Mevlâna adıyla hümanist din oluşturmak istiyorlar

Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)
  • İslâm’a direkt olarak saldıramayan Küresel Güç Odakları, “Mevlâna” adını kullanmak ve onun engin hoşgörüsünü çarpıtmak suretiyle yeni hümanist bir din oluşturmak istemektedirler. Bu yeni dinin adını da “MEVLANA” koymak istiyorlar.

 

 

Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’yi çarpık fikir ve düşünceler ile sapık inançlarına payanda yapan/yapmak niyetiyle hareket eden ve yola çıkan o kadar çok akım var ki…

Hangi birini sayalım…

Dünyanın bu tür eli silahlı veya silahsız sapık tarikatlar ve genç insanları ağlarına düşürmüş o kadar çok örgütlerin kollanarak İslâm coğrafyasında faaliyet yapmaları, İslâm ülkelerini yönetenler açısından mücadele etmeleri gereken baş unsurlar olmalı. Böylesine kaos ortamları oluşturan ve kollayan küresel güç odakları, insanların ve toplumların kafasını karıştırmak için psikolojik harekât yaparak beyin yıkama faaliyetlerini hiç bırakmadılar.

En yüce değerler ve şahsiyetler bile bir araç olarak kullanılabilmektedir.

Bu yüce değerlerin başında tasavvuf ve dolayısıyla manevî şahsiyet olarak Mevlânâ gelmektedir. Bir İslâm Mutasavvıfı ve Mütefekkiri olarak Mevlânâ Celâleddîn Rûmî, asıl beslendiği ve memba olarak gördüğü İslâm’a ve Allah’ın yüce elçisi Muhammed Mustafa (S.A.V.)’e karşı direkt olarak saldıramayan küresel güç odakları; kendilerine Mevlâna’yı bir figür olarak seçmiş bulunmaktadırlar. Bundan dolayıdır ki o güç odakları, “Mevlâna” adını kullanmak ve onun engin hoşgörüsünü çarpıtmak suretiyle yeni hümanist bir din yaratma çabalarını artırmışlardır. Bu yeni dinin adını da “MEVLANA” koymak istemektedirler. Hüseyin Dede Efendi’nin deyimiyle; “Mevlânâ öyle bir isim ki herkesin malı” sanki.

“Fethullah Gülen Hareketi” bile Amerika’da faaliyet gösterebilmek için Mevlânâ’yı ve “hoşgörü”“Rant aracı” olarak kullanmaktan çekinmemiştir. Bu adın kullanılması üzerinde durulması gereken ayrı bir mes’ele olmakla birlikte Hüseyin Top’un, Tempo’dan Nilüfer Kas’ın “Mevlana’ya olan ilginin son yıllarda artmasının özel bir  nedeni var mı?” sualine karşı verdiği cevap ilginçtir:

“Mevlânâ’nın geldiği dönemde bir kaos yaşanıyordu. Selçuklular döneminde bir Moğol istilası vardı. İnsanlar perişan bir durumdaydı. Malı, canı güvende değildi. Böyle dönemlerde insanlar sarılacak bir şey arar. Mevlânâ sözleriyle gönülleri cilâladı, huzur, sükûnet verdi. Son zamanlarda ilgi yoğunlaşması varsa yine böyle bir kaostan söz edilebilir.”

“Türkiye, Mevlâna’ya gerektiği kadar sahip çıkıyor mu?” sorusuna verdiği cevap da şöyle: “Mevlânâ’yı dünyaya kaptırdığımızı söyleyebilirim. Amerika’da üniversitelerde Mevlâna Kürsüsü var ama bizde yok. İran Mevlâna konusunda büyük atakta. Mevlâna yazılarını Farsça yazdığı için oradan yola çıkarak sahip çıkmaya çalışıyor. Mevlânâ büyük bir değer. O nedenle İran lisân açısından sahip çıkıyor. Dünya bizden önce Mevlâna’ya sahip çıktı.”

Selçuk Üniversitesi’nde bir “Mevlânâ Araştırmaları Enstitüsü” vardır.

Yaptığı çalışmalar yeterli midir, değil midir?

Orası tartışma götürür…

Bence değil.

Amerika dâhil dünya çapında, Mevlânâ Celâleddin Rûmî ve Mesnevî’si hakkında bugüne kadar süreli olarak bir çalışma ve araştırma yapmışlar mıdır? Yaptılarsa bu verileri ulusal veya uluslararası düzeyde kamuoyu önünde paylaşmışlar mıdır?

Bu enstitünün kurulduğu günden bu tarafa Mevlânâ Celâleddin Rûmî ve Mesnevî ile ilgili ilmî, tasavvufî sahada yaptığı çalışmalar şimdiye kadar mercek altına elbette alınabilir. O vakit bu enstitü hakkında bir kanaat elde edilmiş olur.

 

ÇARPIK DÜŞÜNCELER… SAPIK İNANIŞLAR

“Dünya Kardeşlik Birliği Mevlana Yüce Vakfı” ve “Evrensel Birleşim Merkezi Derneği” adında bir dernek var. Bu derneğin kurucusu ve fiili Başkanı Vedia Bülent Önsü Çorak; kamuoyuna devamla “Atatürkçü bir anlayış ve Mevlana felsefi ile hareket” ettiklerini ifade ediyor.

Merkezi İstanbul’da olan bu derneğin çeşitli il ve ilçelerde şubesi ve 7 bine yakın üyesi bulunuyor. Bu dernek yöneticisinin 1996’da çıkmış bir de “Bilgi Kitabı” var. Birleşik İnsanlık Realitesi Kozmoz Federal Meclisi tarafından Anadolu Türkiye’sine yazdırılmaya başlanmış. Bu kadın “Göksel otoriteler”in –ne demekse- bir sözcüsüymüş. Birleşik İnsanlık Realitesi 1 Kasım 1981 yılında Alfa kanalı (direk Tanrı’nın kanalı)ndan bu kadına ilahi mesajlar geliyormuş. Bu Yüce Ruh (!)’un “İnsanları sever misiniz?” sorusuna verdiği cevaba bakar mısınız:

“Sevgi ilkel bir duygudur. Tekâmül etmemişlere tavsiye edilir.”

Mevlâna’ya göre sevgi, elbette ilkel bir duygu değildir.

Bu çarpık, sapık inanış ve düşüncelerin müdavimlerine şu telkinlerde bulunulmaktadır: “Güneşin oğulları sizlerle bu kanaldan irtibatlıdır. Güneşin oğulları, Altın Galaksi sakinleridir. Burası AMON’un ülkesidir. Sevgimiz tüm güneşleredir.”

“İlkel duygu”larını tüm güneşlere armağan edenlerin “Mevlâna felsefesi” ile hareket ettiklerini söylemeleri, Mevlâna’yı çarpık düşünce ve sapık akımlarına alet ettiklerini göstermesi bakımından ilginçtir.

 

 

YARIN: İslâm’a ve Yüce Peygambere saldıranlar kuduz köpekler gibi havlıyorlar.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.