DİYAR-I MEVLANA

Hasan Durucan

Gel, gel, ne olursan ol yine gel.

İster kafir, ister mecusi,

İster puta tapan ol yine gel.

Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,

Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel.

Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz,

Şu tertemiz tarlaya sevgiden başka bir tohum ekmeyiz biz.

Beri gel, beri! Daha da beri!

Niceye şu yol vuruculuk?

Madem ki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik.

Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız.

Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir.

 

 

Mevlâna Celaleddin’i Rumi 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi’nin Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna’nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında “Bilginlerin Sultânı” ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled’tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur. Sultânü’I-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh’den ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü’I-Ulemâ 1212 veya 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh’ten ayrıldı. Ve ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile karşılaştılar. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar’ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır. Sultânü’I Ulemâ Nişabur’dan Bağdat’a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâ’be’ye hareket etti. Hac farîzasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam’a uğradı. Şam’dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende’ye (Karaman) geldiler. Karaman’da Subaşı Emir Mûsâ’nın yaptırdıkları medreseye yerleştiler. 1222 yılında Karaman’a gelen Sultânü’/-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldılar. Mevlâna, 1225 yılında Şerefeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun ile Karaman’da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna’nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun’u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Bu evliliğinden de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi. Bu yıllarda Anadolunun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti’nin egemenliği altında idi. Konya’da bu devletin başkentiydi. Sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşan bir kentti. Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd idi. Alâeddin Keykubâd Sultânü’I-Ulemâ Bahaeddin Veled’i Karaman’dan Konya’ya davet etti ve Konya’ya yerleşmesini istedi. Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya’ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi’ni ikametlerine tahsis ettiler.

Sultânü’l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya’da vefat etti. Mezar yeri olarak, Selçuklu Sarayının Gül Bahçesi seçildi. Halen müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı’ndaki bugünkü yerine defnolundu.

Sultânü’I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müritleri bu defa Mevlâna’nın çevresinde toplandılar. Mevlâna’yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi’nde vaazlar veriyordu. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu. Bu büyük gönül adamı, 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna; Şems’te “mutlak kemâlin varlığını” cemalinde de “Tanrı nurlarını” görmüştü. Ancak bu beraberlikleri çokta uzun sürmedi. Ve Şems Yüce Hakk’ın rahmetine mazhar oldu. Mevlâna hazretleri, Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkûbî ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî’nin yerini doldurmaya çalıştılar.

Yaşamını Hamdım, piştim, yandım sözleri ile özetleyen Mevlâna Celaleddin’i Rum’i hazretleri 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk’ın rahmetine kavuştu. Mevlâna’nın cenaze namazını vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna’yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayılır ve bunun üzerine, Mevlâna’nın cenaze namazını Kadı Sıraceddin kıldırdı.

Böylesine güzel bir hayatı yaşamayı tercih eden, Mevlana ile özdeşleşmiş Konya’yı, herkesi gel çağrısıyla davet eden bu gönül adamını mutlaka ömrü hayatınızda bir kere ziyaret edin. Her yılın aralık ayında on günlük Şeb’i Arus Anma Törenleri düzenlenir ve bu yıl 741.Vuslat yıldönümüyle Mevlana’yı rahmetle yâd ediyoruz. Mevlâna Hazretleri, ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah’ına kavuşacaktı. Bunun için Mevlâna, ölüm gününe düğün günü manasına gelen Şeb-i Arûs ismini vermişti ve dostlarına ölümünün ardından ağlayıp kendisine üzülmemesini vasiyet ediyordu. Çünkü; O, sevgilisine kavuşmuş olacaktı. Devlet erkanının da katılım gösterdiği bu anma törenlerine dünyanın her yerinden binlerce insan akın etmektedir. Eğer yolunuz aralık ayı içerisinde Konya’ya düşmezse, yine de üzülmeyin. Çünkü türbe haftanın her günü açık ve her cumartesi günü Mevlana Kültür Merkezi’nde ücretsiz törenler düzenleniyor. Ney sesine doymak, hat, minyatür ve ebru ile gözlerinizi büyülemek, iç huzuru yakalamak için tam bir gününüzü ayırmak size yeterli gelecektir.

 

“İnsanı ateş değil, kendi gafleti yakar. Herkeste kusur görür, kendisine kör bakar.

Neye nasıl bakarsan, o da sana öyle bakar.”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.