Kısık Sesleri Duyanlardan Olmak!

Erol Sunat

Kısmak deyince bir şeyin sesini kısmak gelir akla, sonra da azaltmak. Biz önce sesimizi kıstık, duyulmasın dedik, ayıp olur, kimseler üzülmesin dedik.

Ne çare ki, biz üzüldük, biz yıkıldık, biz kahrolduk!

Kısık kaldı seslerimiz!

Duyar gibi yapan çok oldu amma, anladık ki duyan olmadı.

Malum enflasyon böyle olunca, dolar ve altın alıp başını gidince, bizler cep delik cepken delik orta yerde kalınca, işin içine kısmak denen kavram girdi.

Ayakta durmak için, ayakta kalmak için, mecburi kısıntı kararı aldık!

İşe evvela kendimizden başladık!

Yalnız zamanlarımızın tek dostu dediğimiz, ondan başka lüksümüz mü var dediğimiz sigaradan vazgeçtik!

Önce azalttık, sonra, kaldırıp attık. Faturalar çok geliyor diye elektrikten kıstık! Lüzumsuz yanan lambaları en aza indirdik. Çok yakıyor diye fırınla vedalaştık. Gittik kuzineli soba aldık!

Doğalgazımız varsa, hepimiz bir odada oturduk, diğer odaları kapattık.

Ütü on günde, on beş günde bire indi! Çamaşır makinesi de yıkanacaklar birikmeden çalışması söz konusu dahi olmadı! Herkes bir battaniyeye sarınıp oturdu durdu evlerde…

Kim anladı? Kim gördü? Kim sizin bu yaptığınız fedakarlığı unutmayacağız, size destek olacağız dedi?

Hiç kimse!

Oysa, bu milletin yapmış olduğu fedakârlığın haddi hesabı olmadığını bilmeyen mi vardı? Kısık sesleri duymayanlar, yarın Hakkın divanında ne söyleyecekler, onu düşünsünler evvela!

*****

Kiralar, taksitler, faturalar, kredi kartları, faizi, gecikmesi derken, konuşacak halimiz kalmadı. sesimiz kısıldı kaldı.

Suyu kıstık, telefonu kıstık, en ucuz tarife neyse o tarifeye geçtik.

Tasarrufun daniskasını yaptık, olmadı!

Fuzuli ne varsa hepsinden vazgeçtik.

Ayda bir kere dışarıda maile etli ekmek yiyenler, onu altı ayda bir olsun diye tarihini uzattı.

Bazıları iptal etti.

Kırmızı etle yollarını ayıranların sayısı azımsanamayacak kadar çoğaldı!

Beyaz et, son günlerde kırk liraya geldi dayandı!

Tavuk döner, çok değil düne kadar herkesin vazgeçilmeziydi.

Şimdi beş kişilik bir aile, tavuk dönebilir mi yiyebilir mi?

Ya da çok sevdiği ve istediği halde etli ekmekçiye gidebilir mi?

Bir tavuk döner alamadıktan sonra diye kahreden, kızan insanlar çoğalmaya başladı.

Çay zamlı, simit zamlı, insanlar efkârlı…

Dışarıda çay içmekten de, simit alıp yemekten de kıstı insanlar!

Giyim konusunda, var olanlarla idare edelim diye karar alanlarda bizim insanımız değil mi?

*****

Kısmaya bir başladınız mı, bu işin sonu yok! Maça gitmekten, sinemaya gitmekten, arada bir tiyatroya gitmekten de vazgeçtik.

Bu kadar kısıntıya gidince, elimiz biraz rahatladı mı?

Ne gezer?

Dolar ve altındaki baş döndürücü, inanılmaz, ne olur-ne biter diye güvenilmez olan yükseliş, seyrini dalgalanmaya bıraktı

Yağ, şeker, süt ürünleri, ardından iğneden ipliğe ne varsa zam geldi!

Kıstık, kısıldık kaldık! Bir yerlere takıldık, iki adım attık çakıldık!

Neden kıstıysak, diğer kalemlerde ki artışlar kısıntıdan elde ettiğimizi düşündüğümüz gelirleri aldı götürdü.

Hatta yetmedi!

*****

Büyüklerimiz sizi enflasyona ezdirmeyeceğiz demeye devam ediyorlar amma, onlar her ezdirmeyeceğiz dediğinde, enflasyon canımıza okuyor.

Silindirle ezmekten beter ediyor.

Kilo ile meyve sebze aldığımız günler yalan oldu.

Tane ile alma dönemine geçtik.

Pazar o Pazar değil, çarşı o bildiğimiz çarşı değil, market o eski sevimli halini terk edeli çok oldu.

Paran varsa gel, yoksa eğer, gelmezsen gelme, ne bana gönül koy, ne serzenişte bulun, ne de, ne bu fiyatlar de!

İşine gelmiyorsa gelme arkadaş!

Ne zaman para buldun?

Ne zaman paranı cebine koydun?

Çık gel!

Başımın üstünde yerin var o zaman!

Sen parayla aranı düzelt, cebindeki paraya göre buluruz sana satacak bir şeyler!

*****

Mahalle bakkalları yaz deftere bir daha şeklinde çalışıyorlar.

Veresiye defterleri bayağı bir kabarmış vaziyette…

Rahmetli Barış Manço, “Yaz tahtaya bir daha / Tut defteri kitabı / Sarı çizmeli Mehmet Ağa /Bir gün öder hesabı” demişti ya yıllar önce…

Gönlü zengin, kalbi insanlık sevgisiyle çarpan, halden anlayan, çaresizlik nedir bilen, Sarı Çizmeli Mehmet Ağalar ülkemizin değişik şehirlerinde giriyorlar mahalle bakkalına, aç diyorlar şu veresiye defterini, hesapla şu sayfadan şu sayfaya kadar kim varsa.

Ne tuttu? Al Bakkal arkadaş! Hem sen rahatla, hem de insanlar rahatlasın.

Reklam yok! Ben falancayım demek yok! Yarın benim şu kadar insana şu kadar lira yardım ettiğimi duymayan kalmasın demek yok!

Sesi kısılanın sesi olmak böyle bir şey, Allah razı olsun diyen diyene…

Bakkal rahatladı, insanlar rahatladı. Bakkalın soran bakışlarını üzerlerinde hissetmeden sokaktan geçmenin ne demek olduğunu o insanlara sorun!

Allah’ın bildiği bana yeter, varsın kullar bilmesin, zaten bilsin de istemem diyen insanlarda var, çok şükür!

Kim ki bu kısık sesleri duyar, feryatlara kulak tıkamaz, ağlayanların gözyaşlarını dindirir, imdadına koşarsa, dilerim Rabbim cennete açılan kapıları ardına kadar açsın onlar için!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.