Ölümden Dönen Adamın Hikayesi

Erol Sunat

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde kervan yollarının kesiştiği, en zengin kervanların konakladığı, hanları ve kervansaraylarıyla meşhur bir şehir varmış.

Şehrin Bedesteninde dükkanı sahibi olan kırk yaşlarındaki adam, dükkanına mal getirmek için bir kervana katılmış.

Birkaç gün gitmişler, adam her ne olduysa deveden düşmüş. Ayağı incinmiş. Kervanda bir sınıkçı varmış. Adamın ayağına merhemler sürmüş. Bir şehirden bir başka şehre geçerken, bir dağ eteğinde, kervanı haramiler basmış. Adam kendini savunmaya çalışırken, haramiler adamı kolundan ve karnından yaralamışlar.

Kervan muhafızların yetişmesinden sonra talandan kurtulmuş.  Adamı şehre bir Hekim’e götürmüşler. Orada bir ay kadar yatmış. Kendini toparladıktan sonra, bir başka kervana katılıp, uzak bir diyara gitmiş. Bu diyarda bolca alışveriş yapmış. Tabi bu arada zengin olma hayalleri de kuruyormuş.

Tam hiçbir şey olmadan dönüyorum diyormuş ki, bulunduğu şehirde bir zelzele olmuş. Kaldığı han yıkılmış, kaldığı odanın duvarı üzerine göçmüş. Önce öldü sanmışlar. Bir Hekim durun demiş, adam ölmemiş yaşıyor. Nereli bu adam?

Hancı, Hekim Efendi demiş, durumu iyi değil gibi, onun memleketine, hatta şehrine giden bir kervan var.  Burada hiç bilmediği bir yerde ölüp kalacağına, varsın memleketinde ölsün. Yolda ölse de, kervan cenazeniz var diye götürüp bırakır şehrine. Adamın almış olduğu mallardan kurtarabildiklerini de yüklemişler kervana.

Hekim adamı son defa bir muayene etmiş, Hancıya durum ümitsiz Hancı Baba demiş. Kervancı Başına ölürse ölüsünü, kalırsa kendini şehrine götür teslim et, sevaptır diye de tembih etmişler.

Kervan çıkmış yola. Kervancı Başı kızına, bu adam ölmek üzere kızım demiş, arada bir durumuna bak, su falan isterse içir. Ölürse de, hemen bana bildir.

Yol uzun, şehirler, hanlar çok olunca, yaralı adam iki ay sonra sonra açmış gözünü.  Bakmış ki, bir handa. Başında da hiç tanımadığı bir kız.  Kız demiş ki, Çok şükür Allah’a açtın gözünü. Kervandakilerin hepsi senden umudunu kesmişlerdi. Biliyor musun, senin için çok dua ettim. Allah sahibine, çocuklarına bağışlasın diye.

Adam, benim başıma gelenler az uz şey değildi demiş. Allah senden razı olsun, belli ki başımdan hiç ayrılmamışsın. Kapı açılmış içeri Kervancı başı girmiş. Hay maşallah demiş, gözlerini açtın ha… Buraya gelinceye kadar başımıza gelmeyen kalmadı. İki kere haramiler bastı kervanı. Ne kadar malımız varsa alıp götürdüler. Kızım seni civarda bir mağarada saklamış. Sonunda canımızı bu Hana zor attık. Kurtuldun amma, tığ teber bir adamsın artık. Benim durumumda senden farksız sayılır. Canım sağ ya demiş. Sizler yanımdasınız ya, en büyük zenginlik böyle bir şey işte…Birkaç gün sonra, yerinden kalkmış, yürümeye başlamış.

Sonra Kervancı başını çekmiş bir kenara. Bak baba demiş. Benim kimim kimsem yok. Memlekette bir dükkanım var. Tabi o da yerinde duruyorsa. Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle kızına talibim. Beni bu kadar badireden kurtaran bir kıza bunu borçluyum. Eğer oda razı gelirse böyle bir muradım vardır demiş.

Kervancı Başı, kızını çağırmış. Kızım demiş, o baktığın, hayatını kurtardığın yolcu var ya, kimi kimsesi yokmuş, sende razı olursan, seninle evlenmek murat eder, ne dersin? Kız, sende münasip gördüysen olur babam deyince, Kervancı başı, Handa yapılan bir nikah merasimiyle onları evlendirmiş.

Bir hafta on gün kadar sonra, tekrar yola revan olmuşlar.

Kervan sonunda adamın şehrine gelmiş. Adamın Bedestene yakın bir evi varmış. Hanımını alıp o eve gelmiş, kapıyı açınca ne görsün. Evin içi bomboş. Ne varsa alınmış, yağmalanmış.

Hemen komşular çıkıp gelmişler. Senin öldü haberin gelmişti demişler, kimin kimsen olmayınca ne varsa herkes bir şeyler aldı. Dükkanını da Bedestendekiler yağmaladı. Herkes bir şey bölüştü.

Karı koca, bir komşu eve misafir olmuşlar. Bu arada mahalleli, toplanmış adamın evini oturacak bir hale getirmişler birkaç saat içinde.

