“ÖNCE İNSAN OLMAK SONRASI MI? GAZETECİLİK!”

Erol Sunat

Geçtiğimiz Pazar günü gazeteci kardeşimiz Ali Sait Öge’nin Gazeteciler Cemiyetinde imza günü vardı.

Ali Sait Öge, bu mesleğin emektarlarından, çilekeşlerinden ancak yüzü yolda olanlarından, güleç yüzlü, gülen yüzlü olanlarından.

İyi bir haberci, iyi bir gazeteci ve mesleğine aşık olanlarından.

Zaten o aşk olmasa, o sevgi olmasa, böyle hoş, böyle güzel bir kitap ortaya çıkamazdı!

Bizler için anılarımızın bambaşka bir yeri vardır!

Kimi neşeli, kimi hüzünlü, kimi kederli, kimi mutsuz, kimi umutsuz!

Onlar bizim hayatımızın bir parçasıdır.

Herkesin hatırası kendine denilse de…

Kendimizi bildik bileli, büyüklerimizden askerlik hatıraları dinledik.  Ne asker arkadaşlarını unuttu o nesil, ne de komutanlarını. 

Asker arkadaşları öz kardeşleri gibi, komutanları öz babaları gibi anlatıldı durdu. Asker arkadaşları gelse, düğün bayram olurdu.

Komutanları gelse babaları gelmiş gibi kapılarda karşılanır, misafir edilir ve uğurlanırdı.

Dedelerimiz ve babalarımız öyle bir heyecanlı aktarırlardı ki o hatıraları, sanki dün askerden gelmiş gibi.

Gün geldi, bizler gittik askere, biz başladık anlatmaya…

Eskiden 4 ay askerlik yapanlar, öyle tatlı, öyle mangalda kül bırakmadan anlatırlardı ki, o dört ay bitmek bilmezdi!

Şimdi de 21 gün asker olanların dilinden düşmüyor, askerlik hatıraları.

Sonra yatılı okul hatıraları, bizim nesil, bendenizde dahil olmak üzere yatılı mektep hikayelerimizi bir araya geldiğimizde sabaha kadar anlatsak anlat anlat bitmez!

Ancak, hatıra deyince, gazetecilik mesleğinin eline ne askerlik, nede yatılı okul arkadaşlığı su dökemez.

KAYDA GEÇMEZSENİZ, LAF DUMANDIR UÇAR GİDER! 

Ali Sait Öge gibi kardeşlerimizin içinde bulunduğu gazeteciliğin istisnasız her günü, daha sonraki yıllar için birer hatıradır.

Gazetecinin hatıraları önemli .

Unutulup gitmemeli…

Şöyle bir anlatılıp geçilmemeli…

Kayda geçmezseniz, yazmazsanız, laf dumandır uçar gider denmiştir.

Yaşanan yaşandığıyla kalır, gider! 

Hatıraların izini sürenler, araştıranlar, 

Anlatılmak istenmeyeni anlattıranlar, 

Konuşmayanı konuşturanlar,

Anlatmadan, konuşmadan, yazmadan bu dünyadan çekip gidenleri tanıyanları, bilenleri bulanlar, 

O tanıyanlardan, o bilenlerden sorar sual eder o insanları!

Birçok gazeteci kardeşimiz, sessiz sedasız veda etmiş, gitmiştir aramızdan, bu dünyadan!

Hatıralarını anlatanlar, 

Yaşadıklarını yazıya dökmüyorsa, 

Sadece anlattıkları insanların, aktarımıyla, ortaya çıkar.

Çok az gazeteci kardeşimiz, hatıralarını yazıp, kitaplaştırabilmiştir.

DOWN SENDROMLU ÇOCUKLARIN SEVGİSİ GÖRÜLMEYE DEĞERDİ!

Ali Sait Öge kendi tabiriyle önce Kelikçi, sonra Kırımcı, en sonra Kasteci ve hasbelkader Gazeteci olanlardan.

Mesleğin her kademesinde çalışan, emek verenlerden, alınteri dökenlerden.

İmza gününde harika bir olay yaşandı.

Down Sendromlu çocuklar geldi, Gazeteciler Cemiyetine, Ali Sait Öge’nin imza gününe.

