MİNİBÜSÇÜLER İLE İLGİLİ ŞEHİR EFSANESİ DOĞRU OLABİLİR Mİ?

Uğur Özteke

Hani millet olarak şehir olarak hazırlıksız yakalandığımız ve adapte olmakta zorlandığımız kar kış şartlarında en çok şikayet edilen kesimlerden birisi de dolmuşçularımızdı.

Tabii aslında Belediye otobüslerinin de dolmuşlardan bir farkı yoktu ama birisi belediyeye aitti yani yarı devlet sayılırdı diğeri ise gariban kesim. Vurun abalıya o zaman.

Bu karda kışta minibüsçüler asla ama asla yasal sayıda yolcu almadılar.

Bu duruma iki farklı pencereden bakabiliriz.

Bir, her adım başı durağı olsun olmasın elini kaldıranı aldılar. Vatandaşın soğukta gece gündüz mağdur olmasını önlediler.

İki, fırsat bu fırsat kadın kız erkek herkesi bir araca tıka basa nefes almayacak şekilde doldurdular. Millet birbirinin ensesinde nefes alıp insanlığın içine ettiler.

Bize bu konuda inanılmaz şekilde şikayet geldi.

Sıkı okurlarımız dikkat etmişlerdir hiç böylesine ciddi bir şekilde konuyu köşemize taşımadık.

Sonra iddialar farklı boyutlara ulaştı.

Polislerimiz dolmuşçulara ceza yazamıyormuş…

Niye?

Çünkü tüm dolmuşların arkasında Sayın Cumhurbaşkanımızın fotoğrafı varmış da onun için.

Bu gerçekten komik bir iddia idi.

Ancak olay öyle bir hal aldı ki yeminli billahlı şartlı şekilde ciddileşmeye başladı.

En sonunda öğrendik ki konu AK Parti il yönetimindeki bazı isimlere kadar iletilmiş.

Haaa bir yerde şuna inanırım.

Ben garip polis memuru olsam, Sayın Cumhurbaşkanımıza böylesine destek veren bir kesime değil ceza yazmak gözlerinin içine bile bakamam. Bakarsam şu karda kışta soluğu ya Hakkâri’de alırım ya da meslekten atılır ekmeğimden olur çoluğumla çocuğumla sokakta aç kalırım.   

 O zaman bana ne ceza yazmaktan.

Döner arkamı giderim. Kim ne yaparsa yapsın. Gücü yeten arkadaşım varsa sıkı ise yazsın derim.

Tekrar ciddi bir şekilde ifade ediyorum. Ben ceza yazmam, yazamam.

Ama asla polislerimizin böyle düşündüklerine de inanmıyorum. Düşünmek istemiyorum.

Yalnız bu iş bu iddia artık bir şehir efsanesine dönüşmüş durumda.

Asla hiçbir polisimizi töhmet altında bırakmayalım.

Ekmeklerinin peşinde olan dolmuşçu esnafını da yargısız infaz etmeyelim.

Yalnız gözümün gördüğü bir kere binip bir daha binmeme adına yemin ettiğimiz gerçek vardı ki özellikle akşam saatlerinde dolmuşa biniyorsanız siz birinizin ensesinde ayaktasınız arkanızda da birinin de ağız kokusunu hatta sigara içip içmediğini veya öğlen ne yediğini burnunuzu tıkasanız da içinize çekerek gittiğinizdir.

Neyse şu kar kış biter de biraz olsun normale döneriz inşallah.

O zaman vatandaşın da dolmuşa binip binmemede tercih hakkı olabilir.

Biz çok kızsak da, kızdığımız konularda yüzde yüz haklı olduğumuzu bilsek de tanıdık eş dost garip dolmuşçuların nasıl ekmek mücadelesi verdiklerini biliyoruz.

Bu arada belediyelere belediyelerin bu konudaki ilgililere daha çok kızıyorum.

