Kar yağar, türküler hatırlanır

İsmail Detseli

21 Aralık Çarşamba sabahı namaz için kalktığımda bu yıl geç kalan ve özlemle beklediğimiz kar yeri ağartmaya devam ediyordu. Arzın beklenen misafiri, bizim gibi çokça eski kış yaşamış olanların ruhunu serinletiyordu.

Nasıl serinletmesin ki! Konya ovası beslenmemizin ana maddesi tahılın ana yatağı idi ve bu yıl kurak geçiyordu. Daha başka bir önemli tehlikesi de bu kuraklığın yer altı suyunun aşırı kullanılması sonucu ovada obrukların oluşmasıydı. Hatta benim çok korktuğum bir şey daha vardı. Şimdilik bu obrukların boş arazilerde olması maazallah ya bir gün bir köyde yahut daha büyük bir yerleşim bölgesinde vuku bulmasının sonucunu düşünmek bile bizleri ürkütüyordu.

İnşallah bol karlı bir kış yaşarız. Bereket Konya ovasını suya doyurur da korkularımız sevince dönüşür diye avunurken geçmişte bundan 60 yıl kadar önceleri köyümüzde az bulunan bazı evlerdeki birkaç radyodan yayınlanan ve iştahla dinlediğimiz abartılı ama her söyleminde bir anlamı olan türküleri anımsadım.

Kastamonu Tosya’da derlenmiş bir türkü vardı:

Aşağıdan gelir Türkmen koyunu,

serviye benzettim yarin boyunu.

Sabahleyin erken çifte giderken

öküzüm torbadan düştü gördün mü?

Manda yuva yapmış söğüt dalına,

yavrusunu sinek kapmış gördün mü?

Sabah erken hoca minarede ezan okurken

minareden müezzin düştü gördün mü?

Amanin amanin amanin yandım,

Tiridine tiridine tiridine bandım

bedava mı sandın para virip aldım.

 O yılların meşhur türkü anası şalvar çarık ve ipek mendil gibi aksesuarlar giyerek değişik bir tiple seyirci karşısına çıkan Zehra Bilir’i dinlemek… Ardından yine o yılların meşhur türküsü olan, nazik sesli bir hanım sanatçı ile tok sesli bir erkek sanatçının okuduğu,

Kar yağıyor yağıyor abamı (Haba mı) giyeceğim,

Sakallıya varıp da dede mi diyeceğim (baba mı diyeceğim)

Oğlan mailem oğlan sözüne kailem oğlan.

Enişte bana hışt demiş yalan aslanım yalan,

Derenin kenarında (denizin ortasında) kalayladım kazanı,

Kız ben senin (bir yosmanın) yüzünden yedim İramazanı…

Böyle manalı türküleri de hatırlayıverdim. Daha neler aklıma gelmedi ki, Aliye Akkılıç hanımın okuduğu

“Yüce dağ başında yanar bir ışık, düşmüşüm derdine olmuşum aşık, ah buğday benizli zülfü dolaşık, böyle bir yavrunun derdi var bende…

Yanık yanık söylenen türküler bazen neşelendirirken bazen de hüzne boğardı insanları. Muazzez Türüng’ün mektebin bacaları, ders verir hocaları, kim yarini severse odur birincileri, uyanman can kurban, Türküsü ayrı bir zevkle dinlenirdi. Bu sanatçılar bazen yurttan sesler korosunda birlikte söylerlerdi. Bazen de solo olarak. Arkalarında çalan saz sanatçıları da çok önemli isimlerdi. Spiker anons ederken “Çalanlar, Osman Özdenkçi, Emin Aldemir, Ahmet Gazi Ayhan, Cengiz Akmeriç, Adnan Şeker,  Orhan Subay ritimde Atilla Mayda ya da Hüseyin ileri” derdi.

