Bey demek sana fazla, sonradan görme derler. Akçeyi görünce yürümesi, konuşması değişmiş derler. Vah ağabeyim vah sana, yazık sana…
Çulsuzun babası, biz demiş, bizim üzerimizde var olan edepsizliklerin hiçbirini yapmayan bir evladımız var diye sevinmiştik. Olmadı be evlat. Sende çul sahibi olmanın büyüsüne kapılmışsın. Senden çok daha hoşgörülü diye bildiğimiz hanımın senden de betermiş. Biz seni görüp bizde doğruları bulalım diye gelmiştik amma, sen yolunu hepten şaşırmışsın. Dediklerimizi yaz bir kenara, çok yakın bir zamanda çulsuz kaldığında dediklerimizi hatırlarsın inşallah. Çulsuz, bana ne kimse bir şey yapabilir ne de beni eski günlerime döndürebilir demiş. Ben buna müsaade etmem. Bir ay kadar sonra, komşu diyarın Sultanı şehri kuşatmış, şehri yönetenler ancak iki ay dayanabilmişler.
Sultan girmiş şehre. Askerlerine şehir sizin demiş. İnsanlara dokunmayın. Üç gün üç gece yağmalayabilirsiniz. Karşı gelen olursa ne yapacağınızı biliyorsunuz. Komşu diyarın askerleri girmişler çulsuzun konağına. Konaktaki, mumlara, kandillere kadar yağmalamışlar. Çulsuzu karşı koyunca öyle bir dövmüşler ki, öldü diye atmışlar, konağın avlusuna. Karısını esir pazarında satmışlar. Oğlunu, çulsuzun anası bir gece önce kaçırmış. Şehri soyup soğana çeviren, karşı koyanları öldüren, kadın ve kızları esir pazarlarında satan komşu diyar Sultanı, şehri bir enkaz haline çevirdikten sonra ordusuyla birlikte çekip gitmiş.
Ölü taklidi yapan çulsuz, sesler kesildikten sonra zorlukla doğrulmuş, düştüğü yerden. Ahali, perişan bir halde şehrin meydanında toplanmaya başlamışlar. Çulsuz, ey ahali demiş, gelin hep birlikte ayağa kalkalım. Ahaliden insanlar, sen o hakkını kaybettin demişler. Kendini dev aynasında gördün. Şımardın, böbürlendin, kendini herkesten üstün gördün. Şu anda hayatta olmayan insanlarda dahil olmak üzere çok kalp kırdın. Ne geçti eline? Dün çulsuzdun. Şimdi yine çulsuzsun. Bundan böyle yaşayacak bir şehrinde yok. Var git yoluna. Sen öldürülmeye dahi değmezsin.
Anlatırlar ki; Çulsuz, yayan yapıldak çıkmış şehirden. bir daha onu ne bir gören olmuş, ne de izine rastlayan. Öldü diyenler olmuş, yeniden zengin , başka bir diyarda evlenip çoluk çocuğa karıştı diyenler olmuş. Aradan uzun yıllar geçmiş. Çulsuzun oğlu, o şehre Bey olmuş. Ancak bu yeni Bey, ahdettim demiş, bu şehirde, fakir fukara kalmayacak, dilenci olmayacak. Çulsuzluk diye bir kelam edilmeyecek. Gerçekten dediğini yapmış. Yapmış amma, hem ahali çulsuzun oğlunun akıbeti babasına benzemesin, babası gibi olmasın diye dua edermiş, hem de çulsuzun hikayesi de bir şekilde anlatılırmış şehirde ve memleketin her köşesinde…
Şehir şehire, Çulsuz çulsuza, Emmi emmiye, yenge yengeye, ana anaya, baba babaya, bacı bacıya, kumaşçı kumaşçıya, ağabey ağabeye, ak sakallı ak sakallıya, yalancı yalancıya, iftiracı iftiracıya, meydan meydana, ahali ahaliye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…