O Benim Efendim

Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Bir öğlen vakti evden çıktım hedefime doğru yürüyorum. Hava güneşli ve sıcaklık yürümeye elverişli sayılır. Artık 2-3 km lik mesafeleri gidiş geliş mesafesinde yürüyerek tamamlamayı esas edindim. Bu tür gidiş gelişler bazen günde 10 km yi de geçmiyor değil. Bu hem sağlık, hem de moral açısından iyi geliyor.

Yolda her şeyi gözlerim. İlginç birşeyler olur ise birebir ilgi alanıma almaya çalışırım. Demiryolu Caddesi alt geçitlerinden birinden çıkıyorum. Geçit çıkışında ışılı yaya geçidinden kaşıya geçiyorum. Yolun karşısında da devamlı sebze çoğunlukla kavun-karpuz) satan bir seyyar satıcı yaz boyu burada durur ve bir şekilde de ona takılırım. Karşıya geçiyorum, sağ tarafta 70 li yaşlarda karı-koca olduğunu tahmin ettiğim 2 kişi yere sebze-meyve nev’inden birşeyler sermesi dikkatimi çekiyor. Yönümü onlara doğru çevirip yürüyorum.

Küçük yer sergisinde 3-5 kg kadar kuru üzüm, kayısı, elma yanında yeni açtıkları poşetten de alıç çıkarıyorlar. Köylü oldukları her hallerinden belli. Hanım ablamın çileden yüzü yıpranmış, elleri çalışmaktan yorulmuş, alnında çile izi ile yine de yüzü gülüyor. Adam da üflesen yıkılacak kadar zayıf, ancak dimdik haliyle selamımı alıyor.

Hanım abla, yanlışlık yapmak istemem, bu abi neyiniz oluyor, diyorum. Aldığım cevap umulmayacak kadar samimi, ciddi ve hayretime mucip oluyor

-O BENİM EFENDİM.

İşte bu kadar, aldık mı, derin, manalı cevabını. Biz de kim oluyoruz ki, efendisini ve kendini sorgular edasıyla sorular soruyoruz. Bir de köylü, kaba, görgüsüz, diyerek onları mi yargılayacaktın, be adam. Bir tek; “çek git buradan” demesi kalıyor. Ama öyle değil, o kadar samimi ve candan ki! Sevgili Efendisinin ayağının biri sakat. Sultanı sen şöyle dur, ben sergiyi yerleştiririm, diyor. O kadar da merhametli ki.

Gülerek, üzülme ablam, ben de öyle tahmin ettim, yardımına, eşine hitabına, merhametine ve becerine teşekkür etmek istemiştim.

Aldığım cevap zaten beni son zamanlarda duyduğum en güzel, anlam yüklü ve içten kelimeler.

Sergiyi bitirdikten sonra Efendisine; ben eve gidiyorum, sen artık işine bakarsın diyor, ayrılıyor.

Efendi ile karşılıklı konuşuyoruz. O da benim sultanım. Onunla gözümü aştım. Uzun yıllar Anam ve babamla yaşadık, onlara baktı.

54 sene evvel kendisi 18, Sultanı 16 yaşında iken evlenmişler. İkisi de aynı köyden, komşu çocukları. Altı çocukları olmuş, dördü de üniversite bitirmiş, 2 kızlarını üniversiteye gitmeden evlendirmişler.

Yakın köydenim, 50 sene evvel bu bölgeye geldim, orta büyüklükte bir arsa alıp, Sultanımla beraber bir kerpiç ev yaptık ve 40 sene orada oturduk. 5 sene evvel arsama yapılan yüksek katlı evlerden 6 daire düştü. Her çocuğuma bir ev, çok şükür; diyor.

Devam ediyor. Köyde küçük bir arsam daha var. Orada meyve ağaçlarım ve bir de sebze bahçem var. Yazık 3 ay köyde yaşıyoruz. Hastalıklar başladı ama köy hayatı iyi geliyor. Bu ürünler köydeki bahçeden alıyorum. Emekliyim, geçimim iyi. Yazın ve bu mevsimde bu ürünleri getirir satar, onu da torunlara harcarım. Hanım çok tutumlu, o da bahçede benimle beraber çalışır.

Bu iki uyumlu çift için söylenecek o kadar çok şey var ki. Zamanımız böyle örneklere rastlamak pek mümkün değil. Karısını boğazlayan erkek, kocasını tahrik eden kadınlarla dolu çevremiz. Son zamanın modası ve yasaları kadından yana. Bu tavır da doğru değil ve şiddeti artıran en büyük sebeplerden biri de “evden uzaklaştırılan erkek ve bunu kendine yediremeyen, toplumda aşağılandığını hisseden erkek. Sonuç “kan ve intikam”, ölüm ve mahkûmiyet”.

İyiye, güzele, hayra ve saadete doğru, kalın sağlıcakla.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.