Gazeteci Gözüyle MEVLÂNÂ

Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

Çiğ tanesi duygularımla geldim sana…

 

“Üstünde yaşadığımız bu dünya, çok aşağılık bir dünyadır. Hakk’ın nuru deniz gibidir. Duygu ise çiğ tanesine benzer. Fakat hüsn nurunu aydınlatan Hakk nuru, gizlidir. Gözle görünmez. Aydınlattığı kişinin iyi hareketleri, güzel sözleri ile belli olur.”

 

 

Hani sen, Mesnevî Şerifî’nde; “Hakk’ın nuru deniz gibidir. Duygu ise çiğ tanesine benzer” diyorsun yâ…

Çiğ tanesi duygularımla geldim sana Yâ Hazret-i Mevlânâ!

Daha “yemyeşil ter u tâze bir bağ” iken geldim kapına Yâ Hazret-i Mevlânâ!

Gümüş kapıdan adımımı atar atmaz büyük bir heyecan kaplamıştı bütün bedenimi ve tir tir titriyordum…

Sandukanın baş ucuna geldiğimde “Selâmun aleyküm yâ ehli kubur” diyerek selâm verdim, bilmem sesimi duydun ve selâmımı aldın mı?..

Edep ziynetini takınarak geldim kapına; “edep yâ hû” demek istedim, dilim tutuldu birden…

İnsana izzet ve şeref kazandıran, rızıkları genişleten, insanın iç âlemini ışıklandıran, gam ve kederi gideren ve günde beş vakit her rekatta okuduğumuz Fatiha-ı Şerifteki "İyyake na'budü ve iyyake neste'iyn" diyerek geldim sana!

Rabb’imin izni keremiye şefaatını istemek için geldim sana!

Günahkâr bir kul olarak geldim kapına…

“Gel, gel… Ne olursan ol, yine gel…” dedin ve davetine icabet ederek geldim sana!

 

***

Mevlânâ Türbesi’ni ilk ziyarete gittiğimde Karma Ortaokulu’nda talebeydim. Daha “yemyeşil ter u tâze” bir genç olarak o gümüş kapıdan adımımı atar atmaz ne kadar heyecanlanmıştım…

O ilk günkü heyecanı bir daha yakalayamadım.

Nedenini bilmiyorum..

Yok! Bir kere daha o heyecanı duydum!

Afganistan’dan Diyâr-ı Mevlânâ’ya niçin ve neden geldiğini bilmediğim, İstanbul’a gitmek için parası kalmadığından dolayı evime davet edip sofra açtığım o Afganlı meçhul adamla ziyarete gittiğimizde; sandukasının başında, esmaül hüsna okuduğu sırada kendimden geçerek öyle bir “Allah” demişim ki, yanımızdakiler çok korkmuşlar…

Etrafımızı hemen müzenin güvenlik güçleri sarmış…

Niçin ve nedeninin bilmiyorum.

Ben zaten kendimde değilim…

Çünkü ben, ben değilim ki…

O an bana dokunsalar, kaçağı olan bir elektrik direğine yapıştıkları gibi çarpılırlardı herhalde…

Bazen güzel bir yere, güzel bir bahçeye, Medine-i Münevvere’ye ve Kâbe-i Muazzama’ya  gider de

oradaki atmosferi yaşadıktan sonra hadi anlat bakalım dediğinizde; “anlatılmaz, yaşanır” derler ya…

Hz. Pîr’in huzurunda öyle bir hâldeyim…

 

***

Ne diyor Hz. Mevlâna:

“Çünkü duygularla idrak ettiğiniz âlem, yâni üstünde yaşadığımız bu dünya, çok aşağılık bir dünyadır. Hakk’ın nuru deniz gibidir. Duygu ise çiğ tanesine benzer.

Fakat hüsn nurunu aydınlatan Hakk nuru, gizlidir. Gözle görünmez. Aydınlattığı kişinin iyi hareketleri, güzel sözleri ile belli olur.”

 

Devam edecek.

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.