Nerde o eski günler Hasan Başkan!

Rasim Atalay

Her günü ayrı bir heyecan, yoğunluk ve gayret içeren bir haftanın daha son gününe gelmiş bulunuyoruz. Bu yoğunluğu, Konya’nın bir bereketi olarak alıyor ve kabul ediyoruz.

Siyasi arenanın günden güne kızıştığı, spor ve turizm anlamında şehrimizin dünya genelinde çok az bir şehre nasip olabilecek nadir etkinliklerden biri olan İslami Dayanışma Oyunları’na gün saydığı bu zaman diliminde kendimizi bu yoğunluktan bir manada sıyırıp, köyümüze geri döndük diyebilirim.

Nasıl mı?

Hafta boyunca yaptığımız yoğun ziyaret programımızın duraklarından biri ASKON Konya Şube Başkanı Atilla Sinacı ağabeye olmuştu. Kendisi Ankaralı… Ama Konya’da yaşıyor, Konya’yı yaşıyor. Konya’nın çıkar ve menfaatlerini en az bir Konyalı kadar düşünüyor, üzerinde fikir üretmeye çalışıyor, Konya’nın gelişim sürecine katkı sağlamaya gayret ediyor.

Üretimin ve üretimden vazgeçmemenin öneminden bahsederken Atilla ağabey, konuyu tarım kesimine getirdi. Dünden bugüne birçok gelişmenin yaşandığı tarım sektöründe aslında gelişim ve değişimin modernizm ekseninde bizden de bir şeyleri alıp götürdüğüne işaret etti. Köylerin adeta birer üretim üssü olduğu dönemlerden, tüketim kültürünün yaygınlaştığı bir yapıya dönüşme evresinde olduğu fikrinde birleştik.

Şöyle ki benim Konya’ya 87 kilometre uzaklıkta bulunan köyüm Beşağıl artık bir köy değil, mahalle… Mahalle olmasıyla birlikte köyümüze çok güzel hizmetler geldi. Her şeyden önce yolları iyileştirildi, köy içi yollar bile asfalta kavuştu. Çöp kovaları getirildi, çöpler kovalarda toplanır oldu. Bir dönem okuduğum köy okulumuzun bir bahçe duvarı dahi yoktu, şimdi duvarı bırakın okulun bahçesinde oyun grupları dahi var.

Şimdi bizim köye küçük işletmelerin yer alması için yeni dükkanlar yapılıyor.

Bunlar güzel şeyler de, köylünün köylü olduğunu unuttuğu gibi bir gerçek de var…

Tarlasındaki buğdayından unluğunu bulgurluğunu, yemliğini ayırıp, ununu kendi öğüten, bulgurunu kendi çektiren, evindeki bir ineğinin, üç beş kuzusunun, 8-10 tavuğunun yemini kendi üretiminden karşılayan köy ahalisi, şimdi ne inek besliyor, ne kuzu, ne de tavuk…

Ne un öğütüyor, ne de bulgur yaptırıyor…

Ekmek elden su gölden…

Evde ekmek yapmak yok.

Bulgur çektirmek yok.

Tereyağı, peynir, yoğurt, yumurta üretmek yok.

Her şey hazır, her şey marketten.

Dolayısıyla doğallık da yok. Köylerin doğasının dışında bir durum söz konusu artık ne yazık ki!

HASAN ANGI BAŞKANIN ARMUDU

Önceki gün AK Parti Meram Teşkilatı’nın basın buluşması programının ardından ayak üstü AK Parti İl Başkanı Hasan Angı ve TSYD Konya Şube Başkanı Murat Dönmez ile sohbet ediyorduk. Murat ağabeyin daveti üzerine sohbetimiz TSYD Konya Şubesi’nde devam etti.

Hasan Başkan ile belki de ilk defa bu kadar uzun süre oturup sohbetini dinleme fırsatı buldum. Kurduğu her cümlenin buram buram Konya koktuğunu söyleyebilirim. Dili tam olarak bizden. Nörecen diyebiliyor, ağzına da yakışıyor. Tandır ekmeği, ekmek salması, kenevir helvası, sütlü düğü gibi bize has damak lezzetlerine hiç yabancı değil.

Sohbet o kadar koyu, o kadar güzel ilerliyor ki, zamanın nasıl ilerlediğinin farkında bile değiliz.

Hasan Başkan hatıralarını anlattıkça açılıyor, açıldıkça anlatıyor. Murat ağabey de arada söze girerek katkılarını sunuyor. Ben, haddi aşmamak ve bu güzel sohbetten kendime pay çıkarmak için büyük bir zevkle dinliyorum...

Köyden çıkıp şehre geldiğimizde de yıllar öncesinin Konyasının bugünün Konyasından çok daha farklı olduğunu anlatıyor Hasan Başkan… Değişim ve gelişimin önünde durmanın yanlış olacağını ifade ederek, şehrimizin büyüyüp gelişmesinden her bir Konyalı kadar kendisinin de büyük memnuniyet duyduğunu ifade ediyor.

Bunun ardına da ekliyor, “Çocukluk zamanımızda gardaşlarımın da benim de adımı taşıyan ağaçlar vardı. İşte ağaçlardan birinin adı da Hasan armuduydu. Bu bizim için paha biçilmez bir armağandı. Armudu yemekten çok o armut ağacının benim adımı taşımasıydı önemli olan. Tabi bahçede üretilen hiçbir şey heba edilmez, yazdan güze ve kışa dönük hazırlıklar yapılırdı. Tüketemediğimiz meyveler kurutulur, salçalar çıkarılır, yağlar yapılır, bulgurlar çektirilir, düğüler çektirilir, sütlü düğü yaptırılır ve kışın misafir geldiğinde ikram edilirdi. Doğal olmayan hiçbir şey yoktu…”

Hasan Başkanı dinledikçe çocukluğuma gittim. Rahmetli dedemle un öğütmeye gittiğimiz, babaannem ve annemle birlikte bulgur kaynattığımız, kaynattığımız bulguru kurusun diye güneşe serip başında nöbet tuttuğumuz günler hatırıma geldi.

Bugün benim oğlum bunların hiçbirini yaşamadı, görmedi ve öyle tahmin ediyorum ki görmeyecek…

Demem o ki, modern dünyanın rüzgarına kapılıp giderken, bizim olanlar, bize ait olan bize artık zul gelmeye başlamış. Kolay tarafına kaçmışız işin. Yiyeceğimiz 3-5 kilo bulgur, marketten alır geçeriz, ne uğraşacağız diyoruz artık. Tabi bu süreç bizi hem üretimden uzaklaştırıyor, hem de doğal olmaktan… Neticede, gıda ve kriz kelimelerini aynı cümle içerisinde kullanabiliyor, envaı türdeki hastalıkların nasıl hızla yayıldığını konuşuyoruz.

Hasan Angı Başkan müsaade ederse, siyasetin dışında, tamamen Konya ve Konya kültürü üzerine kendisiyle sohbet edip, bunu da siz okurlarımızla paylaşmak isterim.

Cumanız mübarek olsun…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.