Ali Sait Öge’ye öyle bir sarıldılar ki, adeta bir sevgi yumağı oluşturdular.

Bu manzara gerçekten görülmeye değerdi.

O çocukların sevgisine mazhar olmak, aynı gün hem doğum gününü, hem de kitabının imza gününü dostlarıyla birlikte kutlayan Ali Sait Öge için, Down Sendromlu çocuklarla olan diyaloğunun oldukça hoş ve duygusal bir armağanı gibiydi.

İnanın gözlerim doldu.

Gittiği her yere sevgisini de beraber götüren Ali Sait kardeşimize, bu manzara, bu görünüm harika bir doğum günü armağanı oldu.

Gazetecilik, benim mesleğim olan öğretmenlik gibi oldukça duygusal bir meslek.

Maddi getirisinden ziyade, manevi yönü, manevi hazzı çok yüksek bir meslek!

Down Senromlu çocukların Ali Sait Öge’ye sevgiyle sarılmalarını görmeniz lazımdı. Sevginin güzelliği, riyasız, gösterişsiz, hiçbir karşılık beklemeden  içtenlikle anca bu kadar ifade edilebilirdi.

Hatırlarsanız,  2015 yılının Ekim  ayı ortasında hizmete giren, Gökcem Konya Down Özel Çocuklar Eğitim ve Spor Kulübü Derneği tarafından Konya’da ilk olarak gerçekleştirilen ’Konya Down Kafe ve Bistro’ hizmete girmişti.

Bu çocuklarımız, oradan gelmişlerdi.  Ali Sait Öge’yi ne kadar çok sevdikleri, sevginin gücünün ne anlama geldiği, karelere yansıdı.

ASIL MESAJI KİTABIN İSMİ VERİYOR!

Ali Sait Öge, hatıralarıyla , “Nasıl gazeteci olunur” sorusunun cevabını hatıraların içine saklamış.

Gazeteciliğin çıraklığından, işin matbaa faslından başlamış bu işe.

Kırımcılık yapmış, kalıpçılık yapmış, büro temizliği yapmış, santralcilik yapmış, çaycılık yapmış,

aşçılık yapmış, şoförlük yapmış, elektrikçilik yapmış, getir-götür işleri yapmış.

Düğün haberleri filan derken, fotoğraf makinesiyle tanışmış,  eline bir almış, alış o alış ele alış ve sonra haberden habere koşan bir Ali Sait, ardından,  Polis-adliye muhabirliği derken, gazetecilik sarmış gitmiş kardeşimizi.

Konuşma şekli, anlatma şekli nasılsa o içtenlikle, o samimiyetle, o durulukla, sıcak, sıcacık satırlarla girmiş konuya.

Gazetecilik her meslek gibi, vefasızlığı ve vefayı dolu dolu yaşayan bir meslek dalı! Ali Sait kardeşim, bu mesleğin yorgun savaşçılarından!

Belki hayata ve mesleğine küstüğü, geri dönmekten vazgeçtiği anlar yaşadı.

Belki bir çok konuyu, bir çok vefasızlığı, bir çok haksızlığı içine attı.

Belki yakasına küstü, yırtılan Deli Bekir’in yakası olsun dedi.

İmza günü, Ali Sait Öge’nin bir gazeteci olarak, bu şehirde ne kadar sevildiğinin bir göstergesiydi.

Biz insanlara yaşarken hak ettiği değeri vermeyen, 

Vermeyi düşünmeyen, 

Sürekli öteleyen ve erteleyen insanlar olarak, 

Bir türlü yaptığımız yanlışlardan geri dönmenin erdemine eremedik.

Ali Sait kardeşim, hatıralarını, “ ÖNCE İNSAN OLMAK, SONRASI MI? GAZETECİLİK” adlı kitapta toplarken, kitabın ismiyle de, esaslı bir mesaj vermiş.

İnanın her şey öncelikle insan olmakla başlıyor, insan olmaktan geçiyor, insan olmadan, hiçbir şey olamıyorsunuz! 

Bu kitap onun bir anlamda dirilişi olmuş. Silkinişi, ayağa kalkışı, hayata bağlanışı olmuş.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.