Uzun uzun zaman önce memleketin birinin bir şehrinde sekiz yaşındayken babasını, iki sene kadar sonra da anasını kaybetmiş bir çocuk varmış. Mahalleli arasında akçe toplamış. Çocuğu okutmak maksadıyla bir akrabasıyla Payitahta göndermişler. Şehir uzak, yollar tuzak olunca o günden sonra ne arayanı olmuş ne soranı. Akrabaları çocuğa ana ve baba tarafından ne kaldıysa kendi aralarında pay etmişler. Ele güne karşı da çıkar gelirse biz bu malın mülkün emanetçisiyiz, emanetini gelsin bizden alsın demişler. Çocuğu Payitahta götüren akraba, onu vicdansız, merhametsiz birine teslim etmiş. Bu çocuk demiş yarın başımıza bela olabilir. Al şu akçe kesesini, gereğini yap. Bu kirli pazarlığı duyan vicdan sahibi biri, koşarak çalmış bir konağın kapısını. Kapıyı açana, Beyim demiş hem ağlamış hem anlatmış olan biteni. O Bey, hışımla girmiş o eve, küçük çocuğu katletmek üzere olan vicdansızın almış kellesini, bir köşede titreşip duran çocuğu da almış yanına.
Atına atlayıp, Payitahtın sokaklarında bir süre gittikten sonra, çalmış bir kapıyı. Kapıyı yaşlı bir kadın açmış. Adam, anacığım demiş, bu çocuk sana emanet, beni görmedin, ben buraya gelmedim. Yaşlı kadın bağrına basmış çocuğu, karnını doyurmuş. Uyutmuş. Soranlara kızım damadım öldü, uzak bir diyardaydılar, onlardan bana yadigâr bu evlat diyormuş. Yaşlı kadın çocuğa okuma yazma öğretmiş. Pazarcılık yaptığı için, pazara birlikte gitmeye başlamışlar. Çocuk, ana demiş sana söz, ne dediysen onu anlatacağım. Geldiğim yeri, kimseye bildirmeyeceğim. Çocuk pazarcı olmanın bütün inceliklerine vakıf olmaya başlamış. Yaşlı kadının tezgahını büyütmüş kazancını dörde beşe, bazı günler ona katlamış. Oturdukları mahalle de herkes kadının torunu elinden öyle bir tuttu ki, yaşlı kadın gençleşti diyorlarmış. Delikanlıyı herkes pazarcı diye çağırıyormuş. On sekiz yaşına geldiğinde, Pazar yerinde bir Cengâver gelmiş tezgahın başına. Pazarcı demiş, seni gördüm bileğine kuvvetlisin. Lakin ne kılıç tutmuşluğun var ne de ok atmışlığın. Senin için ata bindiğini dahi görmedik derler. Senin hiç boş vaktin yok mudur?
Pazarcı var beyim demiş. Tek kaygım anamın işlerini aksatmamak. Cengâver merak etme demiş, talimler pazarcılığına mani olmayacak. Anan da üzülmeyecek, sende. Pazarcı Payitahtta kurulan pazarları hem dolaşmış hem de talimlerine ara vermeden devam etmiş. Cengâver, ata binmesini, ok atmasını, gürz sallamasını, kılıcı ustalıkla kullanmasını öğrenmesi için arkadaşlarından da yardım almış. Delikanlı Cengâver Ağam demiş, ben bir garip pazarcıyım. Anam yok, babam yok, anamın anası hayattaki tek akrabam. Cenge katılmadım. Pazarcılıktan başka bir şey bilmez idim. Bırakın da pazarcılığımı yapayım. Anama ekmek götüreyim. Hanesi şenlensin. Cengâver, merak etme yiğidim demiş, ananın hanesi de şenlenir, sende yiğitlerden bir yiğit olursun.
Aradan biraz bir zaman geçmiş. Payitahttaki pazarlardan birine bir zorba gelmiş. Çıkmış yüksek bir yere, pazarcılar demiş. Bundan böyle bedava tezgâh açmak yok. Bana haraç vereceksiniz. Bende huzur içinde pazarcılık yapmanıza müsaade edeceğim. Olmaz öyle şey diyenin tezgahını da başına geçireceğim. Pazarcı, ağa demiş bitti mi dediklerin. Zorba, senin bir itirazın var herhalde deyince, pazarcı, yakalamış zorbayı pazarın içinde yerden yere vurmuş. Elinden zor almışlar. Zorbanın adamlarının her biri bir yere saklanmışlar. Pazarcı çıkarmış kılıcını, dayamış zorbanın boynuna. Bundan böyle demiş, Payitahtın pazarlarının hangisi olursa olsun, senin geldiğini duyar ya da görürsem, kendini ölmüş bil. Zorbayı kaldırmış ayağa ağzını burnunu dağıtmış, fırlatıp atmış bir kenara. Yakaladığı birkaç adamının da kolunu kanadını kırıp bırakmış. Pazarcıların ağası, Pazarcı demiş, senin yaptığın olmadı. Buranın düzeni benim işim. Pazarcılar, o zaman görevini yap ağa demişler. Daha sonraki günlerde birkaç olay daha olmuş, pazarcılar olayları bastırmışlar. Pazarcıların ağası, Vezire çıkmış, Vezir Hazretleri demiş, pazarcılar tezgah başına bir ücret öderlerdi. Onu arttırma kararı aldık. Adamım biraz ileri gitti kabul amma, şu düştüğümüz duruma bakın. Pazarcı denen delikanlı, beni ve adamlarımı pazarlara giremez hale getirdi. Vezir, ağayı dinlemiş kararımı sonra bildireyim diyerek, pazarcıyı çağırmış.
