Dost

Ahmet Çapanoğlu

İnsanların ağzında hep dost ve dostluk kavramları dolaşır durur. Hep düşünmüşümdür dost kimdir, dostluk nedir diye. 
Çoğu zaman insanların işi olmayıp, beklentileri yerine gelmediği zaman, “ben onu dost sanmıştım, bunu bana yapmamalıydı” veya istediklerinin gerçekleşmesi halinde de “benim can dostum” gibi sözler…
Yani dostluk tabiri; istediklerinin elde edilmesi veya elde edilememesi halinde değişken iki tabirin oluşturmasına neden oluyor.
Öyle zaman geliyor ki insan beklentileri doğrultusunda dostum dediği insanı kölesi gibi görmeye başlıyor. Çünkü karşısındaki insanın dost olabilmesi için, kendisi gibi düşünmesini, her düşünce ve davranışının onaylamasını ve yanlış bile olsa kendi istediği gibi konuşmasını, kendi istediğini yapmasını ister. Yani dostluğu, kölelik anlayışıyla bir tutan bir yapı oluşmakta, düşünce ve eylem özgürlüğünü kısıtlayarak ayarlanmış otomatik makine gibi görmektedir.
Bu davranış şeklinde ki insanlar, dost olarak tabir ettiği insanın farklı duygu ve düşüncelerde olmasını suç olarak görüyor, kendisini tenkit etmesi, kötü davranışlarını düzeltmesini istemesi bile suç teşkil ettiğini düşünüyorlar.
Hz. Mevlana her özlü sözünde olduğu gibi, dostu ve dostluğu öyle bir tarif ediyor ki, tenkit edilmekten kaçınan insanın, hezeyan dolu feryadını ve sitemini anlatırken, tenkidi ve kırıcı olan hareketlerin kabullenememesini, dostluğun özünde katlanmak olduğunu belirtip, bunu taşlamaya benzetiyor. 
 “neden bize taş atıyorsun, biz senin dostunuz dediğinde, 
taş atanın cevabı dostun davranması gereken şekli ifade eden sözleriyle karşılaşıyor; 
 Dost, dostun zahmetine katlanana derler, siz beni attığım bir taşa bile katlanamıyorsunuz, bu nasıl dostluk? ”  derken, dost olduğunu söyleyen insanın dostunun zahmetine ve davranışına katlanması gerektiğini belirtiyor.
Bir anlamda, karşında ki insandan menfaat beklentisi olmadan, davranışları karşısında fedakârlık istemek yerine, o insanın zahmetlerine katlanarak fedakârlık yapmak oluyor dostluk. Yani dostluk kavramında, yeni bir dost ararken veya eski dostuna karşı yapman gerekenin katlanmak ve fedakârca davranmak olması gerekmektedir. Başkalarının sana dost olmasını düşünmekten önce, kendini başkalarına dost yapmaya çalışmak gerekiyor. Benim derdim, senin derdin olmalı düşüncesi yerine, senin derdin benim derdim düşüncesi ön plana çıkmalıdır.
Çünkü dostluğun temelinde, fedakârca zahmetlere katlanılarak yürütülen bir ilişki vardır. Bu da gerçek dostluğu anlayabilecek, bayağı olmayan insanların davranış şekli olarak ortaya çıkar. Çünkü bayağılık, dostluklarda ki alınacak lezzetin önüne geçer.
Kişilerin, dost olarak kabul ettiği insanlar için beklenti halinde olmadan, mutlulukta ve üzüntüde yaptıkları yardımlar, gönül almalar ve yanında olduğunu hissettirmeleri, bu dostluk kavramının besleyici ve kuvvetlendirici özelliği olmaktadır.
Bu besleyici özelliğin tam tersi olan güvensizlik ve dost olarak kabul ettiğimiz insanlar hakkında söylenen sözlere inanmayıp kulak asarsak bile, benimizde yer edecek ve dostluğu besleyen ana arterlerin kapanmasına neden olacaktır.
O yüzden söylenenler kulak asmadan, kalbimizde şüpheye yer vermeyip sevgi yerleştirsek, güven ve mutluluğa dayalı bir dostluk ilişkisi ortaya çıkar. Bir anlamda gösterilen samimiyet, güler yüz ve sevgi, dostlukların ilerlemesini ve kuvvetlenmesini sağlayacaktır.
Sadece siz siz olun, dostlarınız hakkında karar vermeden ve onların hakkında konuşmadan önce empati yapın. Kendinizi, onun yerine koyup düşünerek karar verin ve hata yapmaktan kendinizi ve dostunuzu koruyun. 
Şunu da unutmamak gerekir ki, dost dediğin önce akıllı olmalıdır. Toplumda yaygın olarak söylenen;“Aptal dostun olacağına akıllı düşmanın olması” düşüncesini de yabana atmamak gerekir.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.