Ödev terörü

Selçuk Karaman

Terörün her çeşidinde, en çok etkilenenlerin çocuklar olduğunu belirtsek sanırım yanlış söylemiş olmayız.

Malum güneydoğuda yaşanan olayları hepimiz takip ediyoruz. Vatan haini teröristler sebebiyle çocuklarımız okula gidemez, park bahçelerde oynayamaz hale geldiler. Hepsi evlerinde adeta birer esir konumuna düştüler.

Tüm şartlara rağmen sokaklara çıkan çocuklarımızın bazıları ise bu hainlerin kurşunu ya da döşedikleri mayınlarından etkilenerek hayatlarını kaybettiler. Sakat kaldılar. Geride kalan çocuklarımız ise terörün psikolojik baskısına maruz kalarak, hayatlarının her anında olumsuz izler taşıyan birer birey olarak karşımıza çıkacaklardır.

Peki, mutsuz olmalarına bile tahammül edemediğimiz, canımız ciğerimiz gibi baktığımız çocuklarımıza başka bir şekilde zarar veren, geleceklerini çalan ve “Ödev Terörü” denen bir tehlikenin farkında mıyız?

Ergenlik çağı olarak kabul edilen 12 yaşa kadar her çocuğun beyni çimento gibidir. İstenilen her kazanım ve yönlendirmeler bu yaştan önce kazandırılabilir ya da yok edilebilir. Çimento nasıl her bir şekle sokulabiliyorsa beyin de istenilen her bir davranışa yönlendirilip şekillendirilebilir.

Bu yaşa kadar olumsuz her davranış çimento üzerinde atılan derin bir çizik gibidir.

Ergenlik yaşına ulaşıldığı an beyin artık beton konumundadır. Kuruyan bir beton üzerinde çizikler nasıl silinemiyorsa, tüm olumsuz davranışlar da bu yaştan sonra ölünceye kadar yok edilemez hale gelmektedir.

Ergenlik yaşından önceki her bir alışkanlık ve her bir karakter değiştirilebilir. Ergenlik sonrası alışkanlık, huy ve karakterler kalıcıdır. Değiştirilmesi de neredeyse imkansızdır.

İnsan beyni % 95 oranda gelişimini ergenlik çağı öncesi tamamlar. Ergenliğe ulaşıldığı an artık beyin gelişimini büyük oranda tamamlamış, kazandığı tüm olumlu - olumsuz huy ve alışkanlıkları ile birlikte kendi kapısına kilit vurmuştur. Sevap ve günahların yazıldığı, amel defterine kayıtları çoktan yapılmıştır artık.

Ömür boyu olumlu – olumsuz davranışların kalıcı olarak kazanıldığı 12 yaş öncesi verilen ödevin faydadan çok, zarar verdiği bilimsel olarak her fırsatta ispat edilmesine rağmen her ne hikmetse biz öğretmenler “eşek yükü” ile ödev vermekten asla vazgeçmiyoruz.

Ya “İyi öğretmen algısı oluşturma” hırsına yenik düşüyor ya da mahalle baskısına boyun eğiyoruz. Bazen de işi o kadar abartıyoruz ki daha birinci sınıfta sıfat, fiil, zamir gibi konuları veriyor, yüzlerce testi öğrencinin karşısına dağ gibi yığıyoruz.

Yığıp da ne yapıyoruz?

Günde 6 saat ders yapan oyun çağı çocuklarımız eve döndüklerinde,  onları neredeyse silahla tehdit edip saatlerce zindan hayatı yaşatıyor, ödev terörü estiriyoruz. En sonunda teslim olup ödevin çoğunu yine oturup kendimiz yapıyoruz.

Öğretmen ve veli birbirimizi kandırdığımızın çok üzerinde durmuyor, aksine kendimizle gurur ve mutluluk duyuyoruz. Yetmiyor üstüne bir de hava atıyoruz

Halbuki;

12 yaşından önce saatlerce test çözdürmenin çocukların hayal dünyasını yok ettiğini, şu kadar testten doğru ve yanlış yaptın baskısının, onlara ömür boyu  “Sınav Kaygısı” fobisini yerleştirdiğini, “Neden verdiğim test ve ödevleri yapmadın?” baskısının yalan söyleme alışkanlığını kalıcı olarak yerleştirdiğini,

“Komşunun çocuğu “Full” yapmış, sen nasıl bu kadar yanlış yaparsın!” kıyaslamasının aşağılık kompleks hastalığı gibi bir çok rahatsızlıklara davetiye çıkardığının farkına varabilseydik vicdan azabıyla sanırım oturup hüngür hüngür ağlardık.

Peki hiç mi ödev verilmemeli?

Gün içinde sınıfta işlenen konuların pekişmesi amacıyla öğrenci yaşının iki katı zamanı geçmeyecek sürede yapılabilecek değerlendirme soruları, hikaye-masal yazımı, kitap okuma, araştırma, proje görevlerinin verilmesi olumlu kazanımlar sağlar.

Öğretmenler olarak bizler ne zaman “İyi öğretmen algısı oluşturma” zihniyeti yerine “Allah rızası için öğrenme” samimiyetiyle ödev verirsek O zaman eğitimde ilerleme sağlayabiliriz.

Çocuklarımızın hayallerini çalan, esir hayatı yaşatan, psikolojik travmalara sebep olan, kültürel ve sosyal yaşamdan alıp koparan bilinçsiz ev ödevinin, terörden hiç bir farkı olmadığının bilinmesi dileğiyle...

 Sağlıcakla kalın.

    

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.