Pazarcı demiş niyetin ne, pazarcılar ağası olmak mı? Pazarcı, estağfurullah Vezir Hazretleri demiş. Bize ekmeğimizin derdinde olan insanlarız. Benim anamın anası olan yaşlı anamdan başka kimim kimsem yok. Biz pazarcılar, Payitahtın pazarlarını dolaşır, rızkımızı kazanırız. Ağa zorbalık yaptırdı, karşılığını gördü. Mesele bundan ibaret. Yoksa bizim ağamıza karşı bir saygısızlığımız hiç olmadı. Vezir, ben bu meseleyi çözeceğim, haydi işine gücüne demiş. O akşam Vezir, pazarcılar ağasının hanesine misafir olmuş. Bak ağa demiş, benim bir teklifim var. Pazarcı ile didişip durmayın. Senin yetişkin bir kızın var. Pazarcıya onu isterim. Pazarcı bu oldu bitti karşısında çok şaşırsa da, yaşlı kadın, evlat demiş, o kızı tanırım. Çok iyi bir kızdır. Geri çevirme. Çok geçmeden, pazarcı pazarcılar ağasına damat olmuş. Ortalık durulmuş. Pazarcılar derin bir nefes almışlar. Pazarcı karısıyla pazarlara çıkmaya başlamış. Ana dediği yaşlı kadınla oturmaya devam etmiş.
Bir ay kadar sonra, Pazarcılar ağasına biri gelmiş. Ağam demiş, damadının kim olduğunu bilir misin? Ağa bildiklerini anlatmış. Gelen, her ne biliyorsan unut demiş. Bu çocuk Payitahtta çok küçük yaşlarda ölsün, kaybolsun, yok olsun diye bırakıldı derler. Birileri bu çocuğu korudu, kolladı, gözetti, yaşlı kadının yanına verdi diye anlatırlar. Ben o çocuğunun geldi dedikleri şehrindenim. Çocuğun ana ve babası çok zengindi. Akrabaları her ikisini de ortadan kaldırdılar. Neleri var neleri yok aralarında pay ettiler. Hem çok zengin oldular, hem de şehrin Beyliğini, ağalığını ellerine geçirdiler. Bugüne kadar çocuk öldü diye biliniyordu. İhtimal o ki, herkesin aradığı o çocuk, damadın olabilir. Pazarcılar ağası, damadımı pek sevmem demiş. Öyle bir şey olsa, onu kimse buralarda zapt edemez. Varır o şehre, hepsinin çöker boğazına. Bana anlattığın hikâyeyi ne duydum, ne de sen geldin bana anlattın.
Memleketin Sultanı, Payitahtta yiğitler arasında bir yarışma düzenlemiş. Pazarcılar ağası damat demiş, işte sana fırsat, benim adamlarımı yerden yere çarpacağına, var rakiplerinle kendini sına. Pazarcı da adını yazdırmış yarışmaya. Onu yetiştiren cengaver, yiğidim demiş, gün kendini gösterme günü. Ben seni böyle bir gün için yetiştirdim. Çık meydana, meydan yiğit görsün. Pazarcılar ağası, kızına, senin koca demiş çıksın da alsın ağzının payını. Kız, ben demiş ona güveniyorum. Yarışmalar başlamış, Ok atma da, pazarcıyı geçen olmamış. Gürz sallamada, yanına kimse yanaşamamış. Sultanın muhafız başı kılıcıyla meydana çıktığında, herkes meydanı ona terk ederken, pazarcı meydanın ortasına gelmiş, çekmiş kılıcını. Bir saatten fazla kılıçlar çarpışmış. Sultanın Muhafızlarının başı, kılıcını yere saplamış, gel yiğidim demiş, alnından öpmüş. Sultanım demiş, memlekette bana denk yiğit arar idim. Çok şükür buldum. Sultan, pazarcı demiş, bundan böyle benim yanımda olacaksın. Muhafız başıyla yan yana. Biriniz sağımda, biriniz solumda.