Bunlardan başka daha ne güzide sanatçılarımız vardı, isimleri saymakla bitmez… Çokları rahmeti rahmana kavuştu belki kalanlar da iki elin parmağını geçmez. Muzaffer Akgün’ün “Kışlalar doldu bugün” uzun havası ciğerlere işlerdi. Ahmet Gazi Ayhan, eşi Yıldız Ayhan, Can Etili, hele sevilen sanatçımız benim de çok sevdiğim Ahmet Sezgin o davudi sesiyle okuduğu

Bük dibinde yatarım,

beşli martin atarım,

Ayşe benim olursa,

malakları satarı.

Ayşem Ayşem öldürdün beni

Bir tomurcuk gül idim soldurdun beni”.

“Sevda yüklü kervanlar. Kerpiç kerpiç üstüne kurdum binayı, Kara çadır düzdedir, Aman Aman Eminem. Top zülüfler yüzdedir, yavru da güzel Eminem, on iki gelin sevdim aman aman Eminem yine gönlüm kızdadır.  Yavruda güzel Eminem.” diye devam eden iç yakıcı türküleri. Halen benliğimde makamı ile birlikte yazılı duruyor.

Zekeriya Bozdağ’ın okuduğu “Hasta düştüm bir odada yatırım, sağıma soluma yastık getirin, ben ölüyom beni anama götürün, küçükten görmedim ana kucağı, Ham meyveyi kopardılar dalımdan, Atım kalk gidelim harap haneden” gibi iç yakıcı ağıtlar, bozlaklar. Bu bülbül sesli Zekeriya Bozdağ ölümünden 10 yıl önce gidip geldiği hac dönüşü sonrası bir daha eline saz almamış çalmamıştır. Usta sanatçı Şemsi Yastıman’ın,“Ölmez sağ olursam bu yaz inşallah, Sılayı bir daha görmek istiyom/Kırşehir'e varsam ya ağşam zabah, Topraklara yüzüm sürmek istiyom” diye başlayan memleket hasreti adlı esprili neşeli deyişleri, insanların beğenisini kazanıp taş plakları ve onları çalan pikapları kapış kapış sattırırken, Nida Tüfekçi’nin dillere destan kendine has mızrabıyla çalıp söylediği “Dersini almış da ediyor ezber sürmeli gözleri sürmeyi neyler, bu dert beni iflah etmez deleyler, benim dert çekmeye dermanım mı var aman aman amannn ben yarelendim aman” sözleri ile içimize işleyen Yozgat sürmelisini dinlemek bir ayrıcalıktı. Daha sonraları bilhassa Anadolu taşrasından büyük şehirlere gurbete giden benim gibi onlarca gencin köyündeki radyolardan dinleyip aşina olduğu bu sanatçıları İzmir, İstanbul, Ankara gibi büyük şehirler de açık hava sinemalarında verilen konserlerde ve halka açık gazinolarda yüksek ücretler ödeyerek onları yakından görüp dinlemeleri de türk müziğine düşkünlük ve sevgi örneği idi.

Dahası Nida Tüfekçi’nin eşi Neriman Altındağ Tüfekçi de güzel sesiyle türküler okuyan hatırı sayılır bir hanım sanatçımızdı. Burada bir ufak dörtlük hatırıma geldi Neriman hanımın anası damadı Nida Tüfekçi’ye bir şiir yazmış ilk dörtlüğü şöyle idi: Nida sazların ası, kalplerden siler pası/Sazına meraklıdır, kendisi Yozgatlıdır.

Böyle unutulmaz deyişler… Daha bir çok saygın ve güzel halkın içinden halka hitabeden türküleri şarkıları icra eden değerlerimiz vardı. İşte aklıma gelen birkaçı daha… Ali Ekber Çiçek, eşi Cemile Cevher Çiçek. Gülşen Kutlu, Emel Taşçıoğlu Bedia Akartürk, Yıldıray Çınar, ve daha niceleri. Hepsini yazmaya çalışsam sayfalara sığmazlar. Rahmeti rahmana kavuşmuş olanlara Yüce Allah’tan rahmet yaşamakta olanlara sağlıklı ömürler dilerim geçmiş anılarla kalınız.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.