DEVLET, ŞAHSİYET VE EDEPSİZ KADIN

Fikret İlkiz

Eleştiriye tahammüllü olmak mümkün müdür?

 

Türkiye’de mümkün olmadığını söylemek mümkündür. Kanıtı kamu görevlilerinin sözleridir.

 

Örneğin en yüksek seviyedeki politikacı Başbakan Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasındaki konuşmalarından birinde ( Cumhuriyet 8.8.2014) Taraf gazetesi yazarı ve The Economist’in Türkiye temsilcisi gazeteci Amberin Zaman’ı “sert dille” eleştirmiş(mi?). Başbakan’ı eleştirdiği için olsa gerek; o da gazeteciye “Edepsiz Kadın” demiş, “militan” ifadesini kullanmış, .

 

Başbakan ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkını kullanmış! Mı acaba!

 

Şahsiyete yapılan saldırıların korunması ile ifade özgürlüğü çatışırsa ne olur?

 

Herkes özel yaşamına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel yaşam kavramı geniş bir kavramdır. Kişinin maddi ve manevi bütünlüğünü de içerir. Bireyin fiziksel ve sosyal kimliği ile ilgili konuları da kapsar.

 

Kişisel şeref ve itibar kişinin manevi bütünlüğü içinde yer alır. Kişisel itibar hakkı AİHS’nin 8. maddesi tarafından korunan özel yaşama saygı hakkının bir parçasıdır (Axel Springer AG-AlmanyaAG) Devlet eğer bireyin itibarını etkileyecek yayınlara ve sözlere karşı bireyi korumazsa, Sözleşmenin 8. maddesi ihlal edilmiş sayılır.

 

AİHS 8. maddesine göre bireyin haklarına “dokunmama”, bireyin haklarını “koruma” ve “soruşturma” devletin görevidir.  Bu hakkın korunması için hukuki düzenlemeler yapılması ve bireyin hakkını koruyucu icrai mekanizmalar oluşturulması ve gerektiğinde özel tedbirler uygulanması devletin pozitif yükümlülüğüdür (P.ve S. –Polonya).

 

Bizde ise tersi oluyor… Devletin koruması gereken bireyin hakları karşısında “devlet” var…

 

AİHM’sine göre, kişi kamusal bir tartışma bağlamında eleştirilmiş olsa bile; o kimsenin itibarı kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve dolayısıyla özel yaşam kapsamına girer ve korunmalıdır. White-İsveç davasında yayınlanmış bir makalede hakaret içiren beyanlara karşı bir kimsenin itibarının korunması hakkı özel yaşam kapsamındadır. Minelli-İsviçre başvurusunda da eleştirel bir gazete makalesine karşı kişinin korunması 8. madde kapsamında görülmüştür.

 

AİHM’si Chauvy-Fransa davasında bireyin itibarının korunması hakkını Sözleşmenin 8. maddesi kapsamında değerlendirmiştir. Sözleşmenin 10. maddesiyle ilgili olan bu davada, yayımlanan bir kitap nedeniyle kişinin etkilenen itibarının özel yaşama saygı hakkı çerçevesinde 8. maddeyle korunduğunu ve ifade özgürlüğüyle dengelenmesi gerektiğini belirtilmiştir. 8.maddenin amacı bireyi kamu makamlarının keyfi müdahalesine karşı korumaktır.

 

Ancak devletin bireyler arasındaki ilişkiler alanında da tedbirler alması gereklidir. Bireyin vücut ve ruhsal bütünlüğüne, maddi ve manevi bütünlüğüne yapılan saldırılara karşı etkili olarak saygı gösterilmesini sağlamalıdır.

 

AİHS 8. maddesindeki pozitif yükümlülükleri bağlamında özel yaşamın bir unsuru olan bireyin itibarının korunması hakkı ile diğer tarafın Sözleşmenin 10. maddesiyle güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğü arasında bir çatışma çıkarsa; iki hak arasında adil bir denge kurulmalıdır (Chauvy-Fransa ve Diğerleri).

AİHM’si,  ulusal mahkemelerin verdiği kararlarda Sözleşmenin güvence altına aldığı ve bazı olaylarda birbiriyle çelişen iki değeri (örneğin ifade özgürlüğü ve özel yaşama saygı hakkı) koruma sırasında adil bir denge kurup kurmadığını soruşturur. ( Axel Springer AG-Almanya) .

Devlet ve şahsiyet arasındaki denge acaba nasıl bir şeydir ve nasıl kurulur?

 

Acaba bir Başbakan’ın gazeteciyi “edepsizlikle”, “militan” olmakla suçlamasında ifade özgürlüğü hakkını kullandığını ileri sürebilir mi? Kişilik haklarının ihlali iddiasına karşı ifade özgürlüğü hakkının kullanıldığı savunması arasında adil bir “denge” var mıdır?

Pfeifer-Avusturya davasında AİHM’si; “…başvurucunun itibarını etkileyen bir yayının söz konusu olduğunu, başvurucunun devletin eyleminden değil ama üçüncü kişilerin müdahalesine karşı itibarının devlet tarafından korunmadığından şikâyetçi olduğunu kaydetmiştir”. Mahkemeye göre, devletin Sözleşme’nin 8. maddesindeki pozitif yükümlülükleri bağlamında, “başvurucunun itibarinin korunması hakkı ile diğer tarafın ifade özgürlüğü arasında adil bir denge kurup kurmadığı” mevcut davada incelenmesi gereken meseledir. Halka veya belirli bir kişiye çarpıcı gelen veya rahatsız eden beyanlarda Sözleşmenin 10. maddesindeki ifade özgürlüğü hakkından herkes yararlanır. Ancak AİHM, bu davada uyuşmazlık konusu olan mektupta yer alan “ Avcı cemiyetin üyesi” ifadesi ve diğer ifadeleri başvurucuya saldırı ve acı çektirmeye yönelik olarak değerlendirilmiştir.

 

Dolayısıyla AİHM’si ulusal mahkemenin ifade özgürlüğünü korumak için gösterdiği gerekçenin başvurucunun itibarının korunması hakkına ağır bastığına ikna olmamış, yarışan menfaatler arasında adil bir denge kurulmamıştır görüşüyle 8. maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir.  

 

Ağır ifadeler Sözleşmenin 10. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü kapsamında korunmaz.  

 

Zaten AİHS 10. maddenin 2. paragrafında yer aldığı üzere; demokratik bir toplumda hakaret eden ve sövgüler dolu bir yazının yayınlanması gerekli değildir. Çünkü Sözleşmenin 10. maddesinin 2. paragrafındaki başkalarının şöhret ve haklarının korunması için sınırlandırma ölçütü uygulanmalıdır. Yine Sözleşmenin 8 maddesinde yer alan özel yaşamın korunması ve başvurucunun itibarının korunması için “başkalarının hak ve özgürlüklerinin” korunması sınırlandırması esas alınmalıdır (İHAS Açıklama Ve Önemli Kararlar. Osman Doğru, Atilla Nalbant. 2. Cilt Avrupa Konseyi ve Yargıtay Başkanlığı Yayını 2013. 1.Bası. Sayfa 41 ve öncesi).

 

Devletin pozitif yükümlülüğü kişilerin itibarını koruyacak mekanizmaları kurmak, kişinin itibarına dokunmamak, dokundurtmamak ve korumaktır, hakaret etmek değildir.

 

Affedersiniz…Yüksek seviyeli siyasetçi ve tüm kamu görevlilerinin bilgilerine sunulur. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.