Cengâver, yiğidim demiş, şimdi anladın mı seni neden yetiştirdiğimi. Pazarcı cengâver ağam demiş, beni çocukken o zalim adamın elinden sen mi kurtardın? Cengâver, seni kurtaran ben değilim pazarcı demiş, seni Vezir kurtardı. O zamanlar Muhafız başı oydu. Seni Allah’tan sonra koruyan da kollayan da gözetende o. Yaşlı kadına teslim eden de. Seni yetiştir diye beni görevlendiren de. Pazarcı, varmış Vezirin huzuruna, Vezir Hazretleri demiş, soracağım çok şey var soramam. Geldiğim şehri bilirim. Beni buraya getireni de. Gerisi benim için yok. Vezir, sana bir görev pazarcı demiş. Sultanımızın emriyle çok uzun yıllar sonra kendi şehrine gideceksin. Senin akrabalar, şehri kendi aralarında bölüşmüşler. Ahali kan ağlar. Yanına cengaveri ve adamlarını da veriyorum. Git bu meseleyi kökünden hallet.
Pazarcı, cengâver ve adamları on beş gün kadar sonra şehrin kapısına varmışlar. Kapıdakiler durun demişler, şehrimize her girenden birer akçe alırız. Vermişler akçeleri geçmişler. Bir aşhaneye oturmuşlar. Yemek yedikten sonra, aşçı Beylerim demiş, kişi başına birer akçe de Bey için vereceksiniz. Bu bir emir. Almadığımı görür ya da öğrenirlerse hayatım tehlikeye girer. Pazarcı aşçı demiş, her nereye varsak kelle başı akçe mi vereceğiz. Aynen öyle beyim demiş aşçı. Hatta şehri dolaşırken dahi birileri akçe ister. Veren geçer, veremeyeni şehirden atarlar. Nesi var nesi yok el koyarlar. Pazarcı, ben demiş Beyle görüşmek dilerim. Beyle görüşmek on akçe demiş aşçı. Pazarcı akçe kolay demiş. Hemen birileri gelmiş. Pazarcı ve cengaveri Beyin konağına götürmüşler. Konağın girişinde, iki kişi yirmi akçe demişler. Bey, duydum ki Payitahttan gelirmişsiniz demiş. Ne işiniz var benim şehrimde. Pazarcı, ben demiş pazarcıyım. Pazarlık yapmaya geldim. Yanımdaki ağa da benim yol arkadaşım. Bey, hayrola demiş, şehirden han mı alacaksınız dükkân mı, konak mı?
Pazarcı, Beye doğru yaklaşmış, bir anda yakaladığı gibi, Konağın penceresinden aşağıya Beyi fırlatmış. İçeriye kim girdiyse, sağ çıkan olmamış. Beyin yardımına koşan ağayı da cengaverin adamları yakalayıp getirmişler konağın avlusuna. Cengâver, pazarcı demiş bu vicdansızı da bana bırak. Cengâver almış ağayı eline yerden yere çarpmış atmış ölüsünü sokağın ortasına. Bir saat kadar sonra, Sultanın bir birliği şehre girmiş, kapıdan itibaren, kim karşı koydu, km dur dedi, kim karşı koydu sağ bırakmamış. Pazarcı ahaliyi şehrin meydanına toplamış. Ey ahali demiş, ben bu şehrin çocuğuyum. Bugünden itibaren kendi akrabalarımın size verdiği eziyete son veriyorum. Bey ve ağanın topladığı akçeleri de her birinize dağıtacağım. Bir daha kimse kimseden zorla ne akçe alacak ne de akçe verecek.
Anlatırlar ki; Pazarcı, ana ve babasından kendine kalan ne varsa hepsini geri almış. Fakir ve fukaraya pay etmiş. Öyle olmuş ki, şehirde ne fakirlik kalmış ne yoksulluk. Pazarcı akrabalarından sağ kalanların her birini şehirden çıkarmış. Kıyıda köşede kalanları dahi, bulup, şehirden göndermiş. Şehir öyle derin bir nefes almış ki, ticaret yeniden gelişmiş, Pazar yerleri açılmış. Yüksek fiyatlar yerini oldukça makul seviyelere bırakmış. Açgözlüler, fırsatçılar, tamahkarlar bir şey yapmaya kalktıklarında bir değil üç kere düşünmüşler. Korkularından içinden geçenleri dahi ortaya dökememişler. Pazarcı her şeyi yoluna koyduktan sonra, Sultanın ve kendini neden koruduğunu hiçbir zaman öğrenemediği Vezirin yanında memleketin her köşesine koşmuş. Kimileri Vezir gerçek babasıydı demişler, kimileri emmisi, kimileri dayısı. Lakin bir zamanlar bir pazarcı vardı diye bu hikâye anlatılıp durmuş.
Şehir şehire, Pazarcı Pazarcıya, Pazarcı ağası pazarcı ağasına, ağa kızı ağa kızına, akraba akrabaya, yaşlı kadın yaşlı kadına, Vezir Vezire, Cengaver Cengavere, Sultan Sultana, aşçı aşçıya, konak konağa, ahali ahaliye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…