KİTAPLARI NASIL OKUMALI

Yusuf Alpaslan Özdemir

Mortımer J. Adler ve Charles Van Doren’in kaleme alıp Erkan Koca’nın Türkçe’ye çevirdiği ‘Kitapları Nasıl Okumalı’ adlı eserin amacı, yazarlarının ifadesiyle; ‘ Bu kitap, okurlara ve okumak isteyenlere yönelik. Özellikle de kitap okurları içindir. Daha da özelde, kitap okumaktaki temel amacı, daha yüksek bir anlayış kazanmak olanlar içindir’ şeklinde belirtilmiş. Arka kapaktaki  tanıtım yazısında da;  ‘ … Adler ve Van Doren’in  yazıldıktan kısa bir süre sonra büyük bir etki alanına ulaşmış olan bu kitabı, hangi kitapların nasıl okunması veya okunmaması gerektiğini, klasik eserlerden yola çıkarak, zengin örneklemelerle ve insanı içine kolayca alan bir dille ele alıyor’ ifadeleri adıyla zaten yeterince merak ve ilgi uyandıran, okuyucuların  kitabı satın almalarını tetikleyen cümleler. Bakalım, Kitapları Nasıl Okumalı,  oldukça iddialı bu sözlerin karşılığını verebilecek mi, birlikte karar vereceğiz buna.

Fotoğrafın, grafik sanatlarının ve internetin hakim olduğu bir dünyada okumanın eskiden olduğu kadar gerekli olup olmadığı şeklinde bir tezle başlıyor kitap, yazarların;  ‘herkesi bilgi bombardımanına tutan medya araçlarının, düşünmeyi gereksiz hale getirecek şekilde tasarlanmış olmasından dolayı bilgilerin plansız, programsız  şekilde zihinlere doluşturularak işlerin yürütülmesi edinilen bilginin işlevselliğini öldürüyor’ cevabı da bu meselede aldıkları konumu imliyor bize, dolayısıyla kitap okuma becerisinin geliştirilmesinin temel kaygımız olması gerektiği  öneriliyor. Gözlerin hareket ettirilmediği uyuklar haldeki bir zihinle yapılan pasif okumadan ziyade okumanın etkin bir çaba olduğu bilinciyle, bu etkinlikte aktifliğin artmasının okuma kalitesinin de artacağına işaret etmektedir, bir çeşit arz talep meselesi yani.

Peki aktif okuma neleri barındırır? Bu soru, kitabın pek çok yerinde özellikle vurgulanıyor: Bir kitabı ya mükemmel bir şekilde anlar, ya da anlayamazsınız. Okunan kitabı harfiyen anlayamayanlara getirilen öneri, sizden daha iyi okuyabileceğini düşündüğünüz birine anlamadığınız kısımları size açıklamasını istemektir. Buradaki ‘biri’ yaşayan bir kişi veya bir başka yardımcı kitap ya da ders kitabı olabilir, ya da bu dış etkenlerin hiçbirine başvurmadan anladıklarınızı yeterli görebilirsiniz. Yazarın ironisi bu elbette, tüm bu durumlarda kitabın gerektirdiği okuma işini yerine getirmiş olmazsınız. Doğrudan doğruya kitaba kafa yormak, sadece kendi zihin gücünüzle aşama aşama az olan anlamanızı daha üst seviyeye yükseltmek tek çözüm yolu.

Okumanın bilgi edinmek ve anlayış kazanmak üzere iki amacı vardır. Gazete, dergi benzeri yayınlar okurken kendi yetenek ve becerilerimiz sayesinde okuduklarımızı bütünüyle anlaşılır görmek bilgi edinmeye karşılık gelir. Bu tür bir okuma bilgi seviyemizi arttırır, anlayışımızı değil. Anlayış kazanmak; birinci okumada tam olarak anlaşılmayan kısımların yeniden okunması durumunda çıkar. Başlangıçta yazar okuyucusuna üstün durumda iken okurun bu eşitsizliğin üstesinden gelmesi gerekir. Yani, bizden daha iyi olanlardan bir şeyler öğrenebiliriz. Kitapta anlayışı arttırmaya dönük okumanın ön plana alındığı görülüyor. Peki öğrendiğimizi anlamanın yolu ne: Yazarın söylediklerini hatırlamak…

Okuma düzeylerinin dörde ayrıldığı kitapta, başlangıç okumasının yani ilk aşamanın yanlış veya eksik yapıldığı durumlarda inceleyici, analitik ve en yüksek kuma düzeyi olan sintopik okumada istenen verim alınamayacaktır. Kitabı hızlıca taramak ve bir ön okuma yapmak, okuyacağımız kitabın üst düzey okumalara değip değmeyeceğini gösterir. Yazarların büyük emekler harcayarak yaptıkları içindekiler kısmı çoğu zaman okuyucu tarafından atlanır, halbuki kitabın okumaya değip değmeyeceğini anlayamamız tarama aşamasında işimize çok yarayacaktır.

İnceleyici okuma yani ikinci okuma düzeyi kısıtlı zamanda en fazla bilgi alabilmeyi amaçlar. Yani burada da okuma hızı önem kazanır. Kitabı baştan sona aynı hızda okumak hatadır, zorlanma derecelerimize göre yer yer hızlı ya da yavaş okumak en doğru olanıdır, nihai olarak kavramada iyi durumda olmalıyız.

Kitabı okurken uyanık kalıp kalmamanız okumakla ne amaçladığınıza bağlıdır. Kitabın bütünü ne hakkında, ayrıntılarda neler, nasıl söylenmektedir, kitap bir bütün olarak veya kısmen doğruluk taşıyor mu, farkı ne? şeklindeki dört soru herhangi bir kitap hakkında sormamız gereken dört temel sorudur. Kitabı okurken sürekli sorular sormak, talepkar okuyucunun temel vasfıdır, okumadan da azami faydanın sağlanabilmesinin. Okuma yaptığınız kitap hakkında sorular sorma alışkanlığına sahip olduğunuzda daha iyi bir okur haline gelmişsiniz demektir. İyi kitaplar, zihninizin bir parçası haline gelenlerdir.

Okuma esnasında notlar almak, yazardan farklı düşündüğünüz, ya da yazara karşı çıktığınız yanların ifadesidir. Bir sanat dalının kurallarını bilmek onun alışkanlığına sahip olmak demektir.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.