“Şehvet ateşini din nuru söndürür”

Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)


 

  • MEVLÂNÂ: “Dışardaki ateş, su ile söner; fakat, içerdeki şehvet ateşi insanı cehenneme kadar götürür. Şehvet ateşi su ile sönmez; çünkü kıvrandırmak, azab etmek bakımından onda cehennem huyu vardır. Şehvet ateşinin çaresi nedir? Din nûrudur.”

 

 

Hz. Mevlâna, eserleri Mesnevî ile Divan-ı Kebîr’den derlediğimiz nasihat ve beyitlerinde, ideal insanın ve ideal yöneticinin nasıl olması gerektiği hususlarında çok önemli mesajlar vermektedir. Bunlar anlayanlar için çok tesirli sözlerdir. Mevlâna’ya birde bu açıdan bakmak ve öyle değerlendirmek gerekir.

Bir eğitimci olarak Mevlâna, yeni gelen bir yöneticinin yanında, eski yöneticiyi öven konuşma ve söz söylenmemesi gerektiğini ya değilse, yeni yöneticinin bundan alınabileceğini ve kendisine hakaret edildiğine kanaat getirebileceğini ifade ediyor. Bu misali diğer meslek sahibi kişiler için de vermek mümkün. Tabuta konulan ölen kişiyi (yönetici) olarak ele alarak bir yöneticide aranması gereken özellikleri sıralayan Hz. Pîr, münafık ile mü’mini, insanın gerçek düşmanı ve düşmanlarını da gayet güzel ve düşündürücü misallerle dile getiriyor.

 

İNSANIN ASIL DÜŞMANI ŞEYTANLARDIR

Ey insan, sen düşmanlarının kim olduğunu bilmiyorsun; ateşten yaratılmış olanlar, yâni şeytanlar, topraktan yaratılmış olan insanların düşmanlarıdır.

Ateş, suyun ve suyun çocukları olan insanların düşmanıdır. Nitekim su da, ateşin can düşmanıdır.

Su ateşi öldürür, söndürür, çünkü ateş, suyun ve çocuklarının yâni insanların düşmanıdır.

Bütün bunlardan sonra, şunu da aklında iyi tut ki... Bu ateş şehvet ateşidir. Suçun, günahın, kabahatin aslı ve sebebi odur. Dışardaki ateş, su ile söner; fakat, içerdeki şehvet ateşi insanı cehenneme kadar götürür.

Şehvet ateşi su ile sönmez; çünkü kıvrandırmak, azab etmek bakımından onda cehennem huyu vardır.

Şehvet ateşinin çaresi nedir? Din nûrudur. Nasıl ki cehennem mü’mine; “Ey mümin, çabuk geç, senin nûrun benim ateşimi söndürüyor!” diyecektir. Bu ateşi ne söndürür? Allah’ın nûru. Nemrud’un ateşini söndüren Hz. İbrahim’in nûrunu kendine üstâd edin de, Nemrud’a benzeyen nefsinin ateşinden, şu öd ağacı gibi olan bedenin kurtulsun.

Şehvet ateşi eksilip bitmez. Ona dilediğini vermemekle eksilir. Bir ateşe odun attıkça, o ateş hiç söner mi? Hiç odunu yakmaz olur mu? Fakat odun atmazsan, ateş söner. Allah’tan korkmak, çekinmek şehvet ateşine su serper. Kalplerdeki Allah korkusundan pembeleşerek güzelleşmiş olan yüzü, ateş nasıl karartır?

Namaz ehli olmayanı, gönül namazı kılmayanı öfke rüzgârı, şehvet rüzgârı, tama’rüzgârı kapıp götürür.

Şehvete kul olan, köle olan kimse Allah’ın indinde kölelerden, çalınıp satılan esirlerden daha değersizdir.

Çünkü harp esiri, yahut satın alınmış bir köle, efendisinin bir sözü ile kölelikten çıkar, hür olur. Hâlbuki şehvet esiri olan kişi tatlı yaşar, fakat çok acılar çekerek ölür. Şehvete kul olan kişi, Allah’ın lûtfundan, Allah’ın hususî nimetine erişmekten başka bir şeyle kulluktan kurtulamaz.

Şehvet öyle bir kuyudur ki, oraya düşenler, dibini bulamazlar; fakat bu düşüş cebir ve zulüm değil; onun günahı, onun nefsine uyması yüzündendir.

O, kendisini öyle derin bir kuyuya atmıştır ki, ben o kuyunun dibine ulaşacak ip bulamam.

Bu sözü burada keseyim, çünkü bu şehvet sözü, uzayacak olursa, onun tesiri ile sade ciğer değil, kayalar bile kan kesilir.

(Yazarın notu: Bizi Hakk yolundan, insanlık yolundan alıkoyan şu üç büyük düşmandan; hırs, öfke ve şehvetten biri olan şehvet hakkında, Hz. Mevlâna’nın gerek Divan-ı Kebîr’inde, gerekse Mesnevî’sinde çok tesirli sözleri vardır. Meselâ bir beyitte şöyle buyuruyor: “Eğer şehvet duygusu, soy üretmek için verilmeseydi, Hz. Âdem bu aşağı duygudan utanır da, kendisini hadım ederdi. (Mesnevî, cç V, beyit 941).” (Şefik Can, Konularına Göre Açıklamalı Mesnevî Tercümesi, İstanbul-1997, c. 1-2, s. 237-38, beyit 3635-3820)

 

MEVLÂNA’YA GÖRE İDERECİ

“Rüyada kimi tabuta konmuş götürülüyor görürsen, o kişi, yüksek bir mevkie ulaşır, mertebesi yücelir. Aslında yüksek mevkie çıkan, maddi yönden mertebesi yücelen kişi, halkın omzuna yüklenmiş cenazeye benzer. Daha doğrusu, yüksek mevkie çıkmış, itibar kazanmış bir kişi, aslında yüksek mevkide değildir. Belki de o halkın sırtına yük olmuş bir cenazedir.

Bu sebeptendir ki, o tabut, halka yüktür. Bu kendilerini halkın üstünde görenler ve kendilerini büyük sayan kişiler, halkın sırtına yük yüklerler. Kendileri de halka yük olurlar.” (Mevlâna Muhammed Celâleddîn - Kuddise Sırruhu)

YARIN: Mevlâna’da ahlâk ve edeb.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.