Kervancı başının kızı, üzülme demiş, madem evin yok, dükkanın yok, ben sana bunlar için varmadım. Bizde gider babamla birlikte kervancılık yaparız. Sende bu işi usul usul öğrenirsin. Dünyada aç mezarı mı var?

Tam o sırada, mahallerden biri gelmiş. Gel bakalım komşu demiş, bakalım evini beğenecek misin?

Adam evine bir girmiş, bu ev benim mi diye tanıyamamış.

Ertesi gün Bedestenden arkadaşları gelmişler kapıya. Sen gideli üç yıl kadar oldu demişler. Öldü haberin gelmişti. Biz senin dükkanını senin için hazır ettik, içine iyi kötü bir şeyler koyduk. Kayınpederin Kervancı başı bütün olayları anlattı. Hele bir Bismillah de başla bakalım demişler.

Ölümlerden dönen adam Bedestendeki dükkanını varmış açmış. Gönül umduğunu arar, bekler, gelmezse küser denmiş ya…Şehirden ayrılmadan önce dükkanından -hiç çıkmayan dostları varmış. Onlardan hiçbirisi gelmemiş.

Baba dostum dediği, sevip saydığı Bedesten Ağası, dükkanın önünden geçerken, usulen geçmiş olsun yeğen demiş, döndüğüne sevindik!

Dükkanda yeterince mal olmadığı için, satışlar durmuş, artık gelen gidende kalmamış.  Akşama doğru adamın çok uzaktan bir akrabası çıkmış gelmiş dükkana. Akraba demiş, benim okumam yazmam yok, köyde babandan kalma bir ev var. Birde baban rahmetli babama sana verilsin diye bir mektup bırakmış. Bende öldün diye üzüldüm amma, bu mektubu da atmaya vicdanım elvermedi. Durup duruyordu. Sağ olduğunu duyunca çıktım geldim, al şu mektubu demiş, çekmiş gitmiş.

Adam açmış mektubu, babası, “Oğlum dünyanın binbir türlü hali vardır. Köydeki evin girişteki ilk odasının pencere altını kaz, orada bulduklarınla işini gücünü kur” diyormuş.

Ölümlerden dönen adam, evine gelmiş, karısına hemen hazırlan demiş, babamın köyüne gidiyoruz. Ne olduğunu yolda anlatırım. Atlarına binmişler, yanlarına kazma kürek gibi alet edevatı da alıp, şehre çokta uzak olmayan köye gelmişler.

Adamın baba evi, köyün girişindeymiş. Karısı kandili yakmış, adam mektupta yazan odanın pencere altını yavaşça kazmaya başlamış. Bir süre sonra kazma bir şeye takılmış. Ne görsünler, bir küçük küp dolusu altın. Yanında beş tane kese. Her kesenin içinde de altın dolu.

Karı koca sessizce oradan ayrılıp evlerine gelmişler.

Karısı evde beklerken, adam kayınpederi olan Kervancı başını almış getirmiş eve.

Kervancı başı hayırdır evlat demiş, ne oldu?  Kız babam demiş, kocama babası bayağı bir altın miras bırakmış, ne yapacağımıza karar veremedik.

Ölümlerden dönen adam, Kervancı başına benim demiş babam yok, babam sensin, yeniden bir kervan kur. Küpün içinde binden fazla altın var. İşini görür değil mi? Fazlasıyla demiş Kervancı başı. Bende bu keselerdeki, altınlarla dükkanımı malla doldurayım. Karım da bana yardım edecek. Gerisine sonra bakarız!

Kervancı başı, yeni kervanını kurup düşmüş yollara, adam ve karısı, dükkanlarını yeni mallarla doldurmuşlar. Müşteriler arı kovanına girer gibi gelmeye başlamış.  Adam ona o mektubu getiren akrabasını çağırmış. Akraba demiş,  bundan böyle burada çalışacaksın. Benim gözüm kulağım olacaksın. Razı mısın?  Olur deyince, al şu beş altını demiş. Bu işin başlangıcı, beraber kazanacağız inşallah. Akraba dört elle sarılmış işlere.

Adamın o kaybolan dostları, vay arkadaş demişler yeniden hoş geldin. Adam hoş bulduk amma demiş, size bu dükkandan içeri girmek yasak. İyi olalım, konuşalım amma, dükkan dışından.

Aradan 15-20 gün kadar geçmiş, Bedestenin içine bir kervan inmiş. Birde bakmışlar ki, Kervancı başının kervanı.  Kervancı başı, evlat demiş, kaybolan mallarımızı Sultanımızın muhafızları geri aldı. Senin mallarını getirdim. Ben kervanıma yeniden kavuştum. Sana bu kervanı geri vermek isterim.

Adam , babam demiş, o iki kervanı birleştir. Şehrin en büyük kervanı senin kervanın olsun. Paran yetmedi mi, evlat de, emrin olur. Bu arada, dede oldun. Bir oğlumuz oldu. Senin adını koyduk!

Kervancı başı çok şükür Yarabbi demiş, başlamış gözünden yaşlar dökülmeye….   

Şehir şehire,  Delikanlı delikanlıya, fedakar kız fedakar kıza, Kervancıbaşı kervancı başına, Hekim Hekime, Hancı Hancıya, Harami Haramiye, akraba akrabaya, dostlar dostlara, komşu komşuya benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

 

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.