Şems-i Tebrizî Câmii ve Türbesi (1)

Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)
  • “Bir şey yap!.. Güzel olsun. Çok mu zor? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi dönmüyor? Güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz. Beceremez misin? Öyleyse güzel bir şeye başla... Ama hep güzel şeyler olsun. Çünkü; ‘Her İnsan Ölecek Yaşta...’ Sakın geç kalmayasın!” (Tebrîzli Şems)

 


Büyük Türk-İslâm velîlerinden Şems-i Tebrizî’nin türbesi ve Şems Camisi, Konya’nın Karatay İlçesi Şemsi Tebrizi Mahallesi’nde, eskiden bir mezarlık olan Şems Parkı’nın içinde yer alır.
Bugünkü yapı 1510’da Abdürrezzak oğlu Emir Ishak Bey tarafından camii ile birlikte elden geçirilmiş ve genişletilmiş. Kim tarafından yaptırıldığı bilinemeyen ilk yapının XIII. yüzyılda yapıldığı ileri sürülmekte. Camii ile bitişik durumda bulunan türbe, içten tavanlı, dıştan sekizgen tambur üzerine piramidal külahla örtülü. Eyvan şeklinde olan türbe camiiye kalem işi süslenmiş ahşap Bursa kemeriyle açılır. Diğer yönlerde biri altta, diğeri üstte olmak üzere ikişer penceresi var.
Türbenin duvarlarında herhangi bir bezeme yok. Tavanı ise geometrik motiflerle süslenmiş. Üzeri örtülü sandukanın altında, önceleri bir kuyu olduğu sanılan, mumyalık bulunuyor. Gövdesi taştan tambur ve külahı ise tuğladan yapılan türbe; 1977’de tamiri sırasında orijinalliğini biraz kaybetmiştir.
 

Şems Parkı nerede?
Şehrin merkezindeki Mevlana Türbesi’nden Alâaddin Tepesine doğru gidilirken, sağda Şerafeddîn Camii’nin hemen sağ tarafında 50 metre içeride Şems Parkına ulaşırsınız. Hazret-i Şems’in makamı da bu parkın içerisindedir. Yapı, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 13.11.1982 gün ve 3861

numaralı kararıyla tescil edilmiştir.


Şems-i Tebrizî (1185 - 1247)
Karanlık kuşatınca ruhumuzu, sarınca dört bir yanımız gölgeler, yolumuzu aydınlatacak bir ışık ararız. Bazen ışık diye ateşlere düşer, yanar, ferman dinlemez nefislerimiz. Bazen Mevlevî semazenleri gibi, güneşin etrafında dönen gezegenler, yıldızlar misali döner dururlar, Şems’in etrafında.
Şems ‘güneş’ demek. Konya’da toprağın altında nice güneşler var. Onlardan biri Mevlâna Celâleddîn Muhammed’in gönlünü aydınlatan Şems-i Tebrizî. Çoğumuz bu güneşlerin farkında değiliz belki. Hazret-i Pîr’in hocası olması dolayısıyla edeben ilk ziyaret edilen mekân olması itibariyle burayı ziyaret edenler, kendi adı ile anılan mescidin avlusunda bulunan şadırvandan akan suyun şırıltısı ile bedenlerini ferahlandırırlar. Mescid, dış mekanı itibari ile gösterişten uzak, sade bir yapıdır. Mânâ güneşinin makamının bulunduğu iç mekana yönelip ahşap bir kapıyı araladığınızda, içinizdeki duygular bazen şiir olur çağlar: “Ey Şems aç kapını Mevlana’ya açtığın gibi/ Gül bahçene girmeye geldik/ Kaçma bizden fitneden kaçtığın gibi/ Mevlâna misâli vuslatına ermeye geldik.”
Kapıdan içeriye adımınızı edeben attığınızda, tam karşınızda belirir Tebrîz’li Şems’in makamı. Derin bir sessizlikte, manevi bir atmosferin kuşattığı mescidin içerisinde kıblenin sağındaki mekana yerleştirilen sanduka, yeşillerle bezenmiştir. Kabrin başına sarılan yeşil sarık, neyin işareti bilinmez ama türbeye gelenler, ellerini açıp Fatiha’lar gönderirler Tebriz’den doğan güneşin ruhuna. Bazı ziyaretçiler ise, iki rekat şükür namazı da kılar ve öyle dua eder. Bazılarının da güneşin parıltılarına gözleri takıldığı gibi iki dizleri üzerinde, büyük bir sükût içerisinde dakikalarca tazimle durdukları olur.

Devam Edecek.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.