“Dârül-mülk-i kadîm şehr-i îmân”

Mustafa Balkan

Şehirler, kültürün, bilimin, mimarinin, estetik yaşamın ve medeniyetin gelecek nesillere aktarıldığı merkezlerdir. Geçmişte kurulan şehirler, bu yönleriyle gelecek asırlara uzanan adeta birer köprü gibidirler. İlahi dinlerin, ideolojilerin ve düşünce akımlarının ortaya çıktığı ve etrafa yayıldığı noktalar şehirlerdir. Musevilik ve Hristiyanlık gibi İslam dini de şehirde yâni Mekke ve daha sonra da Medine’de vücut bulmuş ve dünyaya yayılmıştır.

Dünyada ilk kurulan şehirler, mimarisi ve çeşitli özellikleriyle daha sonra kurulan şehirlere örnek olmuşlardır. Tarihte bilinen ve dünya coğrafyasında sonra kurulanlara örnek teşkil eden şehirler, Anadolu ve bugünkü Ortadoğu coğrafyasındadır. Elbette Kur’an ifadesiyle “şehirlerin anası olarak, M.Ö. 2000’lerde kurulduğu tahmin edilen Mekke kabul edilir. Kâbe de yeryüzünde yapılan ilk binadır. İslâm dininin ortaya çıkmasından sonra bu nedenle Mekke’ye ve daha sonra hicretin yapıldığı Medine’ye ayrı bir önem verilmiştir ve bu durumun bir göstergesi olarak Mekke “Mükerreme” ve Medine de “Münevvere” sıfatlarıyla anılagelmiştir.

Bununla birlikte, Konya’da bulunan ve M.Ö. 7500’lerde kurulan Çatalhöyük, dünyanın en eski şehri olarak kabul edilir. Bunun yanı sıra Şam ve Halep M.Ö. 4.300’lerde, İran’daki Susa M.Ö. 4.200’lerde, Mısır’daki Fayyum M.Ö. 4 binlerde, Bulgaristan’daki Filibe M.Ö. 4 binlerde ve Gaziantep ise M.Ö. 3.650’lerde kurulan en eski şehirler olarak kabul edilir. Dünya coğrafyasında daha sonra kurulan şehirler bu örnekleri dikkate almışlardır.

 

***

Türkler, İslâm’ı kabul ettikten sonra şehirlerin kurulması ve gelişmesine ayrı bir önem vermişlerdir. Çünkü şehirler, ortak yaşamın vazgeçilmez bir mekânı olduğu kadar dayanışmanın ve kardeşliğin de merkezleridir. Bu nedenle Türkler, şehirlere verdikleri önemin bir ifadesi olarak, onları yalın adlarıyla değil, taltif edici sıfatlarla anmayı ve dile getirmeyi yeğlemişlerdir. Yani kültür ve medeniyetin inşası ve yayılmasında önem atfeden şehirlere muazzez sıfatlar vermişlerdir.

Türkler, İslâmiyet’le müşerref olduktan sonra şehirlere verdikleri önemin bir ifadesi olarak Konya için “dârül-mülk-i kadîm şehr-i îmân sıfatını kullanmışlardır. Şam ve Buhara için “Şerif”, İstanbul için “Dersaadet”, Ankara için metin-i kâmil, Halep için Halebüş-şehba”, Bağdat için darus-selam dedikleri gibi.

 

***

Modern dönemde her devlet kadîm tarihten bugüne kadar gelen şehirleri ve şehirlerdeki mimariyi en değerli mekânlar olarak kabul etmekte ve bu kapsamda da dış dünyada tanıtımlar yapmaktadır. Fakat şu acı gerçeği de kabul etmek gerekir ki, bilim ve teknolojinin zirve noktaya ulaşmasına rağmen insanların rahat edeceği ve gelecek nesillere taşınabilecek ölçekte şehirler artık inşa edilememektedir. Geçmiş dönemlerin aksine modern zamanda şehirler, kasvetin, sıkıntının, stresin, estetikten yoksunluğun, çarpık yapılaşmanın, zevksizliğin ve huzursuzluğun göstergesidir. Zamanımızdan gelecek asırlara kültür, sanat ve örnek mimarisiyle gösterilebilecek şehirler bırakmak zor gibidir. Plansız yerleşimler ve kısa ömürlü yapılaşmalar şehirlerin mevcut sanat, kültür ve mimari özelliklerini gelecek asırlara aktarmaya büyük engeldir.

 

***

Mustafa Sametoğlu, geçenlerde askeri uçaktan çekilmiş eski bir Konya resmini sosyal medyada paylaşmıştı. Fotoğrafta Alâaddin Tepesi ve çevresi gayet net bir şekilde görülüyor. Ben eski Konya’ya ait bu resmi ilk defa görüyorum. Fotoğrafta eski kerpiç evlerin yanında konakları ve onların da yanın da modern binalar göze çarpıyor. Alâeddin Tepesi’nde en solda Belediye Sineması, ortada Orduevi ve daha sağda ise Halkevi binası görülüyor. Tepenin orta kısmında Tolarence Gazinosu (düğün salonu) yok. Alâeddin Camii’nin yan tarafındaki su deposu dikkati çekiyor. Tepe ise daha henüz yeni ağaçlandırılıyor. Kilise, Dr. Dat’ın hastanesi ve Araboğlu Makası ile Kosti’nin Konağı gayet net seçilebiliyor.

Fotoğraftaki eski Konya’ya baktığınızda, yeni Konya’daki modern yapılaşmayla karşılaştırdığınızda bir “ahhh” çekip, eski Konya’ya özlemle bakıyor ve Batılılaşma adına mimari açıdan neleri kaybettiğimizin nostaljik de olsa farkına varıyorsunuz.

 

AZİZİM DİYOR Kİ…

“Yuvayı dişi kuş yapar” derler.

Konya’da “Geçmişten Günümüze Şehir ve Konya Kadını” adı altında bir kongre, bir bilgi şöleni düzenlemek gerekir.

Neden derseniz?

Aslında bir kadını eğitmek, bir aileyi, bir toplumu, bir milleti eğitmek demektir. Yatay yapılaşmada Konya kadınının da söz hakkı neden olmasın ki…

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.