SARIKAMIŞ'TA NE OLDU? (7)

Bahri Kılınçel

O günleri Iğdırlı Ali Çavuş anlatıyor; “Bu yaz iki alayla Yemen’den dört ayda buraya geldik. Arabistan’ın cehennemi sıcağı Köprüköy’deki ayaz yanında nimet-i ilahiymiş, akşam olunca tipi çıkıyor. Enver Paşa gelecek. O gelinceye kadar yün iplik çorap ve pantolon verileceğini ve Yemen yazlığımızı atacağımız söylendi. Allah devlete millete zeval vermesin. Paşa hazretleri gelince Moskof’un kahrolacağından geceleri seyrettiğimiz Rus kafirin ocaklı mutfaklı karargahını ele geçireceğimizden subaylarımız çok emin. Burada çadırın perdesi buz kesmiş oğlak kulağı gibi kırılmakta ve kopmakta. Gece bastırdığında tepelerdeki Moskof ocaklarının ateşleri gözlerimizdeki ayazı tandır közüne tedbir eyler. Başkumandan paşa hazretleri gelse de bir an önce ateşe kavuşsak…”

Enver Paşa bir emir yayınlar, “Askerler hepinizi ziyaret ettim! Ayağınızda çarığınız, sırtınızda kaputunuzun olmadığını gördüm!.. Fakat karşınızdaki düşman, sizlerden korkuyor!.. Yakın zamanda saldırıya geçerek Kafkasya’ya gireceğiz siz orada her türlü bolluğa kavuşacaksınız. Saldırı başladı 118.600 askerle harekat emri verildi. Ruslar hızla geriye çekiliyorlardı. Enver Paşa bu çekilmeyi kovalamayla sürdürecek planlar hazırlıyor ancak elinde doğru dürüst harita bile yoktu. Eski bir harita yanlışlıklarla doluydu. Askerlerin sırtlarında 20 kg yükle 1,5 metre karların içinde eksi 30-33 derecede savaşa başlamıştı. Kuru peksimet ve un çorbası verilen askerlerin yiyecekleri zayıftı. Ruslar oyalama taktiği ile geri çekilirken kalın kaputları, ayaklarında keçe çizmeleri, savaşçılara ısıtıcı, kalorisi yüksek yiyecekler verilmiş, subaylara verilen günlük votka hakları artırılmış, erlere ısıtıcı olarak votka verilmekteydi. Atlarıyla eğitimli kazak süvarileri, plaston tugayları savaşıyordu.

Alahüekber dağlarının çıplak tepeleri, yamaçlar göz alabildiğine her yanı lekesiz ak bir çarşaf gibi öğütülmüş cam gibi parladığı için askerlerin gözlerini kamaştırıp göz kapaklarını yoruyordu. Karları aşmak için dizlerinin hizasına sürekli kaldıran askerlerin artık baldırları ağrıyor, bir süre sonra tüm vücudunu ağrılar sarıyordu. Düşmanı kovalayan savaşçılara yiyecek ulaşamamış, yazlık giysilerin içinde sırt çantası ve tüfeğin ağırlığıyla iki büklüm yürüyen asker takatı kesilinceye kadar yürüyor, takatı kesilince yere düşüyor, kalkmaya gücü kalmadığı için aniden dehşete kapılıyor, terden ıslanan çamaşırları tenine yapışıp donmayı kolaylaştırıyordu. Yolların kenarlarında karların üzerine kendiliğinden çöken yorgun askerler kendilerini saran tatlı uyuşuklukla donmaya başlayıp orada kalıyorlardı. Donukların görünüşleri korkunçtu havaya kalkmış bacaklar, kollar kara bir delik gibi görünen ağızlar, donukların bu görüntüsü askerlerin moralini bozuyordu. Uluyan kurtlar, dolaşan kargalar, donuklara saldırıyorlardı. Dondurucu soğukta çıplak elle ateş etmek kolay değildi,  tüfeklerin namlusu incecik bir buz tabakasıyla örtülmüş mekanizma kaskatıydı. Ellerini ısıtsın diye sardıkları paçavraları çıkartmadan tetik çekilmiyordu,  paçavralar çıkarılınca soğuk parmakları uyuşturuyor boş kovanı çıkarmak için mekanizma topuzu tutan her askerin avuçlarının derisini söküp atıyordu. (devam edecek)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.