Övücülerin Hikayesi!

Erol Sunat

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde, yağ çekmede meşhur bir şehir varmış. Bu şehirde insanlar birini övmeye başladıklarında, o insanın yıldızını parlatırlar, ayaklarını yerden keserler, sonra tam yüksek bir yerlere çıkardıklarında birden bırakıverirlermiş.

Düşen nasıl düştüğünü, niye düştüğünü, neden bir anda yapayalnız bırakıldığını anlayamadan yere düşer, uzunca bir süre kendine gelemez, kendini toparlayamazmış!

Şehir bu işi bir bakıma eğlence haline getirmiş, şehre ister dışarıdan gelsin, ister şehrin içinden olsun, övgülere dayanamayanları bulur, başlarlarmış övmeye, göklere çıkarmaya…

Bu huyları başlarına az iş açmamış.

Bu övme işini oldukça asabi mizaçlı bir Vali Paşaya yapmışlar. Paşa övücülerin hepsini zindana attırmış. Bir daha bu şekilde insanları övmeyecekleri üzerine yemin ettirmiş!

Huylu huyundan vazgeçer mi?

Vali Paşa başka bir şehre gidince, paşa gitti, yemin bitti demişler, başlamışlar sanatlarını icra etmeye…

Bazen kısmet adamın ayağına gelir derler ya…

Şehre yeni gelen kervandan birkaç adam şehirdeki en büyük hana inmişler. Adamlardan birisi Hancının yanına gelmiş.

Hancı demiş, benim beyimin biraz morali bozuk. Buraya gelinceye kadar yolda başımıza gelmeyen kalmadı.   Haramilerle savaştık, yol kesen şakilerle dövüştük, Allah seni inandırsın bir yağmur vardı, rüzgarla beraber kırbaç misali vuruyordu insanın yüzüne, dereler taştı, kervanı zorlukla kurtardık şehre geldik.  Beyimin morali düzelsin, yok mu övücüleriniz!

Hancı, yemininden dönen meşhur üç övücüyü bir saat kadar sonra buldurup getirmiş.

Övücüler, hoş gelmişsin beyim demişler.

Nereden gelip nereye gidersin!

Bey, payitahta giderim demiş. Beni öyle bir öveceksiniz ki, birincisi moralim düzelecek, ikincisi bu övgüleri Sultanımız duyacak, beni de Vezirlerinden biri yapacak! Bunlar olursa, sizi altın akçeye boğarım.

Yok, övgüleriniz bir işe yaramazsa, bu şehri başı yerde terk etmem, sizi de beraber götürür, yolda bir bakmışsınız kayboluvermişsiniz! Ne yapacaksanız ona göre yapın!

Övücülerin başı, beyim demiş, biz kendi aramızda bir istişare yapsak, ondan sonra huzurunuza gelsek, müsaade var mıdır?

Övücüler dışarı çıkınca, Beyin adamlarından biri beyim demiş göreceksin bir daha gelmeyecek bunlar, korktular!

Bey, gelecekler demiş, bunlar yeminlerinden dönmüş adamlar, sanatlarını konuşturacaklar. Beni de bugüne kadar yaptıkları gibi överken, yerin dibine yapıştıracaklar! Dikkatli olun, bunlar laf cambazı adamlar!

Hanın boş bir odasına giren övücülere, övücü başı demiş ki, Bu bey demiş tekin birine benzemiyor, bizi tongaya düşüren Vali Paşa’ya benzer, aman dikkat!

Sonra hep birlikte gelmişler Beyin yanına.

Beyim demişler başınızdan öyle bir macera geçmiş ki, bunu her yiğit başaramazdı. Bu nasıl bir yiğitliktir aynı çağda yaşasanız Zaloğlu Rüstem eline su dökemezdi! Duyduk ki haramilere öyle bir nara atarak at sürmüşsün ki, Köroğlu duysa, bundan böyle nara atmaktan vazgeçerdi! Eğer ki seni  Sultanımız görseydi, bey diye buna derim, cengaver diye buna derim, kahraman diye buna derim derdi.  

Sonra başlamışlar beyin boyundan, posundan huyundan övgülere…

Öyle usturuplu övüyorlarmış ki, Hanın içinde ki insanlar, bu anlatımdan öyle etkilenmişler ki, büyülenmiş gibi övücüleri dinlemeye başlamışlar.

Bu övgüler karşısında taş olsa erirmiş!

Bütün ciddiyetine rağmen Bey, oldukça etkilenmiş görünüyormuş. Hatta övgüler devam ederken, hayal kurmaya başladı diye düşünmüşler övücüler!

