Türkiye son dönemde yaşanan orman yangınları ile boğuşuyor…
Özellikle sık ormanların olduğu Akdeniz ve Ege Bölgesi’nden birbiri ardına gelen yangın haberleri ile içimiz yandı.
Ormanların yanması demek ciğerlerimizin de yanması demekti… Orada yaşayan envaı türdeki hayvanın barınağından olması, ateşlere teslim olması demekti… Bu yangınlar, insanların evlerinden barklarından olması, mal varlıklarını kaybetmesi ve yangınla mücadele ederken can vermesi, şehit düşmesi demekti…
Tıpkı, İzmir’de çıkan orman yangınına müdahale etmek için Konya’dan olay yerine giden ve orman şehidi olan İbrahim Demir gibi… Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun, rabbim ona ikramda bulunsun.
Orman yangınlarıyla mücadele büyük bir azimle devam etti, ediyor. Konya, her dönemde, nerede yaşanmış olursa olsun, her türlü afetle mücadele konusunda başarılı bir profil ortaya koyan, yaşanan afetlerin bertarafı için de mücadele eden bir şehir. Ve bunun gereği olarak yangının çıktığı bölgelere de hızla müdahale etti. Sonunda aynı felaket Konya’nın da başına geldi.
İçinde bulunduğumuz yaz döneminde adeta gölge kovalıyor, serin bir yer bulursak orada park ediyoruz. Böylesi zamanlarda sıcağın, güneşin ve ateşin tesir alanının ne kadar geniş ve etkili olduğunu fark ediyoruz.
Ve anlıyoruz ki ateşle oynayan yanıyor…
Konya da iki gün önce Doğanhisar ilçesinde başlayan ve Isparta il sınırına kadar dayanan yangınla mücadele ediyor.
Bu yangın haberi Konya’da büyük yankı uyandırdı. Yetmedi farklı şehirlerin de Konya’yla ilgili kafalarında soru işaretleri oluşturdu.
Yangına ilişkin yaptığımız haberler ve sosyal mecradaki paylaşımlarımıza gelen yorumların genelinde ‘Konya’da orman mı varmış da yanmış?’ gibi bir bakış açısının olduğunu gördük.
Türkiye’nin en geniş yüzölçümüne sahip ve coğrafi olarak en büyük şehri olan Konya, yaklaşık 42 bin kilometre kare… Yani kuş bakışı bakıldığında devasa bir alan.
Karasal iklimin hüküm sürdüğü bu topraklar genel olarak kurak olarak anılıyor olsa da böylesi büyük bir şehrin aslında oldukça büyük de bir ormanlık alanı var.
Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre Konya’da 643 bin hektarı aşkın alan ormanlardan oluşuyor. Dolayısıyla Türkiye’de en büyük orman varlığına sahip şehirlerden biri Konya. Zira bir tarafı Orta Toroslara dayanan Konya’nın güney ve batısı yönünde kısa bir mesafe yolculuk yaptıktan sonra ormanlık alanlar bizi kucaklıyor.
Önemli olan bu orman varlığını korumak, ormanlık alanları geliştirmek ve daha geniş bir alana ormanların yayılmasını sağlamak.
Orman varlığı yönü geri plana itilmiş olsa da Konya’da çıkan bir yangın, aslında Konya’nın orman varlığı açısından da ne kadar bereketli bir yer olduğu gerçeğini acı bir şekilde ortaya koymuş oldu.
Birçoğu yerleşim yerlerine, tarımsal üretimin yapıldığı alanlara çok yakın olan ormanlık alanlarımız aslında dikkat edilmediği ve ateşle oynandığı durumda ne kadar büyük bir tehdit ve risk olabileceğini de bu yangın ile göstermiş oldu. Bundan hareketle de 5 Temmuz’dan başlayarak 30 Eylül tarihine kadar ormanlık alanlara yasaklandı. Gel gelelim ki insan ormana girmese de orman yakınlarına girmesi bile ormanlarımızı tehdit edebiliyor.
Konya’da her yaz döneminde hububat ekili tarlalarda harmanın kalkmasından sonra kalan ve anız olarak anılan sap kısmının yakılmaması gerektiği yönünde uyarılar yapılıyor. Bu uyarıların temelinde hem ateşin kontrolden çıkıp devasa boyutlara ulaşabilmesi riski; hem de toprağa vereceği zararlara dikkat çekiliyor.
Ormanlık alanlarda ise bu durum daha farklı boyutlara ulaşıp, öngörülemez ölçekte büyük yangınlara ve ormanların kül olmasına neden olabiliyor.
Örneği ortada… Hem de çok acı bir şekilde ortada. Doğanhisar’dan başlayıp Isparta il sınırına kadar uzanan orman yangınının çıkış noktasının küçük bir kıvılcım olduğunu görüyoruz.
Ateşle oynayan hem yanar, hem de yakarmış. Hiç kimsenin her ne şekilde ve sebeple olursa olsun ciğerlerimizi yakmaya hakkı yok. Ezcümle, Konya’da da orman varmış ve yanabiliyormuş!