ELLER YAHŞİ BEN YAMAN

Ahmet Çapanoğlu

Garip değil mi? İnsan bulunduğu yerde mutlu olamıyor, nerede değilse orayı özlüyor, orada mutlu olacağını zannediyor. Kimin yanında ise onunla tatmin olmuyor, başkasını arıyor. Farkında değil, neyi istemiyorsa o kendisi oluyor. Ne gariptir ki, hayatının en mutlu gününü değil, sıradan bir acıyı hatırlayarak yaşıyor.

Herkes anlamını yitirmiş bir kelimenin peşinden koşuyor, “dostluk.” Kendini bunu bulma gayretiyle yoruyor. Bir tane gerçek dost var, O’nu da kimse arama derdinde değil. Bu fani âlemde dostluk diye bir şey yok. Kendinizi kasmayın, herkes menfaat çerçevesinde o kavramı kullanıyor. Siz bırakın kavramları, kendiniz olun, kendinize değer verin, rahat olun. Kendinizi kandırmayın, olmadığını, olamayacağını bildiğiniz halde şekillendirmeye çalıştığınız insanlarla uğraşıyor, zaman öldürüyorsunuz da farkında değilsiniz.

Yani sadece olmasını istediğiniz biri ve hayalleriniz de var olanı istediğiniz kalıba sokmaya çalıştığınız insancıklar var. Fazla zorlamayın, salın gitsin, gitmek isteyen. Kınamayın da. Kınarsanız, kendinizi kınamış olursunuz. Siz kendinize bakın, kendiniz olmaya çalışın. Yoksa bu özelliklerin hepsi, hepimizde var. Yani hepimiz bir arayış içerisindeyiz. Şekillenmeden, şekil verme derdindeyiz. Şekil almayı hiç birimiz düşünmüyoruz.

Hepimiz bir kusur arayışı, bulduklarımızla vazgeçişlerimiz içerisindeyiz ve kimse olgunluğuyla, insan-ı kâmil olma düşüncesine sahip olup “aranma” derdinde değil. Şimdi bu aranma duygusu ego mu oldu? Ego oldu diyebilirsiniz bu aranma isteğine. Ego değil ama keşke her egomuz böyle olsa.

Hiç birimiz olduğumuz yer ve sahip olduklarımızla mutlu değiliz. Mutluluğu farklı yerlerde, farklı insanlarda aramaktayız. Sebebi, belki kendimizi arayışımızdır. Belki de bulamadığımız, kavuşamadığımız ve olanca hızla uzaklaştığımız kendimiz. Her arayışımız kendimizi bulduruyor. Değiştirmeye çalıştığımız ve şekillendirmeyle aradıklarımız bizi işaret ediyor. Kim nasılsa öyle biriyle karşılaşıyor, aklı varsa değerlendiriyor işte.

İleriye dönük hayallerimiz vardır ama geçmişten kurtulamayınca hep takılı kalıyor bir yerlerde, hayallerimize ve mutluluğumuza el freni çekilmiş gibi bir adım öteye gidemiyoruz. İnanın hepimiz mazoşistiz. Kendimize acı çektirmeyi, acılardan beslenmeyi çok seviyoruz. Unutulmaması gereken ne kadar çok mutluluk varsa bir anda unutuyor, o kadar çok mutluluğun içerisinde unutulması gereken zerrece küçük bir acıyı unutmuyor, onunla mutsuz oluyor, onunla yaşıyoruz.

Her şeyden şikâyetçiyiz. Yediğimizden yiyemediğimizden, sevdiğimizden sevmediğimizden, elde ettiklerimizden elde edemediklerimizden ve zamandan, daha başka neler yok ki, şikâyetçi olmadığımız? Tek kendimizden şikâyetçi değiliz, o kadar.  Sanki tek kendimiz mükemmeliz, kendimiziz kusursuz olan.

Ah bir kere kendimizden şikâyetçi olabilsek, her şey öyle güzel olacak da lanet olası ego da ona izin vermiyor.

Ah bir kere, eller yahşi ben yaman, eller buğday ben saman diye kendimizi biraz aşağıda görsek,  egomuzu ayaklar altına alsak, çiğnesek, çiğnetsek.

Ah bir kere, her şeyi ben değil en iyisini başkaları daha iyi bilebilir diye dinlesek. İşte o zaman kimseden ve hiçbir şeyden şikâyetçi olmayacağız, kendi şikâyetimizi gidermek için kendimiz olma yolunda rahatsızlık tabir ettiklerimizi görmeyeceğiz, her gördüğümüz de bir kusur yüzünden bizde var mı?”  diye kendimize bakıp kimseyi terk etmeyeceğiz.

Nedense insanlar omuzlarında heybelerle gezerler. Heybenin bir gözü önde, diğeri de arkasındadır. İşte bu ego yüzünden kendini kusursuz gören insanlar, sadece heybenin ön bölümünün içini görürler. Egosu heybenin arka gözüne baktırmaz. Çünkü heybenin ön gözünde başkalarının hata ve kusurları vardır, arkadaki gözde de kendi hataları, günahları ve kusurları vardır.

İnsanın en büyük isteği heybenin ön gözü olmamalı, arka gözü olmalı, yani kendi olmalı aslında. Mutsuz ve şikâyetçi olması, kendi olamamasından kaynaklı ve kendine olan ihtiyacını bilememesiyle şikâyete yönelmesi, heybenin arka gözünü görememesinden kaynaklanıyor. Aslında aradığımız da eleştirdiğimiz de kendimiz. Hata ve kusur gördüm diye terk ettiklerimiz de kendimizi terk ettiğimizin göstergesidir.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.