Övücülerin başı, çok laf yalansız olmaz diye bir anda girmiş lafa…

Ne oldu beyim demiş, hanın içinde herkes bizi dinler, maşallah zevkten dört köşe olmuş idin.

Sultan kapıdan içeri girse, ne Sultanı, Sultan benim diye çoktan havalara girmiştin!

Ne diyordun, Sultan seni görse Vezir yapardı öyle mi?  Vezirlik kim sen kimsin, hatta bey olduğun bile şüpheli, ne oldu beyzade?

Yok kervanı haramiler basmış, yok, sular seller arasından geçmiş, sana hiç şalabansın balabansın diyen olmadı mı beyim!

Ah beyim, var beyim, ben sana daha neler deyim! Sen böyle kala kal, ben varayım gideyim!

Bey dur övücü başı demiş, sen bayağı yaman bir adammışsın!

Ne oldu da, övgülerin bitti de, yermeye başladın, beni lafla dövmeye başladın, hem de utanmadın!

Az bir durasın!

Senin gibi böyle maharetli kaç övgücü vardır?

Övücü başı, benden daha üstünü ustam vardır demiş, Bey ise, birde onu çağır demiş. Onunda hünerini göreyim. Sonra da kararımı vereyim.

Bir süre sonra, övücü başının ustasını bulup getirmişler!

Ak saçlı, ak sakallı usta beyin huzuruna girince irkilmiş! Girdiğine, gireceğine pişman olan bir hale bürünmüş.

Övücü başı ustam demiş, şu kendini bey zanneden adam var ya, onu önce uçurdum, sonra yerin dibine fırlatıp attım. Süründü kaldı.

Kendini Sultan zannedinceye kadar uğraştım. Sonunda anladı, Sultan kim, kendi kim!

Sıra sende, över misin, laf ile döver misin, sen bilirsin?

Usta, bir iki yutkunmuş, susmuş kalmış!

Bey, madem demiş sen bu övücü başının ustasısın göster bakalım hünerini?

Usta, ben haddimi bilirim demiş!

Bana müsaade edin ben bugün ağzımı açmamayayım!

Övücü başı, nazlanma ustam demiş, Bey bozuntusu dağıldı dağılıyor, bak ahaliye, herkes ne olacak diye beklemede!

Sür şu laf atını meydana, hem meydan nasibini alsın, hem de şu kendini bey zanneden!

Usta, dur evlat demiş, pişman olacağın şeyler söylemekten vazgeç! Bundan ötesi şımarıklığa girer, böbürlenmeye girer, bu sefer seni zindan da kurtarmaz!

Övücü başının ayağı bir türlü suya ermemiş. Ustam demiş, birkaç kelam da sen söyle, bu beyzade, yıkılır mı, savrulur mu, dağılır mı, Han başına mı geçer bir öğrensin.

Öğrensin ki, herkesle aşık atılamayacağını bundan sonra unutmasın!

Usta, beyim demiş, bu övücü çok yetenekli biridir. Lakin en büyük densizliği, duracağı yeri bilememek, siz onun kusuruna bakmayasınız!

Bey, bırak da kendi konuşsun ihtiyar demiş!

Övücü başının yanındakiler, karşılarındakinin rastgele biri olmadığını anlamışlar anlamasına da, övücü başı son bir darbe vurma peşindeymiş!

Bey, övücü demiş, ustanın ne dediğini duydun mu? Arkadaşlarına baktın, gördün, uydun mu?

Övücü başı, belli ki hepsi seni birine benzetti, ancak ben öyle birkaç kelam edeceğim ki demiş, seni lafla öyle bir benzeteceğim ki, bir daha yerinden doğrulamayacaksın!

Bu yaptıklarımı, gerçek Sultan görecek, o dahi takdir edecek!

Bey, anlat demiş, farz et ki ben Sultanım!

Övücü başı, insanlara dönmüş, ben demedim mi demiş, adam kendini Sultan zannedecek diye, işte ben bugün ustamı da geçtim, hepiniz şahitsiniz!

Kalabalıklarda en ufak bir hareket dahi yokmuş! Ustası üzgünüm evlat demiş, sen kantarın topuzunu öyle bir kaçırdın ki, bu sefer karşına gerçekten Sultan çıktı!

Övücü başı düşmüş bayılmış, usta bir köşeye yığılmış, ahali sağa sola dağılmış!

Şehir şehire, kervan kervana, hancı hancıya, bey beye, övücü övücüye, usta ustaya, Sultan sultana, ahali ahaliye benzer

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.