DAMATLAR ÇILDIRTIYOR !...

Uğur Özteke

Oruçta üçüncü haftaya giriyoruz. Şehir ve insan biraz daha oruca alıştı ve kendimizi salıp normalleşmeye başladık. İnşallah bayram yaklaştıkça biraz daha kendimizin bile anlayamadığı bu anlamsız gerginlikten kurtuluruz.

Kim ne derse desin Ramazan ayında daha da garip bir millet oluyoruz.

Normal zamanda da Ramazan ayı içerisinde alış veriş yapmak gibi bir adetim yok. (Çok şükür)

Neyse geçen gün hatun bizim bu huyumuzu bildiği için telefonda ezile büzüle “gelirken 1 ekmek alabilir misin?” dedi.

Bir fırına girdim. Tezgâh tarafında en az 10 kişi bekliyor. Bekleyenler ile tezgâhın arkasında bulunan biri bayan üç görevli sürekli sohbet ediyorlar. Hani ne bir ekmek veren var ne bir ekmeğini alıp tezgâhın önünden çekilen var.

İki üç dakika bekleyip durumu anlamaya çalıştım.

Garip bir durum var ama çözemedim. Ayaküstü sohbete kulak verdim havadan sudan geyik muhabbeti. Bir ara dayanamadım arkadan tezgâhın oradaki görevliye seslendim “bir ekmek alabilir miyim?”...

Delikanlı “hangisi?” diye sorunca parmağım ile kalabalığın kapattığı vitrindeki bir ekmeği gösterdim. Ekmeği aldım kasaya doğru yöneldim. Ekmeğin parasını verirken kasadaki patron vekiline sordum “Bu insanlar niye bekliyorlar?”...

Genç gülerek cevap verdi “Fırından çıkacak sıcak ekmeği...”

Hemen pakete elimi uzattım yoksa ben “bayat ekmek mi almıştım”... Yoooo sıcacık pamuk gibiydi ekmek.

Arabaya binerken anlıyordum ki bizim insanımız o kadar sıcak ekmek alacaktı ki fırından yeni çıkmış olacak. Dumanı tüter cinsten olacak. Eline alıp götüremeyecek. Götürürken elini yakacak ve altına gazete kağıtları karton koyacak. Tepside servis yapar gibi evine ekmeği götürecek ve biraz sonra da daha dinlenmemiş ekmeği çorba ile yiyerek midesine oturtacak.

Helal olsun size. Ne akıllı milletiz değil mi?

Neyse gelelim hafta sonundan bu yana biriktirdiklerimize.

TAHİR BAŞKAN’A YAZIK GÜNAH DEĞİL Mİ?

Bir Büyükşehir Belediye Başkanına bu kadar eziyet bu kadar işkence niye?

Başkan’a öyle bir program hazırlanmış ki Ramazan boyunca Tahir Başkan her iftarda on binlerce insan ile orucunu açıyor. Ve her gün çorba, etli pilav, bamya tatlı...

Allah günahlarımızı affetsin. Yokluk ile terbiye etmesin ama her gün bal yiyen baldan uzanır. 30 gün etli pilav haaa.

Yarabbim bizi yokluk ile terbiye etme. Gördüklerimizden aşağısını gösterme.

Bu iş bir Başkan için gerçekten iyi bir imtihan.

Büyükşehir’in bu pilav organizasyonundan söz edince aklıma geldi.

Geçen hafta bizim PUSULA TV’deki programda Mali Müşavirlerin Onursal Başkanı Ahmet İçyer söyledi. Şimdi Tahir Başkan Konya’da ne kadar oda dernek vakıf STK varsa hepsinin tüm üyelerine bu pilavı ikram ediyor ya. Aslında bu iş odaların kendi içlerindeki ahengini bozmuş. Ahmet Başkan şöyle diyordu “Her odanın zaten bir bütçesi var. Odalar üyesine iftar yemeği veremeyecek durumda değil. Ama şimdi bu yıl bu iş tek elden yapılınca büyük ölçüde esnafa darbe vuruldu. Çünkü her oda kendi iftarını verseydi pek çok esnaf belli şekilde bu iftarlardan nasiplenecekti. Ama bu sene iş ucuza gelmiş gibi görünse de STK’lar bazında özünü kaybetti.”

Farklı bir bakış açısı ama kayda değer gördüğümüz içinde siz değerli okurlarımızla paylaşalım istedim.

GELELİM VATANDAŞIN DAMAT ÇILDIRMASINA...

15 Temmuz hain FETÖ darbe girişiminin büyüklüğünü ve derinliğini her geçen gün daha iyi anlayabiliyoruz. Gördüklerimiz, duyduklarımız ve okuduklarımız karşısında şok oluyoruz. İşin vahameti gerçekten de korkunç.

O günden bugüne gelene kadar bize güvenen inanan, bizi kendisinden hisseden samimi olan herkes bir şeyler söylüyor. Bizden de hissedilenleri, dahası hissettiklerini yazmamızı istiyor.

Ama bu iş o kadar kolay değil ki.

