Sağlık varlıktan yeğdir

Mustafa Balkan

Beden ve ruhta meydana gelen travmalara biz “hastalık” diyoruz.

Yüce Mevlâ, her hastalığın bir şifasını vermiş.

Dert, tasa, kaza, kader, şer ve belâ nasıl Allah’tan bize geliyorsa; her hastalığın da bir şifası, her derdin de bir çaresi mutlaka vardır.

Bundan dolayı büyüklerimiz “çıkmayan candan ümit kesilmez” demişlerdir.

Şifa ise, Allah’tan gelen bir lütûf ve enerjidir.

Geleneksel tıp bunu son derece yatkın ve kabul ediyor.

Ama modern tıp, şifanın doğrudan Allah’la alâkalı olduğunu bir türlü kabul etmiyor.

Modern tıp mide ülserini neden tedavi edemiyor?

Türkiye’de kişiye özgü tedavi neden yok?

Her hastaya özgü tedavi protokolü yapılamaz mı?..

 

***

Hastalıklar çeşitlidir.

Maddî ve manevî olarak ikiye ayrılabilir.

Maneviyat Hastanesinin hekimleri ayrı olduğu gibi diğer maddi hastalıkların da doktorları ayrıdır.

Geleneksel tıp bu ikisini birleştirme noktasında üzerine düşeni yapmıştır.

Modern tıbbın ilaca bakış açısı da değişik.

Bizim dünyamıza göre ilâç, iyileştiren şey değildir. O bir araç ve vesiledir.

Madem buradan ilaca girdik. O halde şu soruyu sorabiliriz.

Günümüzde ilâç sanayisi kimin ve kimlerin elinde?

Bu soru gıda sanayii içinde geçerlidir.

O halde Türkiye’nin ve Müslümanların yapacakları/yapmaları gereken şey gıda ile ilâç endüstrisini millileştirmek olmalıdır.

Müslüman hekimlerin herşeyden önce insana özgü bir tedavi metodu geliştirmeleri gerekiyor.

İlmin başı nasıl İbni Sina ise, hikmetin başı da Lokman Hekim’dir.

Madem ki Hz. Lokman otlarla konuşan bir nebidir. O halde Lokman Hekim kıssasından alacağımız çok şey var demektir.

Neden dünyada ve ülkemizde diabet (şeker hastalığı), kalp-damar, kanser, emilim, hazmetmek ve benzeri hastalıklarda büyük ve korkunç derecede artışlar oluyor?

Bu ve buna benzer hastalıkların şifasını bulmak için insana özgü tedavi metodu geliştirilemez mi?

Meselâ kan gruplarına göre mide hastalıkları tedavi edilemez mi?

“Sana şu ilâçlar ve gıdalar daha uygun, sizin kan grubunuz şu ilaç ve gıdalara yatkın değil” şeklinde hekimlerimiz, insanımıza göre tedavi yöntemleri geliştiremezler mi?..

Meselâ hekimlerimiz, “Pet şişe içerisinde güneşin altında dört saat kalan su hasta sudur. Bu hasta sulardan içmek yerine akar tatlı suları tercih edin. O zaman bağırsaklarınızdaki gıdalar daha iyi emilime olur ve hazmı kolaylaştırır” diyemezler mi?

Biz inanan insanlar olarak hastalıkların hepsinin rahmet olduğunu biliyoruz.

Hangisi bedenimize ve ruhumuza isabet ederse o hastalığa katlanmak ve şifasını aramakla mükellefiz.

Yüce Mevlâ da, günahı affederim ama suçu asla affetmem diyor. Yâni benim karşıma suçla ve kul hakkıyla gelmeyin demek istiyor.

 

AZİZİM DİYOR Kİ…

O halde hasta olmak istemiyorsak bu dünyada rahmanî yaşayacağız, insanî yaşayacağız, mutlu bir şekilde yaşayacağız.

Gerisi lâf-ı güzaf.

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.