Çünkü şu çağda şu ilerlemiş teknolojide hâlâ dolmuşlara duraklarında indi bindi yaptıramadıkları için.

Çok mu şey istiyorum sizce.

Evet diyorsanız o zaman ben de saldım gitti o zaman.

…………….

TOPLUMUN SORUNLARI

Bizi takip ettiğini öğrendiğimiz ve bizimle samimi ve içten bir ortamda sıkıntılarını paylaşan Yüksek mühendis okurumuz büyüğümüz bakın geçen günkü camilerimizle ilgili bir yazımıza nasıl farklı bakış açısı getiriyordu.

“Sayın Yazarımız,

Konya’nın toplum sorunları ile ilgili yazılarınızı günlük okumaya çalışıyoruz. Sağ olun. Biz 3-4 ay önce Konya’ya taşındık. Konya yaşamanın kolay hatta Türkiye’de en kolay olduğu bir kentimiz.

Ancak bazı problemler üzerine gidilmediği ya da işini tam yaptığına inanan görevlilerin vurdumduymazlığı sayesinde, küçük problemler maalesef dev olumsuzlukları doğurabilir bir hal alıyor.

Halkımızın sorunları ilgililere iletmemesi bir dert, iletilen problemin çözülmemesi de ayrı bir dert.

Şahit oluyorum halkımız kendi başına dert yanıyor.

Halbuki dert yandığı yönetim kendi seçtiği yönetim. Belki kendi tanıdıkları var ancak sorunu iletmekten imtina ediyor. Zira belki nahoş bakışlara maruz kalacak.

Maalesef birçok kurumumuzda halkın derdini dinlemek bile istemeyen partili görevliler doldurulmuş.

Diyanet ve Müftülükler hatta Cami imamlarımız burnundan kıl aldırmaz halde.

Geçen günkü bir yazınızda “Camiler pırıl pırıl” diyorsunuz ama pırıl pırıllık yetmiyor.

Mesela basit gibi görünen bir konu;

1- 1000 kişilik cami ya da 500 ama tek kapısı var ve 10-15 merdivenli. Eski atalardan kalan camilerin küçükleri bile çoğunda iki ayrı kapı var. Bir kargaşa durumunda tahliyede yüzlerce kişi ölebilir.

2-Cami kapıları böyle bir durumda dışa açılmalı. Tümü içe açılır halde. Hiç göz önüne alan yok. İlgilenemezler mi?

3-Bir kısım mihraplar yeşil led ampullerle donatılmış. Halbuki göz sağlığı için uygun değil. Süs ışığı olmasa namaz kabul olmayacak mı? Ya da yapacaksan bir bilene danışıp en azından sarı ışık yap. Şahsen ben kişisel olarak mihrap yakınına durmuyorum gözüm kamaşıyor.

4-Namaz sırasında hoparlör sesi rahatsız edecek derecede yüksek. Hocalar zannediyor ki bağırınca sevabı çok mu olacak?

5-Bed sesli müezzin ve imamlar var, ona değinmeyelim.

6-Sesli namazlarda harfleri o kadar uzatıyor ki bazı hocalar, belki de yanlışa yol açıyor.

Müftülük görevlileri her gün veya hafta farklı bir cami de namaz kılıp ilgilenemez mi?

Sizi yorduğumu düşünüyorum. Saygılarımla”

…………

Biz de bu değerli okurumuza “estağfurullah efendim. İyi ki varsınız. Allah sizden razı olsun” diyoruz.

 

GÜNÜN OKKALI SÖZÜ

Basit bir kimse en küçük bir tenkide çıldırır, akıllı adam ise kendisini eleştiren, kendisi ile tartışanların düşüncelerini kapmaya çalışır.

 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Hızımız düşükken ısrarla sol şeridi kullanıp, trafiğin akışını kesmediğimiz zaman daha iyi sürücü ve daha iyi ADAM oluruz…

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (12)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.