Her şeyden önce olağanüstü hal var. Çıkartılmış kanun hükmünde kararnameler var. Biz hissettiğimiz ya da sizlerin hissettiklerinizi yazamayız ki.

Mesela Cuma günü gelen 5 telefondan 4’ü Bülent Arınç’ın damadının serbest kalması üzerine adeta bir isyan idi.

Arayanlar resmen bize fırça atıyorlardı.

Sanki önce alıp, sonra salan biz idik.

Dilimiz döndükçe ülkenin yasalarla yönetildiğini, mevcut hakim ve savcıların elli defa değiştiğini, değişe değişe gelinen noktada bu hakim ve savcılarımızın en güvenilir isimler olduğunu bu kararların da yasalar çerçevesinde alındığını söyledikçe laf işitiyorduk.

...............

Geçtiğimiz günlerde bu konuyla ilgili bir haber ya da yorum aklıma gelmişti.

Malum Damat Kavurmacı, devlete ait bunca eğitim ve araştırma hastanesi dururken rapor bir özel hastaneden rapor alıyor. Peki özel hastaneden alınan rapor, bir Fetöcü'nün tahliye edilmesi için yeterli mi?

Mesele Kadir Topbaş'ın damadı olunca, yeterli bulunuyormuş demek ki...

Gelin tam bu noktada 15 Temmuz gazisi Levent Deveci'nin isyanına kulak verelim:

“15 Temmuz gecesi ağzımdan aldığım kurşun yarası nedeniyle 7 büyük ameliyat geçirdim. Yüzde 60 üzeri engelli hale geldiğim halde, özel bir hastaneden aldığım malulen gazilik - emeklilik raporum, “Sadece devlet hastanelerinden getirilmesi gerekir" gerekçesiyle kabul edilmedi! Benim raporum kabul edilmezken, nasıl oluyor da FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle yargılanan biri için kabul ediliyor? Bu nasıl bir adalet anlayışıdır?” diyordu.

..................

Biz bu örneği telefonla izah etmeye çalışırken bizi azarlayan okurumuz bir anda bizi sanki tahliyeleri savunur sanıp daha da yüksek perdeden bağırıyordu, “Ben memur değilim işçi değilim buna rağmen ben çocuklarımızı bunların okulundan aldım. Bankadaki paramı çektim. Bu adamlar ülkeyi yönetenlerin damatları. Ama paraları bankada çocukları okullarında. Sonra da tahliye edilip hiçbir şey yokmuş gibi salıveriliyorlar.”

.................

Kavurmacı’yı, Ekrem Yeter’i serbest bırakan adalete “Bank Asya’da hesabı olan, çocukları bunların okulda okuyan tabandaki isimler hemşiresi, öğretmeni, polis memuru hapisteyken, bu adamları hangi hukukla, hangi adaletle serbest bıraktınız?” diye sorma hakkı sadece ulusal basındaki büyük yazarların ve gazetecilerindir.

Ne olursunuz bizi biraz anlayın.

Bizim ne böyle bir gücümüz ne de bir güveneceğimiz tutunabileceğimiz dal var.

Allah aşkına empati yapın.

Biliyorsunuz. Bilmiyorsanız bir daha hatırlatalım.

15 Temmuz’dan 8 yıl önce bugün yine bir Ramazan günü sahur sonrası Konya’da FETÖ’nun 1 numaralı adamı şu anda Amerika’da bulunan kaçak bize hazırladığı kendince dört dörtlük kumpas ile gözaltına almış. Bütün ulusal basında hatta yerel basında manşetlere çıkartarak itibarsızlaştırmaya çalışmıştı.

Yemin ediyorum sorguya girdiğimde bir tek avukatım yoktu.

Ve Cenab-ı Allah’ın lütfu ile polislerin kollarında girdiğim yerden sabaha karşı tek başıma çıkarken hâlâ yaşadıklarımın şokunu içerisindeydim yine yalnızdım ve yine sadece Allah’ım vardı.

...................

Şimdi siz bizden hâlâ “Böyle adalet mi olur? Niye damatlar siyasiler serbest garipler içerde” diye yazmamızı istiyorsunuz.

Lütfen bu adalete güvenin.

Ve bizimde bunları yazabilecek gücümüzün olmadığını bilin.

Bakın polis, asker, MİT gece gündüz yıllardır FETÖ için beynini patlatıyor. Gözaltına alıyor ve adalete teslim ediyor. Adalet artık bugün en güvenilir kadroları ile adaleti sağlamaya çalışıyor.

Hem bakın damatlar salınıyor da, bu ülkeyi yöneten bir tek siyasi çıkıp tek kelime ediyor mu?

Bundan gerisi sizlerin ve bizlerin söyledikleri ise vicdan.

...........

Lütfen biraz da bize hak verin.

Biz kimiz ki?

 

GÜNÜN OKKALI SÖZÜ

 

Hɑyɑttɑ iki şeye güveniyorum. Biri ɑynɑyɑ bɑktığımdɑ gördüğüme, diğeri yukɑrıya bɑktığımdɑ göremediğime.

 

 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

 

Işıksız farsız motor ve bisiklete binmediğimiz zaman daha iyi ADAM oluruz.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.