HAKKÂRİ-YÜKSEKOVA’DAN GELİYORUM

Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Geçen hafta sonu Tarım Bakanlığının davetlisi olarak Yüksekova’ya gittim. Daveti aldığımda bazı dostlara Yüksekova’ya gideceğimi söylediğimde çoğu “ne işin var terör bölgesinde” dedi. “Madem ki vatan bir bütündür, her tarafa giderim” dedim ve gittim. İyi ki de gitmişim.

Hakkâri ve çevresi benim görmediğim 3-4 ilden biri idi. Biraz da bu heyecanla Yüksekova’da yapılacak toplantının temel amacı tarımsal potansiyeli ve insanını görmekti. Öyle de oldu.

Uçak Yüksekova-Selahaddin Eyyubi Havalimanına indi. Dikkatimizi çeken Havalimanı olması. Burası dış ülkelerin direkt uçuşuna da açılmak için uzun pistli liman olarak inşa edilmiş. Uçak limana inmek için yüksek dağların üstünde epeyce tur attı ve sonunda muazzam ovaya indi.

Yüksekova ilçe olmasına karşın 100 binin üzerinde nüfusuyla Hakkari’den daha büyük. Düz bir ovada kurulu. İndiğim gün vakit vardı ve 75 km mesafede olan Hakkari’ye de gitme fırsatım oldu. Çok yer gezdim, çok yer gördüm ama bu kadar dik yamaçlı dağlar arasından ilk defa geçiyorum desem yalan olmaz. Zap suyu sanki kıvrıla kıvrıla Hakkâri güzergahını göstermek için karayoluna eşlik ediyor.

Hakkâri de aynısı, yüksek dağlar arasında sıkışmış, küçük ama şirin ve sakin bir yer. Sakinlerin çoğu memur olduğu için merkezde fazla olay olmuyormuş.

Hakkâri yolunda belli noktalarda giden ve gelen tüm araç ve insanlar kontrol ediliyor. Yani her şey devletin kontrolü altında. Birkaç kontrol yerinde indim ve kendimi tanıttığımda bu genç Alplerin sıcaklığıyla karşılandım. Buna karşı kimine sarıldım, kiminin üşümüş ellerini elimin içine alarak ısıttım, kimisiyle el ele, kafa kafaya, yumruk yumruğa tokalaştım. Çok etkileyici durumdalar. Saç ve sakallar birbirine karışmış, bereleriyle kimi başını, kimi gözleri dahil tüm başını kapatmış. Gözleri çakı gibi, alev alev ateş saçıyor. Amasya, Kayseri, Edirne, Yozgat, Aksaray ve Konya’dan, tamamı üniversite mezunu.

Bu sıcak çelik yürekler karşısında duygulanmamak işten değil. Eksi beş derece soğukta ancak 2 dakika durabildiğim ortamda çelik yürekliler saatlerce kalıyor, yöre halkı ve ülkesinin huzurunu sağlıyor. Sıcak arabaya bindiğimde gözyaşlarımı tutamadığım oldu. Keyifli olmanın, aşırı yemenin, sıcak ortamlarda oturmanın; bindiklerimizle, giydiklerimizle ve yediklerimizle övünmenin bu gençlere yapılan en büyük haksızlık olduğunu düşündüm.

Ertesi gün Yüksekova’da 300 kişiye görevimizi yapmak üzere konferansa geçiyorum. Başta aslan gibi dimdik, sımsıcak İlçe Kaymakamı olmak üzere devlet salonda. Şehrin neredeyse dörtte biri tahrip olmasına rağmen güvenlik tam, dükkanlar açık, sağa sola koşuşturan insanlar hayata yeni başlamış gibi gözlerinde bir umut ve heyecan var. Bunu salonda da gördüm.

Keskin nişancı öğretmen müsveddesinin namlusundan, 15-16 yaşında kepenk indiren baskısından, havaalanını yapımında kullanılan araçların ve sırf huzur yanlısı olduğu için un fabrikası yakılmasından kurtulanlar yeniden Devlete, hayata ve huzura kavuşmayı kutluyorlar. 

İki saat kadar 300 kişiye hitap ettim. Konferans bittiğinde yüz yüze dertlerini paylaştığım, Yüksekovalı muhtarlar, çiftçiler, hanımlar; yatırım için heyecanlanan genç iş adamlarının umudunun yeşermesine ne demeli. Terörün en çarpıcı olayı; yakalanan 2 keskin nişancıdan birinin kendini insan yetiştirmeye güya da yöre çocuklarını eğitmeye adamış sözde öğretmen olmasıymış.

Söylenecek çok şey var ama aslolan onların çektiği acıyı yüreğimizde hissetmemizdir. Nihayet, Allah ülkeme ve yöreye bir daha böyle felaketler vermesin. Görülen odur ki, halk Devletin yeniden otoritesinden memnun görülüyor. Ancak huzura yeniden kavuşmak uzun sürecek gibi.

Sağlıcakla kalın.       

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.