Lordlar Kamarası

İlker Kırnaz

Futbol anlamında ülkenin en önemli değeri olan A Milli Futbol takımımız deplasmanda oynadığı ve 3-0 gibi ağır bir netice ile mağlup olduğu İzlanda karşılaşmasının telafisi için çıktığı Çek Cumhuriyeti mücadelesinde de sahadan boynu bükük ayrılarak gruptan çıkma umutlarını Kaf dağının arkasına bıraktı.

                2002 yılında elde edilen Dünya 3.lüğü ve 2008 yılındaki Avrupa 3.lüğü dışında son 20 yılda kayda değer bir başarısı olmayan milli takımımızın bu hale gelmesinin arkasında aslında irili ufaklı birçok neden var. Kazanılan o başarılar da belli bir oyun sistematiğine bağlı kalmadan tamamen kaos futboluyla elde edilmişti. Cuma günü oynanan karşılaşma öncesinde de buna benzer bir hafta geçiren ve silah çekilmelerinden tutun da oyuncu tercihlerine ve sakat, cezalı oyuncularımızın eksikliğine varana kadar bunalım bir maç önü hazırlığı yapan bir oyuncu kadrosu düşünün. Normal şartlar altında karşılaşmaya kötü başlamamız beklenirken kaostan beslenen bir ülke olduğumuz yine kendini gösterdi. Nitekim bu kaosun neticesinde karşılaşmaya da oldukça iyi başladık ancak devre arasından sonra yine o ne yaptığını bilmeyen ve tuz ruhu takım geri geldi. Sonuç olarak en büyük rakibimize kendi sahamızda kaybederek sanıyorum 2016’yı da ateşe attık.

                Ülke futbolunun son dönemdeki kalitesizlik ivmesi, 3 Temmuz sürecinden sonra daha da hızlanarak an itibariyle tamamen tavan yapmış durumda. Şike yaptıkları bizim dışımızdaki tüm karar mercileri tarafından kabul edilmiş takımlara cezaların verilmemesi ve buna paralel diğer takımların da en üst mercii olan Futbol Federasyonu’na duyduğu güvenin kaybolması, bu rezilliğin ana etkeni durumunda. Bununla birlikte zaman zaman eleştirdiğimiz ancak futbol takımlarımızı ayakta tutan yayıncı kuruluşun yaptığı ödemelerin rasgele yöntemlerle çar çur edilmesi ve yabancı sınırlamasından dolayı yerli oyunculara ödenen astronomik rakamlar ne yazık ki bu sonu hızlandıran etkenler oldu. İstanbul takımlarından oynayan ve aslında Anadolu takımlarındaki oyunculardan çok da fazla kalite farkı olmayan futbolcuların yıllık ortalama 3 milyon Euro gibi rakamlara oynamaları kabul edilemez. Avrupa’nın önde gelen liglerinde marka takımlar haricinde bu paraları ödeyen herhangi bir kulüp yok. Ki o kulüpler de kendi yayıncı kuruluşlarından en az bizim kulüplerimizin aldıkları kadar para alıyorlar. TFF’nin öncelikle bu olay ile ilgili radikal kararlar alması gerekiyor. Yabancı sınırlamasının belli şartlar çerçevesinde serbest bırakılması ve oyunculara ödenen rakamların belli bir üst sınırda kalması adına çalışmalar yapılmalı. Ödenen bu çılgın rakamların yüksekliğini belli etmek adına birkaç örnek sunacak olursak; Ülkemizde top koşturan milli takımımızın yedek sağ beki Tarık Çamdal’ın bonservisi için 6 m Euro, takımının ilk 11’inde başlayacağı kesin olmayan Alper Potuk için 8 m Euro bonservis ödenmesi ve kendi taraftarları tarafından her 2 maçta bir ıslıklanan Selçuk İnan’ın da senelik kazandığı paranın 3.5 m Euro civarında olması sanıyorum bu tezi kuvvetlendiren örneklerdir. Ülkemizde durum bu iken geçen yıl Napoli’den PSG’ye transfer olan gol makinası Edinson Cavani’nin ise Napoli’de oynadığı ve Napoli taraftarına yıllar sonra şampiyonluk şarkıları söylettiği dönemde kazandığı para yıllık 2,2 milyon Euro idi. Yorum sizin…

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.